Doğru sorulunca: 'Toplumun din algısı'

Doğru sorulunca: 'Toplumun din algısı'

Doğru sorular sorularak ve konunun tabiatına uygun bir yöntem izlenerek, doğru muhataplara ulaşılarak elde edilen istatistiki veriler, toplumun demokrasiye doğrudan katılımının en önemli yollarından birini oluştururlar. Aylardır hatta yılardır tartıştığımız mevzularda bir de bu yol izlendiğinde genellikle tartışmalarda dile getirilen endişelerin büyük çoğunluğunun sadece birer evham olduğu anlaşılabiliyor. Bütün gerçekler ortaya bütün netliğiyle çıksa bile tartışmanın bıçak gibi kesilebileceğini tabii ki beklememek gerekiyor. çünkü tartışmalara kaynaklık eden aslında gerçekler hakkındaki yanlış bilgilerimiz değildir. Keşke böyle olsaydı. O zaman, mesela Mümtaz'er Türköne, Ferhat Kentel ve Ahmet Demirel'in dört gündür Star Gazetesi'nde yayımlanan araştırma sonuçları belki de tartıştığımız bütün meselelere dair son noktayı da koymuş olurdu. Oysa ünlü bilim felsefecisi Paul Feyerabend'in dediği gibi tartışmalar gerçekler hakkındaki farklı (eksik veya fazla) bilgilerden kaynaklanmaz. öyle olsaydı eksik olan bilgiler tamamlanarak tartışma bitirilebilirdi. Oysa tarafların hepsinin konuyla ilgili bütün malumatı eşitlense bile tartışmaların devam ettiğini görürsünüz.

Yine de siyasi tartışmanın namusu bir konuda ihtilafı besleyen eksik bilginin peşine düşmek ve gereğini yerine getirme konunda bir duyarlılık göstermekten geçer.

Araştırmacılar şimdiye kadar Türkiye'de tartışma konusu olmuş birçok konu hakkında işin aslını ortaya koymaya soyunmuş, bir anket çalışmasıyla son yıllarda bu konularda yapılmış en kapsamlı çalışmaya imza atmışlar. çalışmada toplumun din algısı, dinle ve laiklikle ilgili bir çok konudaki görüşlerinin nasıl farklılaşıp çeşitlendiği, farklı dinsel, ideolojik ve kültürel tercihlere hoşgörü-tahammülsüzlük eksenindeki bakışları ortaya konmaya çalışılmış. Araştırma sonuçlarını Star Gazetesi'nin internet sayfasından izleyebilirsiniz.

Tahmin edebileceğiniz gibi veriler, son zamanlarda insanlar arasında var olduğuna dair güçlü kanaat veya beklentilerin oluştuğu “hoşgörüsüzlük” endişesini basit bir propagandanın uydurması olarak mahkum ediyor. Toplumda gerilime inat uzlaşma, tahammülsüzlüğe inat hoşgörünün hakim olduğuna dair veriler çok net bir biçimde ortaya çıkıyor. üniversitelerde başörtüsü serbest kaldığında toplumun kaosa sürükleneceğini ileri sürenlerin bütün yaptığının böyle bir durumda “kaos çıkarırız” tehdidinden başka bir şey ifade etmediğini artık çok net bir biçimde görüyoruz.

Kendileri çıkarmakta inat etmese toplumun böyle bir kaosla uzaktan yakından ilgisi yok. Nitekim yaklaşık 20 gündür Anayasa değişikliğinin uygulandığı üniversitelerde huzur çok daha fazla arttı, en ufak bir rahatsızlık emaresine rastlanmıyor. Tek başına bu durum başörtüsüne karşı direnişin asla bir kaos endişesinden kaynaklanmadığını çok iyi gösteriyor. İşin aslını bazı öğretim üyelerinin “başörtüsüne karşı kanlarının son damlalarına kadar mücadele edeceklerine” dair verdikleri sözler ortaya koyuyor. Danıştay'ın konuyla ilgili önceki ve son kararlarında, Anayasa mahkemesinin kararlarında, rektörlerin gözlerini nefret bürümüş direnişlerinde, bazı öğretim üyelerinin başörtülü öğretim üyelerine hak ettikleri notları vermeyeceklerine dair merd-i Kıpti tarzı itiraflarında açığa çıkan niyet ve irade toplumun en hoşgörüsüz en gaddar kesimlerinin net bir resmini ortaya koyuyor.

Halkın yüzde 86,6'sı laikliği devletin toplumdaki bütün inançlara eşit mesafede olması olarak algılarken yüzde 78,3'ü de laikliği dine karşı görmediklerini ifade ediyor. Bu algı ve bu beklenti aslında gerek YöK'e gerekse de yargı çevrelerine hâkim olan ve laikliği neredeyse İslam'a karşı bir din gibi algılayan anlayışa da en iyi cevabı oluşturuyor.

Ankette Hıristiyanlara, Ramazan ayında oruç tutanlara veya bozanlara, eşcinsellere, Başörtüsüzlere veya başörtülülere Alevilere nasıl bakıldığıyla ilgili sorulara verilen cevaplar zaten yüksek bir hoşgörü oranını işaret ediyor. Ama bence bu anketin de sorularını sorarken veya verileri sunarken yeterince kaçınamadığı bir yanıltmaca var. Hoşgörü oranı her neyse de hoşgörüsüzlüğü işaret edenlerin öbürlerine karşı potansiyel şiddet zanlısı gibi sunulması yanlışı bu tür anketlerde sıkça yapılıyor. Hatırlayın daha önceki muhafazakarlık araştırmalarında da benzer bir durum vardı. Oysa Bir tutumu hoş görmüyor olmak, bir insanın kendi tercihinin en doğal sonucu olarak da görülebilir. İnsanın kendi doğrularını, başkalarınınkini yanlış görerek savunması kadar doğal bir şey olamaz. Nitekim bu araştırmanın verileri de Türk toplumunda, birileri özellikle ve sistematik bir biçimde kaşımadıkça kendi başına hiçbir grubun diğerine karşı bir şiddet veya ayrımcılığa tevessül etmediğini gösteriyor.

Ortaya koyduğu verilerle Türkiye'nin çok önemli bir döneminin hayli yüksek çözünürlüğe sahip bir fotoğrafını veren araştırmanın bundan sonraki daha derinlemesine araştırmalar için bir referans oluşturacağı kesindir. Her bir soru üzerine ayrıca durulabilir, buna o kadar yerimiz yok. Yalnız bitirirken sadece benim dikkatimi çeken, ama daha önceki başka araştırmalardaki bulgularımı da doğrulayan bir veriye dikkat çekmek istiyorum:

Eğitim düzeyi arttıkça hoşgörünün daha fazla azaldığı görülüyor. Bizzat katıldığım başka araştırmalarda da gördüğüm gibi eğitim seviyesi ile demokratik değerleri benimseme arasında bir ters orantı var Türkiye'de. Bu da eğitimim sistemimizin ne hoşgörüyü ne de demokratik değerleri benimsetmediğinin en iyi göstergesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi