Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Ne yazmışsak arkasındayız! Başımız dik, alnımız aktır!

Ne yazmışsak arkasındayız! Başımız dik, alnımız aktır!

Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı 2002-2003 yıllarına ait olduğu söylenen Balyoz Darbe Planı’nda; darbe yapılması halinde tutuklanacak 36 gazeteci ve yazar arasında, bu kardeşiniz de var. O dönemde gerek Vakit Gazetesi’nde gerekse Umran Dergisi’nde yazdığım yazılar, Balyoz Darbe Planını hazırlayan cuntacıları ciddi anlamda rahatsız etmiş olmalı ki, “onur listesinde” yer aldık. O yıllar yayımlanan ve birkaç baskı yapan ‘28 Şubat – Belgeler’ kitabım ile ‘Meşrutiyetten Cumhuriyete İktidar Kavgaları ve Sanal İrtica’ isimli kitabımda da cunta ve darbe geleneğinin tarihsel temellerini sorgulamış ve Postmodern Darbe’ye karşı net ve kararlı bir duruş sergilemiştik, elhamdülillah. İşte o süreçte ne yazmışsak şimdi arkasında olduğumuz yazılardan kısa pasajlar:
“İki aydır gazetelerin ısıtıp ısıtıp gündeme getirdikleri, köşe yazarlarının, ekran yorumcularının, hızlı medyatörlerin hararetle işledikleri konulara bakar mısınız Allah aşkına! “Ürperten Yemin!” (Sabah, 5.3.97) Otuz yıl önce yazılmış bir kitapta yer alan, acemi bir kalemden çıktığı her halinden belli ‘uyduruk’ bir yemini at nalı büyüklüğünde harflerle sekiz sütuna manşet yayınlamanın arkasındaki art niyeti bu halk görmedi mi sanıyorlar? Neymiş efendim; ‘kemalist laik düzeni en kısa zamanda yıkacağıma, yerine şeriat düzeni kuracağıma...’ vs. vs... Uydur uydur diz ipe! Ne de olsa dilin kemiği yok!” (Umran Dergisi, Mart-Nisan 1997, sayı: 36)
“Götürüp oyunu kendisine benzeyenlere veriyor... Böyle demokrasi olur mu?” diye soruyor, ‘demokrat’ geçinen bir yazarımız... Sonar anketinde AKP’nin birinci çıkmasına hayıflanıyor hazret: “Oyunu götürüp kendine benzeyenlere veriyor... Erbakan’a oy veriyor, onu elinden kaçırıyor, şimdi de Recep Tayyip’in peşine düşüyor...” Paşa torunu da aynı havada: “Demokrasi olsun mu? Olmasın mı? Halk mı karar verecek? Verecekse bunun adı nasıl demokrasi olacak?” ...Bunların demokrasiden anladıkları “aydın istibdadı” ya da “azınlık iktidarı”. Hâlâ 1950 öncesindeler: Tıpkı CHP’li Cevdet Kerim İncedayı gibiler: “Seçim günlerinde jandarma tedbirleri almazsak, cahil halk reylerini Haso’ya, Memo’ya verir. Büyük Millet Meclisi’ne Hasoların, Memoların dolmasına sizin vicdanınız razı olur mu?” Bu kafa ‘50 öncesinin “tek parti” kafasıdır; yüz yıl öncesinin İttihatçı kafasıdır! Kısacası bunlar, ‘Halksız Demokrasi’ istiyorlar... Halk’tan, halk oyundan korkuyorlar...” (Vakit Gazetesi, 18 02 2002)
“Refah-yol hükümeti tarafından para muslukları kısılan, devlet sırtından para kazanmaları engellenen bir avuç hortumcu-rantiyeci azınlığın ellerindeki medyatik imkanları fütursuzca kullanarak başlattıkları irticâ çığırtkanlığı’yla harekete geçen ve 28 Şubat darbesini gerçekleştiren irade Türkiye’nin bu hale gelmesinin başat sorumlusu, sonraki taşeron iktidarlar da bu sorumluluğun edilgen ortakları değiller mi?” (Vakit, 07 01 2002)
“Türkiye’de 27 Mayıs Darbesinden bu yana yaklaşık her on yılda bir tekrarlanan darbeler/müdahaleler öncesinde ülke insanının tanık olduğu suni gerilimlerin bir yenisi daha tezgahlanmak istenmektedir. Önce “mürettep terör” yani birileri tarafından tertiplenmiş, planlanmış ve genellikle de -Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle; ‘ayakkabıları ters giyip karda yürümek’ türünden bir tertip ile- geride bırakılan izlerin rakip kesimi işaret ettiği kanlı eylemler; ardından ortalığı birbirine katan “sanal” irticâ yaygaraları ve sonra da “bürokratik dikta” ya da eskiden meşhur olan ifade ile “ara rejim” uygulamaları... Danıştay saldırısı ile su yüzüne çıkan derin çeteler/cuntalar... yıllardır oynanan oyunun / tezgâhın yine ve yeniden tekrarlanmak istenmesinden başka bir şey değil.” ... “Balkan çetecilerinden devraldıkları “komitacı/cuntacı” geleneği, iktidar mücadelelerinde fütursuzca kullanan “kurtarıcı”larımız, siyasete müdahale için, “durumdan vazife çıkarma”da maharetli oldukları kadar, vazifeye uygun “durum” hasıl etmekte de hayli mahirdirler, doğrusu. Şemdinli’den Danıştay saldırısına, olup bitenler; vazife için durum oluşturma çabalarından ibarettir. Son olaylar bu kısa tarihsel perspektif ışığında değerlendirilmeli ve çok dikkatli olunmalıdır.” (Vakit Gazetesi, 06 06 2006)
“Başta İmam-Hatipler olmak üzere sayıları bir milyonu bulan meslek liseleri mezunlarının önlerine konulan haksız ve adaletsiz “alan sınırlaması” bariyerinin, kamuoyunun talepleri doğrultusunda AKP hükümetince kaldırılmak istenmesi üzerine 28 Şubatçı refleksin yeniden harekete geçirilmesi düşündürücüdür. Türkiye’deki egemen sistemin “elitist tutumunu” özetleyen tipik bir uygulama olan bu sınav / eleme sistemi, gerçekten alt sosyo-kültürel gruptan öğrencileri yani geniş halk kesimlerinin çocuklarını eleğin altında bırakmaya yönelik “apartheid”ci / ayırımcı bir mekanizmadır ve bir “adaletsizlik nümûnesi”dir.” (Umran Dergisi, Kasım 2003, sayı: 111)
“En masum dini duyarlığı, uygulamayı, görünürlüğü bile ‘irticaya karşı mücadele’ için elverişli bir psikolojik harp malzemesi olarak kullanmaktan hazer etmeyenleri; sindirilmiş, susturulmuş, pusturulmuş bir insan tipi üreterek halkı her türlü yozlaşmaya, kokuşmaya, ahlaksızlığa, hayâsızlığa, inkâra açık ve hazır hale getirenleri görmezlikten gelemeyiz; nasûh tevbe etmedikleri sürece de affedemeyiz.” (Umran Dergisi, Şubat 2005, sayı: 126)
Rabbimiz; “Sinsi tuzak, ancak sahibine dolanır” (Fatır/43) buyurur. Bize düşen hakkı-hakikati yazmaya, konuşmaya devam etmektir.
DAVET: -30 Ocak Cumartesi, saat 19.30’da, Denizli EGS salonunda;
-31 Ocak Pazar, saat 13.00’te, Güney Belediye Nikah salonunda;
-31 Ocak Pazar, saat 19.30’da, Tavas Şoförler salonunda; Ahmet Bulut ve Ramazan Tamer’le birlikte “Namazla Diriliş” panelindeyiz, inşallah. Bekleriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi