Ganimet mi saymıştık bir nevi?..

Ganimet mi saymıştık bir nevi?..

Pek çok şehrimizde "Ermeni mahalle-si"nin yeri hâlâ bilinir; eski Ermeni evi ise artık nâdirattan; sırf bu kadarcık bilgiyi bile zihnimizi kanatmadan hatırlayabilmemiz mühim bir psikolojik muammâdır.
Ermenilerin birkaç gün içinde evlerini, mahallelerini, memleketlerini bırakıp gittiklerini sorgulamaz bu bakış açısı; sanki uzak akrabalarından âcil mektup almışlar da gitmek zorunda kalmışlar gibi steril bir kılıfla kaplıyoruz böyle bilgileri. Evet, çok da iyi komşulardı ama gitmek zorunda kaldılar, ah yazık...

Tamam, şöyle veya böyle gittiler, gitmek zorunda kaldılar; peki, taşınmaz ve taşınabildiği halde taşınamayan varlıkları ne oldu Ermeni komşularımızın?

İşte bu nâzik sorudur; bu satırların yazarı, vaktiyle kardeşler arasında nizâ çıktığı için ikiye biçilen evleri, üçe parçalanan kilimleri, halı yastıkları hatırlamaktadır. Ebeveyninin helâl mirasını bölüşmekte bunca hırs gösteren insanlar, "Gâvur"un sahipsiz malı karşısında nasıl davranabilmişlerdir, meraka değer bir keyfiyet değil midir?

Yağma yok, 4 bin yıllık devlet, 2.500 yıllık ordu geleneği olan bir yerde, tehcir edilenlerin emvâli üzerine de elbette hüküm kurmuşuzdur; nitekim 14 Mayıs 1331 (1915)'de çıkarılan, "Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükûmete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-u Muvakkat"ta bu durumun "sırtı açık" kaldığı sonradan farkedilip aynı yılın 13 Eylül'ünde, "Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyûn ve Matlûbat-ı Metrûkesi Hakkında Kanun-u Muvakkat" yayınlanmıştır. Bu geçici kanuna göre tehcir edilenlerin borç ve alacakları resmi komisyonlar tarafından yönetilecek, paraları artarsa gittikleri yere gönderilecektir!..

Dedikodu yapmayalım; bakalım bilim insanlarımız, tehcire uğrayan Osmanlı yurttaşlarının emvâlini nasıl yönettiğimiz hakkında hangi çalışmaları yapmışlar? Yani tarihçilerimiz; yani, devlet ve hükümet erkânının her fırsatta, "Bu işi tarihçilere bırakalım" diye nihai hakemliğine güvendikleri kişiler...

Aa, "Ermeni Emvâl-i Metrûkesi" hakkında bugüne kadar bir, sadece bir çalışma yapılmış görünüyor. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde iki yıl önce böyle bir çalışma yapılmış. Yüksek lisans çalışmasının adı: "Tehcirden Milli Mücadele'ye Ermeni Malları (1915-1922)", yazarı Tayfun Eroğlu, 206 sayfa. YÖK'ün ulusal tez merkezi sitesinde çalışmanın kısa künyesi var, hatta PDF nüshasının amblemi bile var fakat açamadım. Biraz araştırdım, başkaları da ulaşamazmış, yazarı tarafından belirli bir süreye kadar başkaları paylaşmasın diye olsa gerek ambargo konulmuş teze. Doğru mudur?

İnşallah yanlış duymuşumdur; devletin parasıyla yürütülmüş çalışmaların, akademik eserlerin -velev ki yazarı olsun- herhangi bir merci tarafından "filan tarihe kadar yayınlanmasın!" diye şerh konularak saklanması teâmülden midir? Bilmiyordum. Tezi yazıp, hatta bastırdıktan sonra aklı başına gelip, "Eyvah, ben n'aaptım?" diye eserini piyasadan toplatanları duymuştuk ama bu ambargo işini aklım almadı. Bu konuda yanlışımı düzelten çıkarsa memnun olurum açıkçası.

Konu önemli. Gerçeğimizle yüzleşme cesareti toplayabilmemiz bakımından önemli. "Paranın izini takib et; gerçeği bulursun!" düsturunu o kadar yabana atmayalım. Ermenilerden artakalan ekonomik değerleri ne yaptığımızın, nasıl yönettiğimizin veya kimlere peşkeş çektiğimizin hesabıyla yüzleşmemiz lazım İsveçli parlementerlere uzaktan kılıç çekmeden önce. Bu ülke, bugün olmuş hâlâ ellerinde kazma-kürek, dağda bayırda papaz hazinesi, Ermeni gömüsü arayan köşe dönücü garibanların yaşadığı bir yer çünkü.

Var mısınız tarihçilere bırakalım mevzuyu; açalım arşivlerimizi, Ermeni metrûkatını nasıl "deve" ettiğimizi araştırsınlar, sonra gördüklerimizden rahatsız olup gözlerimizi tavana dikerek ıslık çalmaya başlayalım?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi