Etrafı kalın duvarlarla örülü yakın tarih

Etrafı kalın duvarlarla örülü yakın tarih

Habervaktim ailesine ve üdebasına merhum Fethi Gemuhluoğlu’nun irfanî sözleriyle önce selâm, sonra kelâm ederim. Saadet ve bahtiyarlığımı anlayınız ki, bunca yol ve zamandan sonra âcizane fikrimin kalesi olan Habervaktim’e duhul ettim.
Yakın tarih neden hep gündemden uzak tutuluyor? Müslüman milletin haysiyetli aydınlarının uykularını kaçıracak bir sual. Yakın tarih, etrafı kalın duvarla örülü, üstünde ağır örtüler olan netameli bir yer. Bu duvarlar yıkılır, bu örtüler kaldırılırsa, milletin safi zihnine seksen küsur yıldır zift gibi oturtulmuş Kemalist tarihin yalanları, zulümleri, hileleri ortaya çıkacak. Korktukları budur. Yakın tarih, Kemalizm’in, yani Altı Ok Cumhuriyeti’nin kanla, zulümle, baskıyla oturtmaya çalıştığı devrimlerin dokunulmaz kasasıdır. Yakın tarihin dehlizlerine girmeye cesaret etmek demek, Kemalist Batıcı-pozitivist-seküler anlayışın zehirli çiçeklerini, kavramlarını, devrimlerin sahte ve kanlı yüzünü ifşa etmek demektir. Her akademisyen, her yazar ve entelektüel yakın tarih gibi netameli bir alana giremez. Çünkü yürek ve samimiyet ister.
Evvel emirde bu sahada yazan, Kemalist cumhuriyetin, mazlum ve mazrur milletin değerlerine, medeniyetine istinat eden bir cumhuriyet rejimi olmadığına inanacak; sonra bu fikirlerini samimiyetle araştırmalarına ve yazılarına dökecek. Yakın tarihle ilgili bir kısım yazarlar fikren samimidir ancak ekmek teknesi gereğince 5816 Sayılı kanundan dolayı yakın tarihin zorlu ve dramatik mevzularını mecburen Nasrettin Hoca’nın kuşuna döndürerek yazıyorlar. Bir kısım yakın tarihçilerin yazılarında kaynak ve bilgi var, fakat zihniyet ve samimiyetleri tam olmadığından laf olsun kabilinden magazin haber üslûbuyla yazıyorlar. Bu tarz da yazanların yazıları idrâkleri ve oluşmuş yargıları kökten değiştirici güce sahip değildir.
Yakın tarih hususunda bilgiyle beraber fikrî dâvası olan samimi ve cesaretli ustalarımı yâd etmem gerek. D. Mehmet Doğan, Abdurrahman Dilipak, Sadık Albayrak, Kadir Mısıroğlu... Dünya görüşüm uyuşmasa da Kemalist tarihin yalanlarını ortaya dökmek cihetinden Prof. Dr. Mete Tunçay, Fikret Başkaya, Prof. Dr. Cemil Koçak, Doç. Y. Hakan Erdem’in de hakkını teslim etmek isterim. Yazacaklarım yeni buluşlar değil. Zaten gerekli olan birçok şeyi ustalar ortaya koymuşlar.
Yapmak istediğim, bu ustaların işlemediği, atlanan veya eksik bırakılan mevzuları daha tesirli bir üslûpla yazarak, zihinleri darbeli ve ikilik içinde kalmış kitleleri uyandırmak. Cumhuriyet tarihi, esas adıyla Kemalist “Tek Adam” cumhuriyetinin tarihi, ihanetler, alçaklıklar, zulümlerle dolu, millete kapalı zırhlı bir kaledir. Bu kalede gedik açmaktır maksadım.
Yakın tarihi ilginç bir magazin tarih oyununa ve geçmişinde ufak tefek kabahatleri olan çevremizdeki insanlara karşı duyduğumuz acıma duygusuyla “olmuş bir kere” der gibi, “kurucu devletlü M. Kemal ve kadrosu da ara sıra kabahatler işlemiş” mantığına döndüren yazıların, zihniyetleri dönüştürücü ve inandırıcı fikir gücü yoktur. Yakın tarihin eleştirisini fikirleştirmek, temiz bir zihniyete zemin hazırlamak demektir.
M. Kemal’in karakteristik özelliklerini, “kamusal” hâle dönüştürülmemiş, Kemalizm’in mesnedi ve kavramı yapılmamış özel hayatını anlatmak değil yazılarımın gayesi. Devrin devletlü ve aydınının onun ismi üzerinden oluşturduğu Kemalist rejimin millet açısından uyuşmayan taraflarına işaret etmek ve bu arada Kemalizm’in oluşmasında M. Kemal’in kendi rolü, müdahilliği ve pozisyonunu da bu zeminde doğruca anlatmaktır.
Vatandaş M. Kemal yazılarımın konusu değildir. “Kamusallaştırılmış”, cumhuriyetin temel ilkelerine dönüştürülmüş, yeni kurulan devletin, bütün değer ve kurumlarının odağı hâline getirilmiş M. Kemal’in, Kemalizm’e dönüştürülmesinin açığa kavuşturulmasıdır. Bu dönüştürmede M. Kemal’in “tek adam” faşizmiyle bizzat kendisinin tesir ve katkısını da göstermek şüphesiz yazılarımın gâyesi arasındadır.
Âmâ üstadım Cemil Meriç’in kelimeleriyle ifade ediyorum ki milletimin idrâkine vurulan zincirleri kırmak, Kemalizm’in yalanlarını ortaya koymak, maskelerini sıyırmak, yakın tarihin üstüne örülen bütün duvarları yıkmak istiyorum. Bütün dâvam milletin idrâkine bir katran, bir zift gibi dökülen Kemalizm efsanesinin sahteliklerini, aldatıcılığını, Millî Mücadelede İslâmcı, müteakiben laik din taraftarı fakat aslında Batıcı-oportünist, mürai ve keskin bir makyavelist olduğunu, bâzan güler yüzlü despot bir faşiste ve cellâta dönüştüğünü, bâzan timsah gözyaşlarına benzer nutuklar irad ettiğini, sonra protestan-agnostik ve pozitivist sentezi bir İslâm ve “Türk ulusu” icat etmeye çalıştıklarını, hâsılı bin bir yüzünü ortaya koymaktır.
Yakın tarih hakkındaki görüşlerimden dolayı bazı dostlar Konfüçyus’un sözünden hareketle “karanlıkla uğraşacağına bir mum da sen yak. Geçmişteki kötülerle ve kötülüklerle, yani bardağın dolu tarafını değil, boş tarafını görüp uğraşıyorsun” diyorlar. Özellikle 1925 itibariyle yakın tarihimizin bu mânada dolu tarafı yoktur. Bardağın tamamen boş olduğunu göremiyorlar. Yakın tarihin karanlıklarıyla uğraşmadan, yanlışlara “lâ” demeden yakılan her mum ancak cemiyet çapında mevzi bir ışık verecektir.
Peki, Kemalist rejimin yerleştiği oligarşik kurumlarda ışık nasıl yakılacak? Askerî ve anayasal kuruluşlar ile üniversite ve millî eğitim gibi bâzı temel kurumlarda yerleşmiş olan Kemalist argümanları, kavramları ve idrâkleri kim yıkacak? Kemalizm bu ülkede rejimin ana esasları, temel literatürü ve zihniyeti hâline getirilmiş, “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” zırhına sokularak dogmalaştırılmıştır. Dahası her türlü muhafazakârlık, millîlik, milliyetçilik gibi fikir ve kavramların büyük bir kısmı 1923 sonrası Kemalist cumhuriyet ilkeleri üzerinden beslenip yaygınlaşmış ve galat-ı meşhur hâline gelmiştir.
Baştan sona makyavelist, aldatan, samimi olmayan Kemalizm’in, hâkim bürokratik zümrenin ve devletin nasları hâline gelmesi seksen kusür yıllık bir faciadır. Birçok milliyetçi muhafazakâr, mukaddesatçı fikir ve hareketler bunun farkında değiller. Kemalist rejimin bütün çivileri hâlâ çakılı duruyor. Birkaçına kerpeten atıp çekmek isteyenlerin eline levye ile vuruyorlar.
Kemalist dernekler, bu millete saygı duyuyorlarsa bu ad altındaki bütün derneklerini hemen kapatmalıdırlar. Bir ülkenin ve cumhuriyetin temel değerlerini “tek adam” dogmatikliğiyle adlandırmak ve ideolojik puta çevirmekten utanmalıdırlar. “Tek adam” anlayışı totaliter rejimlerde görülen bir uygulamadır.
Kemalizm’in aldatıcılığı ve makyavelist siyaseti, yani bin bir yüzü saymakla bitmez. 1923’den itibaren aldatma siyasetini zulüm ve baskıyla sürdürmüştür. Millî mücadelede İslâmcı olmuş, sonra Müslüman milletin birçok temel değerlerini modernleşme adına ılga etmiştir.
Öyle ki yakın tarih bütün veçhesiyle ortaya konmalı, milletin vicdanı ve fikriyle yüzleşmelidir. Bunun yolu, yakın tarihi, inanan bir fikrî cehdle işleyip, Kemalizm’in yargılarının, kavramlarının, ideolojisinin bu milletin değerleri olmadığını, cumhuriyetin yanlışlar üzerine kurulduğunu ispat edip inandırmak ve uyandırmaktan geçer. Çünkü problem, milletin avam kısmında değil, aydınların, bürokratın, askerin donmuş zihniyetindedir.
Muhafazakâr ve milliyetçi olduğunu söyleyen bir insan şöyle sözle başlayabiliyor: “Atatürkçüler, Atatürk’ün ülküsünü yolundan saptırıyorlar....” Böyle bir zihniyet sağlıklı olabilir mi?
Atatürk’ün ülküsünü, İstiklâl Harbindeki “din ü devlet” ve “din-i mübin-i İslâm üzere” başlayan millet hareketini aynen sürdürmek isteyen bir ülküymüş gibi gösteriyorlar. Hayret! Sanki baştan beri Atatürk’ün ülküsü Atatürkçülükten ayrı fikirlermiş de, bâzı şedit Batıcı kadro buna engel olmuş. Kökten yanlış bir mantık bu.
İşte buna benzer yüzlerce başlıkta anlatılabilecek birer faciadan ibaret Kemalist cumhuriyetin yanlışlarını, yalanlarını, zulümlerini, Müslüman millet referanslarına aykırı bir devlet ve toplum anlayışının zorla uygulamaya konulduğunu bir deneme üslûbuyla göstermektir muradım.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi