Taha Akyol

Taha Akyol

Üç konu

Üç konu

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul Çağlayan’daki mitinginde “türbanı biz özgür kılacağız” diye konuştu. Dünkü gazetelere baktım, Kılıçdaroğlu’nun bu sözünü muhafazakâr gazeteler görmemişti.
Önce şunu belirteyim: Kılıçdaroğlu bu sözünde samimidir.
Kendisiyle CNN Türk’te yaptığım iki mülakatta da bunu söylemişti. Hatta “CHP ile halk arasında kültürel duvarlar var, bunu kaldırmalıyız” diye konuşmuştu.
Fakat türban karşıtlığına odaklanmış bir partide bunu pek de yüksek sesle söylemekten bir ölçüde çekiniyordu.
Şimdi daha yüksek sesle söylemesi lazım. Söylemesi için teşvik etmek gerekir ve bu teşviki özellikle muhafazakârlarla liberaller yapmalıdır.
Doğruların “kabile”si olur mu?! Bir ilkenin doğruluğuna inanıyorsak bunu kim derse desin desteklemek gerekir. CHP’nin eski ideolojik kalıpların dışına çıkarak gerçek bir sosyal demokrat parti haline dönüşmesi demokrasimizin dengeye kavuşması için de gereklidir.
Referandumdan sonra Kılıçdaroğlu’nun Gürsel Tekin’le birlikte partiyi kitlelere açma konusunda önemli adımlar atacağı şeklindeki haberlerin doğru olmasını diliyorum.

Avcı’nın kitabı
Tamamını okumadım, çünkü geceli gündüzlü Atatürk ve Hukuk adlı kitabıma çalışıyorum. Fakat Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar adlı kitabının “cemaat”le igili önemli yerlerini de okudum. Hakkında basında çıkan haber ve yorumları da okuyorum.
Serdar Turgut “istihbaratçı andıcına benzer bir kitap” diye yazdı; katılıyorum.
Okurken, Orwell’in “Büyük Ağabey”i gibi veya McCarthy’nin “komünistler”i gibi her yere sızmış, her yeri gözetleyen, her taşın altından çıkan adeta metafizik bir kuvvet haline gelmiş bir “cemaat” anlatımı karşınıza çıkıyor. Mesela:
“Özellikle ordu başta olmak üzere her kurumun bünyesindeki gizli oluşum, cuntalar, ihtilal hazırlığı toplantıları, anti demokratik tertipler, içinde cemaatin casusları vardır...” (Sf. 553)
Halbuki ihtilal hazırlıklarının “birkaç kişiyi geçmeyen gruplar halinde” çok gizli yürütüldüğünü de Avcı’nın kendisi yazıyor.
Bütün telefon dinlemelerini de cemaat yapıyormuş. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na da cemaatçiler egemenmiş, hâkimlerin bile ulaşması mümkün olmayan “IMEI numarası üzerinden dinleme” yapıyorlarmış, “herkesi” dinleyip arşivliyorlarmış! (Sf.544)
Ben öteden beri böyle “herkes, her şey, her yer”li kurgulara ‘komplo teorisi’ ihtiyatıyla bakarım; bu kitabın mantığı da öyle gözüküyor.
Ama Avcı’nın iddialarının odak noktası olan şu “IMEI numarası üzerinden dinleme” neyse bir yetkili kamuoyunu aydınlatsa iyi olur; oradan birilerinin “herkes”i dinlemesi mümkün müdür?

Erbakan fanatikleri
Merhum İsmet İnönü, “devrimci işgal” diye orayı burayı basanlara “haytalar!” diye çıkışmıştı.
Numan Kurtulmuş’un iftar yemeğini basanlar da rengi farklı ama doğası aynı “hayta”lardır.
Üstelik “iftar” gibi ruhani bir vakitte...
Bu nasıl hırs?! Bu nasıl kör “adanmışlık” duygusu?!
Ne akılla ne edeple izahı mümkün...
Belki daha ayıbı, bu çirkin saldırganlık hakkında “ağabeyler”inin suskunluğudur!
Bunlar “edeb yâhu” diye bir şey duymamış olabilirler mi?!
Maruz kaldığı çirkin hareketlere karşı vakar ve efendiliğini bozmayan Numan Kurtulmuş’u daha bir takdir ediyorum.
Yaşadığımız bu günlerde referandum sövüşmeleri gırla giderken, böyle olgun ve kibar bir davranış daha bir takdiri hak etmiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi