Mankurtlar (II): Nayman Ana'nın feryadı

Mankurtlar (II): Nayman Ana'nın feryadı

Mankurtlaşan oğlunu kurtarıp özüne döndürmeye çalışırken, onu tanımayan öz oğlunun oklarıyla canını veren Nayman Ana'nın feryadına kulak verelim. Nayman Ana biziz; bu millet yolundan sapmış kendi öz evlatlarının gadrine çok uğradı. Cengiz Aytmatov'un aktardığı Mankurt Efsanesi ve Nayman Ana'nın beşerüstü çabası, bizim son elli yılda yaşadıklarımızın adeta bir hülasası.

Önce bir yanlış anlamayı düzeltelim. Son yazıda bahsettiğim Moğolların, bugün Moğolistan'da yaşıyan Moğollar ile yakından uzaktan bir alâkası yok. Avrupa'nın kan dökücü vahşileri olan Vandalların (Vandalizm, buradan geliyor) bugünün Kuzey halkları ile bir benzerliğinin bulunmaması gibi. Bugün Moğolistan'da dünyanın en dayanıklı ve asil toplumlarından biri, üstelik Anadolu'ya akraba bir toplum yaşıyor. Moğolistan'da Türk okullarında görev yapan fedakâr öğretmen arkadaşların 13. asır Moğol istilasına dair yazdıklarıma alınganlık göstermelerini, Moğolistan'a ve Moğol halkına cansiperane sahip çıkmalarını sempati ile karşıladım. Bugün Moğolistan'da yaşayan halk, kendi hukuklarını her şart altında savunan Türkiye'den misafir gelen öğretmenlere sahip oldukları için çok şanslılar.

Nitekim Mankurt Efsanesi'nde geçen işkenceleri yapan Juan Juanlar, yani Avarlar Türk-Moğol karışımı bir topluluktur. Gelelim efsaneye... Avarların yakaladıkları genç ve dayanıklı esirlere yaptıkları işkenceler hafızalarını kaybettirme ve onları adeta her emri yerine getiren bir robota dönüştürme amacı taşırmış. Bunun için önce kafa derilerini yüzüp, taze yüzülmüş bir deve derisi ile başı sıkıca sararlarmış. Sonra elleri bağlı, başına bukağı geçirmiş olarak güneşin altında günlerce bekletirlermiş. Güneşte kuruyan deri, beyne dayanılmaz bir baskı yapar, derinin etkisi ile ters dönen saçlar yine beyne iğne gibi batmaya başlarmış. Bu korkunç işkencenin sonunda hayatta kalan esirler kendi geçmişini tamamıyla unutur, sahiplerinin verdiği emri harfiyen uygulamaya başlayan azat kabul etmez kölelere dönermiş. İşkence sonucu geçmişini, dolayısıyla kimliğini, kişiliğini kaybeden ve kendisine bu işkenceleri yapanların sadık bir kölesi haline gelenlere Mankurt adı verilirmiş.

Bu işkenceler benim neslime uzak değil. 12 Eylül döneminde askerî cezaevlerinde yapılan işkenceler, daha ötesi bütün araçlar kullanılarak yapılan halka yönelik propagandaların tek amacı Mankurtlaştırma idi. Mamak Askerî Cezaevi'ne yolu düşmüş olanlar, mutlaka önce dış kafese sonra iç kafese uğrar, etkili bir Mankurt işkencesinden geçirilir ve sonra koğuşa gönderilirdi. Sabah ve akşam içtimalarında dayakla söyletilen İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe, bu metinlere saygı duymamız için değil sadece Mankurt olduğumuzu kavramamız içindi. Bizden beklenen, bu işkenceleri yapanlara itaat etmemiz, onların koydukları akla zarar kurallara uymamızdı. Darbecilerin biteviye köpürttüğü "dört yanımız düşman" masalları da, herkesi korku ve endişeye sevk etmek ve sonra bu korkularla Mankurtlara çevirdikleri toplumu kolayca yönetmek içindi. Bugün Balyoz ve Kafes Planı'nı, bir Mankurtlaştırma operasyonu olarak neden okumuyoruz?

Nayman Ana, bir Mankurt anası. Hepimizin anası gibi bir ana, evladı için pes etmeyen bir ana. Kaçırılan oğlunun peşine düşüyor ve sonunda onu buluyor. Analık şefkati ile oğluna feryat-figan dil döküyor, onu özüne döndürmeye çalışıyor. Ama artık bir Mankurt olan oğul, bu feryatları dinlemiyor; sonunda oklayarak anasını öldürüyor. Bize ulaşan feryat şöyle: 12 Eylül işkencelerinden geçtikten sonra referandum paketine hayır oyu vereceğini söyleyenlerin, Nayman Ana'nın oğlundan ne farkı var? Hayır dedikleri kendi geçmişleri ve kimlikleri değil mi? "Hayır"ın onlara bu işkenceleri yapanları ve yaptıranları temize çıkartmaktan başka ne anlamı var?

Bu güzel ülkeyi, milletin başına dar eden askerî vesayet düzeni toplumu sistematik olarak Mankurtlaştırma ameliyesine tabi tuttu. Yoksa sağlıklı bir şekilde düşünen ve tepki veren bir halk üzerinde silahın hakimiyetini sağlayamazlardı. İlk mektepten beri ezberleyip, bilinçsizce tekrarladığımız akıl dışı cümleleri, bu sistematik işkencenin bir parçası olarak gözden geçirmemiz lâzım. Ya fiilen işkenceden geçen ve Mankurtlaşanlar. Mamak'ta, Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde geçmişlerini, dolayısıyla geleceklerini bırakanlar.

Bize düşen, Nayman Ana'nın feryadını onlara ulaştırmak. Referandum paketi bu feryadın somut cümlelerinden oluşuyor. Peki onlar kim? Onlar bir başkası değil, bizim yaralı parçalarımız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi