D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Cumhuriyetin yatak odası mı, garsoniyeri mi?

Cumhuriyetin yatak odası mı, garsoniyeri mi?

Tırnak içinde “cumhuriyet” ile “mahremiyet”in arası pek iyi değildir! Cumhuriyet tarihini bazıları açısından bir “mahremiyetle mücadele” tarihi olarak okumak mümkündür.
Kadınları tesettürden çıkarmak, mümkün olduğu kadar açmak, hatta soymak; mahremiyet duygusunu yok etmek için atılan adımları, propagandaları, uygulamaları araştırmak isteyenlere ilk Cumhuriyet yıllarında çok malzeme çıkar.
Güzellik kraliçesi yarışmaları, hem de 1929 ekonomik krizi sürerken boşuna mı yapıldı? Zamanın devlet destekli gazeteleri ve devlet ricali bu yarışmaları nasıl teşvik etti? Kadınların mayoyla denize girmesinin, güneşte yanmasının faziletleri neden yıllar boyu propaganda edildi?
Kadınlar sözkonusu olduğunda soyunmakla cesaret arasında, mahremiyete karşı tutumla cesaret arasında nasıl ilişkiler kuruldu?
Mahremiyeti bitirmek, ilan edilmemiş savaşlardandı….
Geniş ölçüde bitirildi! Necip Fazıl bu mısraları 1947’de yazıyor:
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem!
“Destan” şiirinin yazıldığı yıllardan sonra köprülerin altından çok sular aktı… Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında Halk Fırkası’nın kurduğu lâ ahlâkî, lâ dinî klüplere ihtiyaç duymadan mahremiyeti tüketti. Meşrutiyet romancısı Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu’su sıra dışı bir vak’a üzerine kurulmuşken, şimdi diziler boyu sıradanlaştı.
Cumhuriyet mahremiyet tanımadı! Ahlâkdan, din kaynaklı görüldüğü için, uzak durdu. Hatta ahlâkın terakkiye -hadi “çağdaşlığa” diyelim- mani olduğu düşüncesi etkili oldu.
Devlet partisinin son genel başkanı ile ilgili olarak bir haftadır kamuoyunu meşgul eden görüntüler, mahremiyete tecavüz olarak lanetlendi. Elbette mahremiyet ihlali her türlü laneti, kınamayı, nefreti hak etmiştir.
Böylece CHP’lilerin de mahremiyet ihlali konusunda aşırı hassasiyetlerini de gördük! Bu tutumun bir olayla sınırlı olmamasını umuyoruz. Daha önce benzer mahremiyet ihlallerinde ellerini ovuşturanlar şimdi “mağdur” durumda?
Fakat bu nasıl iş? Birileri “mağduriyet”le “mağruriyet”i birbirine mi karıştırdı yoksa?
Müstafi başkan istifa nutkunda hangi tondan konuşuyor? Kimleri neden suçluyor? Bu üslup mahremiyeti ihlal edilmiş mağdur üslubuna pek benzemiyor.
Evet; olay tertip, görüntüler çirkin. Bu yüzden her türlü laneti hak ediyor!
Peki konu sadece bundan mı ibaret?
Konunun merkezinde bulunan müstafi başkan ve milletvekili yapılan bayan sekreter nasıl bir olağanlık çerçevesinin içinde yer alıyor?
CHP Cumhuriyetle özdeş tutulur ya, müstafi başkanın konuşma tarzından neredeyse “cumhuriyet”in yatak odasına girildiği izlenimi ediniliyor.
Cumhuriyetin yatak odasına mı girildi, garsoniyerine mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi