Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kim kimi, niye alkışladığının farkında mı?

Kim kimi, niye alkışladığının farkında mı?

Her an bir “son dakika” gelişmesi yaşadığımız şu günlerde, “en son gelişme”yi ıskalamamak ve gündemden uzak kalmamak için; hemen her gün, gazeteye gelmeden önce “televizyon kanalları”nı dolaşırım... Öyle ya, burası Türkiye... Bu ülkede; her an, her şey olabilir...
Akşamleyin “demokrasi” ile yatıp, sabahleyin “yargı darbesi” ile uyanmamız, işten bile değildir... İşte bu yüzden, dün sabah da TV kanallarını dolaştım... Bir ara TRT-1’e takıldı gözüm... Baktım, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Başkanı Metin Özkan, heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor... Anladım ki; Sabiha Akdemir’in sunduğu Günbegün programına konuk olmuş... “Gazetecilerin tavrı”nı anlatıyor...
“Siyaset”te ve “yargı”da yaşanan “kamplaşma”nın bir benzerinin de “basın”da yaşandığını, hemen herkesin “kendi adamları”nı desteklediğini, “doğru” da yapsalar, “yanlış” da yapsalar onları “alkışladığını” söylüyor... Ve ekliyor: “Gazeteciler, kimi güçlü görürlerse, onların yanında yer alıyor!”
Sonra, “alkışlama” üzerine bir örnek veriyor:
“Geçenlerde baktım; televizyonların birinde çöpçatanlık yapan ve dedelerle-nineleri evlendirmeye çalışmaktan başka hiçbir meziyeti olmayan bir kadın, bir işyerinin açılış kurdelasını kesmek üzere gelmiş... Otomobilden inerken, 4 koruma birden etrafını sarıyor...
Sanki İngiltere Kraliçesi iniyor arabadan!..”
Bundan sonrası, çok daha ilginç:
Çöpçatan hanımefendi arabadan iner-inmez, açılış törenine gelen kalabalık tarafından alkışlanmış;
‘Türkiye seninle gurur duyuyor!’
Metin Özkan ve Sabiha Akdemir işte buna isyan ediyor: “Bu hanım ne yaptı ki, Türkiye onlarla gurur duyuyor?.. O programların Türkiye’yi ne hale getirdiğini, kadınları kışkırttığını, aile yapısını dinamitlediğini bilmiyorlar mı?”
ONLAR YARGI MENSUBU DEĞİL Mİ?
Program devam ediyordu ama ben izlemeyi kesip, gazeteye geldim...
Ama şu “alkış” meselesi aklıma takıldı.
Gerçekten de “alkışçı bir toplum” olduk!..
“Doğru” yapanları da alkışlıyoruz,
“Yanlış” yapanları da!..
Dünkü “gazete”leri gözden geçirirken bir daha gördüm ki; özellikle “kartel” gazeteleri, “yandaş yargı”ya alkış yağdırıyor!..
Düşünebiliyor musunuz;
Ortada bir “yargı darbesi” var ve “demokrat” olduklarını iddia eden gazeteler, bu “darbe”yi alkışlıyor!..
İşin en tuhaf tarafı;
Güya “yargıya destek” veriyorlar ama “HSYK tarafından yetkileri ellerinden alınan 4 savcı”nın da birer “yargı mensubu” olduklarını ya unutuyorlar ya bilerek görmezden geliyorlar!..
Öyle ya;
“Ergenekon şüphelisi” olarak tutuklanıp cezaevine gönderilen Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner bir “yargı mensubu”dur da, onun tutuklanmasını talep etti diye “yetki”leri ellerinden alınan Osman Şanal ve 3 arkadaşı “yargı mensubu” değiller mi?..
Peki, İlhan Cihaner’e “destek” veren medya, Osman Şanal’ın adını niye hiç anmıyor?.. Onların uğradığı “yargısız infaz”a niye tepki göstermiyor?..
Bir yaman çelişki daha;
Hemen her demeçlerinde “bağımsız yargıya baskı” yapıldığından, “yargının siyasallaştırılmaya” çalışıldığından ve “yandaş yargı” oluşturma çabaları bulunduğundan dem vuran “CHP heyeti” de dün Erzurum’a giderek, hem tutuklanan savcı İlhan Cihaner’i, hem de Ergenekon tutuklusu Albay Recep Gençoğlu’nu cezaevinde ziyaret etmiş!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu ziyaretler, birer “gövde gösterisi” ve “bağımsız yargıya gözdağı” değil de nedir?..
Hem “yandaş yargı” oluşturulduğundan şikâyet edeceksin, hem de “sadece kendi yandaşlarına” ziyarette bulunacaksın!..
CHP heyeti; “yetkileri ellerinden alınan Osman Şanal ve arkadaşları”nı niye ziyaret etmedi acaba?..
“CHP yandaşı” olmadıkları için mi?..
Meselâ, Erzurum Adliyesi’ne gidip, “siyah elbiseler” giyerek HSYK kararını protesto eden “adliye çalışanları”na bir “Geçmiş olsun... Üzüntünüzü paylaşıyoruz” diyemezler miydi?..
Demediklerine göre; demek oluyor ki, adliye çalışanları da “CHP yandaşı” değil!..
Ya, “yüksek yargı” mensuplarına ne demeli?..
Yargıtay ve Danıştay üyeleri, dün “gruplar halinde” HSYK’ya giderek, “arkanızdayız” mesajı vermişler iyi mi?..
Peki, bu ne?..
Bir “gövde gösterisi” ve “ideolojik kamplaşma”nın dışa vurumu değil mi?..
Benim bildiğim; hakimler, özellikle de “yüksek yargı” mensupları hakimler, “ağız”larıyla değil, “karar”larıyla konuşurlar!..
Gelin görün ki;
Danıştay Başsavcısı Yılmaz Çimen, HSYK üyelerine destek ziyaretinden çıkışta; adeta “parmağım kör gözüne” dercesine, gazetecilere şunları söylüyor:
“Çok özel ve çok anlamlı ziyarette bulunduk.”
Ne demektir bu?..
Bir “ihsas-ı rey” değil midir?..
BU HAKİMLER TARAFSIZ KARAR VEREBİLİR Mİ?
Garabet şurada:
HSYK’nın; hem “yetki”lerini ellerinden aldığı, hem de “suç duyurusu”nda bulunduğu Erzurum Savcısı Osman Şanal ve 3 arkadaşı hakkındaki kararı, işte bu üyeler verecek!..
Söyleyin hele;
“HSYK’ya destek ziyareti”nde bulunan bu “yüksek hakim”lerden, Şanal ve arkadaşları için olumlu bir karar çıkması mümkün müdür?..
Ya da, şöyle soralım:
“Tarafsız” olması gereken bu hakimler, “HSYK’ya destek ziyareti”nde bulunmakla, “karar”larını daha en başta açıklamış olmuyorlar mı?..
Bu mu “bağımsız” yargı?..
Bu mu “tarafsız” yargı?..
Ve bu mu “Türk Milleti Adına” karar veren yargı?..
Şu hale bakın;
“Siyasi”lerden “hukukçu”lara, “uzman”lardan “STK temsilcileri”ne kadar bütün Türkiye ayakta ve hemen herkes ateş püskürüyor:
“Yargıya müdahale edildi!.. Yargı demokrasiye darbe vurdu!.. Türkiye, bir yargıçlar devleti değildir!.. Eğer siyaset yapacaksanız, sırtınızdaki cüppeleri çıkarın!.. Herkes haddini ve yetkisini bilsin!..
HSYK; hem yetkisini aşmış, hem de yargıya gözdağı vermiştir!.. Savcılara Kafes, soruşturmaya Balyoz!.. Yargıçlar devleti istemiyoruz!..
Türkiye, büyük bir hızla Yargı Diktatörlüğü’ne gidiyor!.. Türkiye bir Demokratik Cumhuriyet’tir, Bürokratik Cumhuriyet değil!.. HSYK’nın kararı bir yargısız infazdır!.. Türkiye askeri cunta tehditlerinden sonra, şimdi de yargı cuntasının tehditleriyle karşı karşıyadır!.. HSYK, hukukun üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanmaktadır!..”
Yani “millet” ayakta!..
Evet, “millet ayakta” ama, “millet adına” karar veren yargı, “yargı darbesi”ne destek ziyaretlerinde!..
İşin garibi, bu “yargı darbesi” de, “demokrasiye darbe girişimi” ile suçlanan 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’i “korumak ve kollamak” için yapılıyor, iyi mi?!?
Sizin anlayacağınız;
“Milletin topyekün ayakta olduğu” bir ortamda, bir avuç atanmış adam, “yargı darbesi”ni ve “darbeci”leri destekliyor, onları alkışlıyor!..
Tıpkı, “çuvalla para” alıp, “açılış kurdelası” kesmeye giden “çöpçatan” kadını çılgınlar gibi alkışlayıp, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye bağıran “şuursuz yığınlar” gibi!..
Hiç kimse;
“Kimi ve neyi alkışladığının” farkında değil!..
Ya da, “bile bile lâdes” yapıyorlar!..
YERSEN!.. DÜN ÖYLE, BUGÜN BÖYLE!
Bu “alkışçılar kervanı”na malûm medyanın, yani “D tipi Medya”nın da katılmış olması, gerçekten hüzün verici!..
O “D Tipi Medya” ki;
Meselâ, 27 Ekim 1998’de, hem de manşetten 9 sütuna “millet arkanızda” başlığı atmış, “Malki cinayeti” ile Alaattin Çakıcı’nın adının karıştığı “Türkbank ihalesi”ni soruşturan İstanbul DGM savcıları Aykut Cengiz Engin ile Emin Baltacı’ya büyük destek vermişlerdi!..
Evet, Hürriyet’ten söz ediyorum.
Hürriyet, o günlerde Engin ve Baltacı için, “Temiz Türkiye’nin umudu oldular” ifadesini kullanmış, hatta “abartılı bir övgü”de bulunup, onların “ateşi, elleriyle tutan yürekli adamlar” olduğunu yazmış, “Bu savcılara destek olalım” çağrısında bulunmuş, onların “Türk Di Pietro’ları” olduklarını söylemişlerdi!..
12 yıl önce, yani 27 Ekim 1998’de karanlıkları aydınlatmaya çalışan savcılara destek veren Hürriyet maalesef bugün “karanlık ilişkiler içinde olmak”la suçlanıp tutuklanan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’i aklamaya çalışıyor!..
FİLMLERDE DARBE PLANI OLAMAZ MI?
Meselâ, Başsavcı’nın eşi Muteber Cihaner’in, “Kızımın çizgi filmlerini bile aldılar” şeklindeki sözlerini başlığa çıkarıp, “duygusal boyutlu psikolojik savaş tekniği”ni kullanıyorlar!..
Neymiş, savcının evindeki 300 kadar müzik, film ve çizgi film arşivi alınmış...
Evleri didik didik aranmış!..
Muteber Hanım, bunu hiç unutmayacakmış!..
İyi, hoş da;
Hürriyet başta olmak üzere, D Tipi Medya bilmiyor mu ki; bazı “film”ler pek de tekin olmayabilir!..
Öyle ya;
“Ergenekon” soruşturması kapsamında Poyrazköy’deki kazılarda ele geçirilen mühimmata ilişkin açılan dâvânın iddianamesinde, “Şüphelilerden Levent Bektaş’ın iş yerinde yapılan aramada ele geçirilen bir DVD’de gizlenmiş halde bulunan ve normal bilgisayar programları ile görülmesi imkansız olan dosyada ‘Kafes Eylem Planı’ yapılanmasının ortaya çıkarıldığı” ifade edilmişti!..
Hayır, Savcı İlhan Cihaner’in de, “filmlerin içine bir eylem plânı gizlediğini” iddia ediyor değilim!..
Sadece, “olabilir” diyorum!..
Dolayısıyla;
Savcıların bu “film”lere el koyup incelemeleri gayet normaldir!.. Bu normal prosedürü çarpıtıp, olaya “duygusal boyut” eklemek, sadece ve sadece “yargıya psikolojik baskı”dır!..
Uzun lâfın kısası;
Kim; nerede, kimi ve neyi alkışladığını, kime ve neye destek verdiğini iyi bilmelidir!..
“28 Şubat Süreci”nde “savcılara destek” verenler, bugün aynı görevi yapan savcılara “köstek” oluyorlarsa, burada “samimiyet ve dürüstlük”ten söz edilemez!..
Tamam, herkesin “saf”ı bellidir!..
Ama hiç kimse; “yandaşlık” yapacağım diye “yardakçılığa” soyunmak zorunda değildir!..
Medya ve yargı mensupları;
“Kimi alkışladığını” iyi bilmelidir!..
Çünkü onlar, “şakşakçı yığınlar” değildir!..

Kriz geçiren kim?
Ben zannediyordum ki; “Öğleden sonra muhalefeti” yapan, yani sabahleyin “gazete”leri okuyup da, öğleden sonra “demeç patlatan”lar, sadece “CHP’liler”dir... Meğer “Kırat” amblemli Demokrat Parti’nin “genç(!) süvari”si Hüsamettin Cindoruk da “Öğleden Sonra Muhalefeti”ne başlamış!..
Sabahleyin “pijama ve terlik”le oturduğu kahvaltı masasında gazeteleri okumuş, bir başlık ilgisini çekmiş olmalı ki, öğleden sonra demeci patlatmış:
“Türkiye’de yargı krizi değil, devlet krizi var!”
Bu söz, “gazeteden aşırma” bir söz!.. Çünkü dünkü gazetelerden biri, “devlet krizi” başlığını kullanmış!.. Hüsamettin Cindoruk da, bir “Cin”lik yapıp, bu başlığı “intihal” eylemiş!..
Gerek CHP’liler, bu tür “intihal”lerden sonra hep “intihar” ettiler ve “siyasi mevta” haline geldiler ama, olsun, Cindoruk da denemiş işte!..
Denemiş denemesine de, Bülent Arınç vermiş cevabını:
“Ortada kriz filan yok!.. Ama, birileri kriz geçiriyor!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi