Kürtlerin zaferi

Kürtlerin zaferi

Bir yığın ayrıntının arasında kaybolmadan şu soruya cevap arayalım: "PKK neden ateşkes ilan etti?" Eğer doğru cevabı bulmak istiyorsak, şu soruya verilen cevapla uyumlu bir sonuca ulaşmamız lâzım: "PKK, 1 Haziran'da neden savaş ilan etti?" Cevap şöyle: PKK kendi taktik hedefleri için savaşı başlattı. Sonra büyük bir direnç ve baskı ile karşılaştı.

Nihayetinde bu baskı ve direnç karşısında diz çöktü ve teslim oldu. Çaresiz, ateşkes ilan etmek zorunda kaldı. PKK'ya ateşkes ilan ettiren irade, bu örgütün içinden yükselen bir irade değil. Dedikodusu yapılan devlet kanadıyla pazarlıklar da bu ateşkesin sebebi olamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin PKK'ya boyun eğdirecek bir başarısı da vaki olmadı. Uluslararası aktörlerin esamesinin okunabilmesi için, diğer şartlarda bir gelişme olması lâzım. Peki o zaman kim? PKK hangi dirence boyun eğdi? Hangi irade PKK'yı ateşkese mecbur bıraktı?

Bu sorunun doğru cevabı, Kürt sorununun çözümünün anahtarını verdiği için çok önemli ve değerli. O kadar önemli ve değerli ki, barış ve huzur ancak bu doğru cevabın üzerine inşa edilebildiği takdirde hayat bulabilir.

Ateşkes üzerine yapılan tartışmaların çoğu teferruat, sorduğumuz sorunun tek doğru cevabı var: PKK'yı Kürtler dize getirdi. PKK'yı ateşkes ilan etmeye Kürtler zorladı. Kürtlerin iradesi, PKK'yı hizaya getirdi ve şiddeti sona erdirdi. PKK'nın ilan ettiği ateşkesi, Kürtlerin PKK şiddeti karşısında zaferi olarak yorumlamak en doğrusu.

Hangi Kürtler? Bizim veya onların Kürtleri değil. Kürt olmanın varoluşsal bütün sorunlarını gündelik hayatlarında her an yaşayan Kürtler. Kürt olarak var olmak ve yaşamak isteyen Kürtler. Kürt sorununun çözümünü, hayatlarının öncelikli amacı olarak gören Kürtler. Kürt sorunundan yaralı ve çözümün muhatabı olan Kürtler.

31 Mayıs'ta, PKK'nın İskenderun saldırısı ile paralel olarak şiddeti durdurmaya yönelik bu güçlü irade harekete geçti. Diyarbakır'da, Mardin'de, Batman'da, Van'da sivil toplum örgütleri PKK'yı şiddeti durdurmaya çağıran ortak açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalar Kürtlerin sağduyusunu ve vicdanını temsil ettiği için geniş yankı buldu. Kürtler ilk defa bu kadar açık ve korkusuzca PKK'ya meydan okudular. Cesaretle şiddete karşı durdular. Ve sonunda şiddeti durdurdular.

Bu cesareti, bu sağduyuyu ve bu vicdanı Kürt sorunu üzerine kafa yoran herkesin çok iyi anlaması lâzım. Çünkü barışı bu vicdan sırtlayıp taşıyacak.

Öcalan bize, gün sona ererken "bakın şimdi güneşe batmasını emredeceğim" diyor. Olağan avukat görüşmesine engel olan dibi delik koster bir şaka mıydı, yoksa devletin beceriksizliği mi? Ama bize bir şeyi gösterdi: İmralı'nın onayı olmadan ateşkes ilan edilebiliyormuş. Demokratik Toplum Kongresi'nin eşbaşkanlığına Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un getirilmesi, Kürtlerin vicdanına tercüman olmaları içindi. Devam eden şiddeti PKK üretti; ama bu ateşkes Kürtlerin eseri. Herhangi bir siyasî görüşün, mesela BDP'li veya AK Partili olmanın değil, "Kürt olmak" ortak paydasındaki aklın eseri. Yüksel Genç'in, Galip Ensarioğlu'nun, Selahattin Çoban'ın, Şah İsmail Bedirhanoğlu'nun, Raif Türk'ün, Emin Aktar'ın, Samet Uçaman'ın gayretleri Kürt ortak vicdanına tercüman olmaktı. Belki en önemlisi, Cengiz Çandar'ın "Kürt sokağı" adını verdiği tepkiye açık kesimler de bu vicdanın içinde yerlerini aldılar.

Bu tabloyu en başta dikkatle okuması gerekenler karşı kutuptakiler. Bu tablo, her şeyden önce MHP liderinin, "demokratik açılım Türkiye'yi bölecek" söylemini çökertiyor. Kimse Türkiye'yi bölmek niyetinde değil. Tersine Kürtlerin eşit ve onurlu vatandaşlar olarak yaşamaları, birliğin ve bütünlüğün de garantisi. Ortaya çıkan bu Kürt vicdanı, "açılım"a yönelik umudu da içinde barındırıyor. Açılım, çok daha cesur ve iddialı adımlarla devam etmeli.

Bu ateşkes, PKK terörünü sona erdirecek en caydırıcı gücün, Kürtlerin özgür iradesi olduğunu ispatladı. Kafası karışık olanlara bir başka çok önemli gerçeği daha gösterdi: Kürtlere güvenmeliyiz. Birlikte barış içinde yaşama konusunda Kürtler bu güveni fazlasıyla hak ediyorlar. Şimdi bize, Kürtlerin güvenini kazanacak adımları atma görevi düşüyor. Bu vicdan, karşılıksız kalmamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi