Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Başsavcı ve Başmuhalefet’in kılavuzu olan yazarlar!

Başsavcı ve Başmuhalefet’in kılavuzu olan yazarlar!

=“Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalını bilirsiniz... Yine bilirsiniz ki; Pamuk Prenses’in “ormana terk edilmesi”nin sebebi, bir “ayna”dır... Çünkü, Pamuk Prenses’in “üvey anne”si, sürekli “ayna”nın karşısına geçmekte ve “Ayna ayna!.. Söyle bana; bu dünyada benden güzeli var mı?” diye sormakta, “ayna” da, her seferinde; “Evet, var!.. Senden güzeli Pamuk Prenses” demekte, üvey anne de çılgına dönmektedir... “Kıskanç ve tahammülsüz” kadın, sonunda emir verir:
“Pamuk Prenses’i ormana götürün, öldürün!”
Ancak görevliler, Pamuk Prenses’e kıyamaz...
Onun yerine bir ceylanı vururlar ve kanını da Prenses’in gömleğine sürüp, Saray’a dönerler... Pamuk Prenses de; “orman”da, “Yedi Cüceler”le yaşamaya devam eder... Sonrasını hepiniz biliyorsunuz...
Her zaman olduğu gibi; “gerçek”ler yine ortaya çıkar ve Pamuk Prenses, “Saray”a döner!..
BİR AYNA HİKÂYESİ DAHA!
Bu “masal”ın, yazımın konusuyla hiçbir ilgisi yok... Sadece ve sadece, olaylarda “aynanın rolü”nü göstermek için bu masalı aktardım...
Ama, şu da var...
Masal da gösteriyor ki; o zamanlar, ayna “keşfedilmiş”tir... Yani, “ne işe yaradığı” bilinmektedir...
Bir hikâye veya fıkra da vardır ki; “ayna”nın ne olduğu, ne işe yaradığı henüz bilinmemektedir... İşte böyle bir devirde, köyün birinde, adamın biri “ayna” bulmuş...
Daha önce hiç kendini görmediğinden, aynaya bakıp; “aaa” demiş; “Bu, benim ölen kardeşim!”
Aynayı alıp, eve götürmüş...
“Ahh kardeşim” diyerek, aynaya sarılıp yatmış!..
Karısı bakmış, adam bir şeye sarılmış yatıyor. Hemen çekip almış aynayı. Bakmış aynaya!
Sinirinden kıpkırmızı kesilmiş o saat:
“Ulan ahlaksız herif! Kim bu karı?! Bari bir şeye benzese, tuuuuh yüzüne!” diye feryad figan çıkmış evden; doğru muhtarın kapısına dikilmiş.
“Ah muhtar emmi!.. Benim herif, beni çirkin bir karıyla aldatıyor... Nah şimdicik yatakta bastım!” diyerek aynayı muhtarın eline tutuşturmuş.
Muhtar aynaya bakmış bakmış...
Sonra başını sallamış ve düşünceli düşünceli mırıldanmış:
“Yahu bu karıdan çok gavata benziyo!”
Aziz Üstel’in köşesinden alıntıladığım bu fıkra da gösteriyor ki; “ayna”lar, kendine bakanları ve ondan çok daha önemlisi “zihniyet”leri yansıtır!.. Her zaman “güzel”leri yansıtmaz!.. Bazen “ölen kardeş”leri gösterir, bazen “çirkin karı”ları, bazen de “gavat”ları!..
Uzun lâfın kısası;
Ayna, kendine “bakan”ları yansıtır!..
BAŞSAVCI’NIN AYNASI, KARTEL MEDYASI!
“Bakmak” dedim de aklıma geldi...
Hani Yargıtay Başsavcısı A.Yalçınkaya, 24 Şubat’ta Ankara’daki bir konferanstan çıkışta, gazetecilerin; “AK Parti hakkında dâvâ açacak mısınız?” sorusu üzerine şu cevabı vermişti ya;
“Soruşturma yok, inceleme var... Her partiyi inceleriz... Bu incelemeyi yaparken de gazetelerde çıkan haberleri ve köşe yazarlarının yorumlarını ihbar kabul ediyoruz. Onların doğru olup olmadığını değerlendiriyoruz.”
Bu sözlerin anlamı şuydu:
“Bizim kılavuzumuz gazetelerdir!”
Böylece demek istiyordu ki;
“AK Parti hakkında dâvâ açmamı istiyorsanız, AK Parti aleyhindeki haber ve yorumlara iyice ağırlık verin... Ben de onları dosyama koyup, açacağım davada delil olarak kullanayım!”
Sizin de anlayacağınız gibi;
Sayın Başsavcı “haber”lere bakacak, “yorum”ları okuyacak ve “kılavuz”larından aldığı ilhamla AK Parti hakkında “karar”ını verecektir!..
İyi ama; Yalçınkaya’nın “kılavuz” edindiği “gazete”ler ne kadar güvenilir, yorumlarına önem verdiği “yazar”lar ne kadar dürüsttür?..
YAZIYI MI KOKLAYACAK?
Meselâ, Hürriyet’ten Yılmaz Özdil...
“Yalçınkaya’nın kılavuzları”nın en başında gelen Özdil, 27 Haziran 2009’daki bir yazısında diyordu ki;
“Doğruları konuşmak için en az iki kişi gerekir, biri doğru söyleyen, biri doğru anlayan demiş Victor Hugo.
Çünkü yalanları dinlemek de, yalan söylemenin bir çeşididir aslında. Güzel lâf di mi? Ama size kötü haberim var. Victor’un böyle bir lâfı yok!
Kıçımdan uydurdum.”
Yalçınkaya’nın işi, gerçekten zor...
Hani, diyordu ya;
“Doğru mu, yanlış mı değerlendiriyoruz!”
İyi de, bu “kılavuz”ların hangi yazısını nasıl değerlendirecek?..
“Ağızlarından çıkanları” mı değerlendirecek, yoksa “kıçlarından uydurduklarını” mı?..
Yani, adamın işi-gücü yok da;
“Yazı koklamaya” mı başlayacak?
Ama, “kendi düşen ağlamaz”mış!..
Madem kartel yazarlarını “kılavuz” edindi, madem onların haber ve yorumlarını “ihbar” kabul edeceğini açıkladı, kaçarı yok, “koklayacak!”
Sadece A.Yalçınkaya değil... Yılmaz Özdil gibilerin yazılarına “bayılan” ve konuşmalarında sık sık o yazılara atıfta bulunan Deniz Baykal ve Ergenekoncu taife de “yazıların kaynağı”nı artık koklayacak...
Ne diyor adam;
“Kıçımdan uydurdum!”
Malûm; o yazılar, gerçekten “kıç”tan çıkıyor olmalıydı ki; bir zamanlar ortalık “koku”dan geçilmiyordu!
Yanarım, yanarım da;
Bu ülkede, “kıç”lar “kılavuz” oldu!..
Bu “kılavuz”lara bakılarak da; nice “demeç”ler verildi, nice “dâvâ”lar açıldı!..
Vah Türkiyem vah!..
NELER UYDURMUŞLARDI, NELER?
Tabiî, “doğru bir yazı” yazabilmek için, öncelikle “beyin” gerekir!.. Ama, “minik kuş”ların beyni değil!..
Evet, beyin gerekir, akıl gerekir!..
Olaylara eğer “akıl ve mantık”la değil de, Hürriyet’ten Yılmaz Özdil gibi “kıç”tan bakarsan, tıpkı Milliyet’ten Melih Aşık gibi dersin ki;
“İrtica ile mücadele eylem plânı ile Türkiye, komik duruma düşmüştür... Bu sahte plânın, geçersiz bir fotokopi olduğunu bile bile kim sızdırdı ve amacı neydi?.. Amaç TSK’yı yıpratmak, AKP ve Gülen cemaatini mağdur kategorisine koymaktır!..”
Melih Aşık, şunu bile demişti o zamanlar:
“Islak imza makinaları bile var!”
Daha neler yazmışlardı, neler?..
Oktay Ekşi’sinden Can Ataklı’sına, Mehmet Yakup Yılmaz’ından Bekir Coşkun’una, Özdemir İnce’sinden bilmem kimine kadar, birçok yazar, geçen Haziran ayının sonlarında demişlerdi ki;
“Vahim bir provokasyon!.. Tam bir gerizekâlılık örneği!.. Ortada bir belge yok, o bir kâğıt parçasıdır!.. Hedef TSK ve Türkiye Cumhuriyeti’dir!..
Belge sahte, irtica gerçek!..
Önce sızdıranları bulmak gerekir!..
Adli Tıp’taki genç uzmanlara güvenilmez, bu belge yurtdışında da incelenmelidir!..
İnanmayın kardeşim; kim bu dangoz diye sorun!”
Daha nice inci, daha nice yafta!..
ŞİMDİ, HEPSİ DE MOSMOR!
İşin tuhaf ve acı tarafı;
Bunları “kılavuz” edinen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ; yazılarına bayıldıkları, büyük bir zevk ve keyifle okudukları bu yazarların “kıçtan uydurma”larını “gerçek” zannedip, demeç üzerine demeç patlatmışlardı:
“Islak imza fos çıktı... O belgenin hiçbir ciddiyeti yok!.. TSK’nın belge tekniğine de uygun değil!.. Ortadaki; bir belge değil, kâğıt parçasıdır!.. Bu kâğıt parçasını kim hazırladıysa, savcılar bulmalıdır!”
Peki, n’ooldu sonunda?..
Olan şu: Adli Tıp, TÜBİTAK ve Emniyet Kriminal’den sonra, Jandarma Kriminal ve Genelkurmay Askeri Savcılığı dedi ki;
“Sözkonusu eylem plânı gerçektir... Plânın altındaki imza da, Albay Dursun Çiçek’in elinin ürünüdür!”
Eee, n’ooldu şimdi?..
Bir yerlerden “uydurmak” kolay da, “oradan” çıkanları nereye koyacağız?..
Hani, demem o ki;
Herkes, hiç olmazsa bundan sonra “kılavuz”larına dikkat etmelidir... Malûm; “kılavuzu karga olanların burunları pislikten kurtulmaz”mış!..
Bu “kılavuz”lar da sürekli “kıçlarından uydurdukları”na göre, daha da dikkatli olmak gerekir!..
Zira, “kıç”tan; sadece “yazı” çıkmaz!
Bazen “yel” çıkar!
Bazen de “başka şeyler” çıkar!
Nitekim;
Hâlâ “necaset fışkırtmaya” devam ediyorlar!..
Çetin Doğan’ın “gerçekliği tescil” edilen Balyoz Darbe Plânı”nı bahane ederek fışkırtıyorlar, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner üzerinden fışkırtıyorlar, daha da olmadı, 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’i kullanıp fışkırtıyorlar!..
Hem de;
“İshal” olmuşçasına!.. Cıvık, cıvık!..
Hem de;
“Dehşet plânları” ile ilgili, “İliç savcısını av sırasında ortadan kaldırın” şeklindeki “talimat”lar, “fişleme”ler ve “komplo”lar birer birer ortaya çıkmasına rağmen!.. Habire fışkırtıyorlar!..
HER AYNA “DÜZ” GÖSTERMEZ!
Malûm; bütün bu bilgi ve belgeler, bir “ayna” vazifesi gören “özgürlükçü medya”ya yansıdı!..
“Ayna”lar hep yansıtır ya...
“Ölen kardeş”leri de yansıtır, “çirkin karı”ları da, “gavat” ve “dangoz”ları da!..
Herkes, aynada “kendini” görür!..
Dilerim ki;
“Medyadaki haber ve yorumları ihbar kabul edeceğim” diyen Yargıtay Başsavcısı A.Yalçınkaya, hiç olmazsa bu “fiyasko”lardan sonra “neye baktığını” anlar, en önemlisi de “kılavuz”larını yeniden gözden geçirir ve ona göre hareket eder!..
Aksi halde; “uydurma”ları gerçek zannedip, “komik” durumlara düşmesi, işten bile değildir!..
Malûm, olanı gösteren “düz” aynalar olduğu gibi, bir de insanı “şekilden şekile” sokan “tümsek” ve “çukur” aynalar vardır!..
Aman başsavcım;
“Ayna”ya bakarken dikkat!..
“Tozlu” ve “çukur” olmasın!..
Bazen, bizim “Ayna”ya da baksanız iyi olur!..
Çarşaf yırtma açılımı!
Rahmetli dedem, “Koymakla kuyu sulanmaz” derdi... Yani, bir “kuyu”ya ne kadar “su” dökersen dök, dolduramazsın!..
Bu sözün ardından; “Sokma akıl akıl olmaz, herkese kendinden lâzım” derdi ki; “nasihat” tam olsun:
“Hep kendin ol, başkasının aklıyla hareket etme!”
Rahmetli dedemin sohbetlerine, keşke “CHP’liler” de katılsaydı... Katılsaydılar, öğrenirlerdi ki; “Başörtülü ve çarşaflı hanımlara rozet takma” törenleriyle AK Parti’den oy alınmaz!..
Ya “göründüğün gibi” olacaksın, ya da “olduğun gibi” görüneceksin!.. “Başkasına benzemeye” çalışırsan; “asıl” değil, “fototopi” olduğun, bir gün ortaya çıkıverir!.. Nitekim, Eyüp’te “çarşaf açılımı” başlatan CHP’nin foyası, önceki gün Mersin’de dökülüverdi... CHP’li hanımlar, Mersin’de “çarşaf yırtıp üzerinde tepinerek”, ne ilgisi varsa, “Hilâfet’in kaldırılmasını” kutladılar!!!
Şimdi, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, bütün CHP kurmayları, sinirden tırnaklarını yiyor!.. Öyle ya; “boyalı” kadınlar, “CHP’nin foyası”nı döktüler ortaya!..
Dün, yana yakıla “provokasyon” diyorlardı!.. Oysa, CHP’li kadınlar, “gerçek zihniyet”lerini çıkardı ortaya... Hepsi bu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi