Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Şaka gibi...

Şaka gibi...

Gerçekten çok merak ediyorum... Anayasa Mahkemesi’nin saygıdeğer üyeleri, bir ‘iddianame’ özelliği ve ağırlığı taşımayan, Cumhuriyet gazetesinde ‘siyasi makale olarak’ yayımlansa hiç sırıtmayacak bu metni nasıl ‘görüşmeye değer’ buldu?

Hangi saiklerle?

Başsavcı’yla ilgili bir şey söylemek istemiyorum.

İddia makamıdır, kendince ciddi deliller bulmuştur yahut bulduğunu sanmaktadır ve son tahlilde ‘taraf’tır.

Bana sorarsanız, görevini kötüye kullanmıştır, derhal o görevden alınmalıdır.

Fakat, Anayasa Mahkemesi neyi görüşecek?

Hangi delillere göre, hakkında yasal takibat yapılmamış üyelerin tecziyesine ya da beraatına karar verecek?

Gazete kupürlerine mi bakacak?

Tevatürleri ve dedikoduları mı dikkate alacak?

Danıştay baskını gibi, ‘netice’ istimal edilmiş hadiseleri mi değerlendirecek?

Değerli Başsavcı’nın afaki ‘laiklik’ yorumunu mu mehaz alacak?

Ne yapacak?

Resmen 1 Nisan şakası gibi...

İddianamede yer alan laiklik tarifine bakar mısınız?

Laiklik, ‘insanı kul olmaktan çıkarıp birey haline getiren, bireye kişiliğini geliştirmesi için özgür düşünme olanaklarını veren bir ilke’ymiş; dahası, ‘uygar bir yaşam biçimi’ymiş.

Laiklik belki her şeydir; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır, düşünce ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır, şudur budur ama, asla ‘uygar bir yaşama biçimi’ değildir.

Bireyi ‘kul’ olmaktan çıkaran bir ‘dönüştürme mekanizması’ hiç değildir.

Hem, Abdurrahman Bey müsaade etsin de, bireyler ne olacaklarına, yani hayatlarına ‘kul’ olarak mı, ‘birey’ olarak mı devam edeceklerine kendileri karar versinler.

Kaldı ki, neyin ‘uygar yaşama biçimi’ sayılacağını Abdurrahman Bey’den öğrenecek değiliz?

Demek ki Anayasa Mahkemesi üyeleri, değerli Başsavcı’nın ancak bir siyasi makale müktesebatında değerlendirilecek ve gülünüp geçilecek, ‘Bir ABD projesi olan ve kapsamındaki ülkeleri ılımlı İslami rejimlerle yönetmeyi amaç edinen Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu her fırsatta tekrarlayan Başbakan Erdoğan...’ sözlerini de ciddiye aldılar.

İçlerinden biri çıkıp, ‘Bu nedir?’ diye sormadı mı?

Spekülasyon olarak bile değer ifade etmeyecek bu sözler bir ‘hukuk metni’nde nasıl yer alabiliyor?

Hiç kimsenin aklına gelmiyor mu, ‘Bir iddianame böyle mi hazırlanır?’ diye sormak...

Peki, Başbakan’ın ‘En büyük dileğim başı kapalı kızlarımızla, başı açıkların el ele dolaştığı bir üniversite, bir ülkedir’ sözlerinin işi ne o iddianamede?

Bunları mı görüşecek Anayasa Mahkemesi?

Ne diyecek?

Nasıl bir netice istimal edecek?

Doğrusunu söylemek gerekirse, yüce mahkemenin, bir hukuk adamının kaleminden çıktığına inanmak istemediğim bu iddianameyi reddedeceğini düşünüyordum.

Dün de yazmıştım...

Birileri, kapatma davasının da verdiği sinerjiyle, Türkiye’yi dünyadan tecrit etmek dahil, ekonomik kriz, iç savaş, darbe, her türlü ‘çılgınlığı’ göze almış durumda ve bu saçmalığa bir an önce ‘dur’ demek gerekiyordu.

Sonuç şaşırttı beni!

Şaşırtmadı aslında da...

Bugüne kadar, yargıya olan güvenimizi boşa çıkaran ‘kötü muhakeme’ örneklerine tekrar girmek istemiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi