Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Evet-Hayır, Boy-Soy Sav-Kazan ve Numan Bey

Evet-Hayır, Boy-Soy Sav-Kazan ve Numan Bey

Bu sütunda günlük politikaya dair yazılar yazmadığımı biliyorsunuz. Zira, Türkiye’de icrây-ı siyaset; akıl yerine hissiyatın, teklif ve yapıcı tenkit yerine itham ve ihtirasın, basiret ve feraset yerine körlüğün ve kısa vadeli çıkar hesaplarının egemen olduğu bir düzlemde seyrediyor. Adeta takım tutarcasına; ‘benim partim ne yaparsa ve liderim ne derse doğrudur; seninki ise kötüdür ve ağzı ile kuş tutsa bile bir bit yeniği vardır’ anlayışı geçerli... Hani anlatılır ya; bir muhterem zât, Allah’ın ikramı ile keramet izhar edip su üzerinde yürüyerek derin bir ırmağı geçmiş de, ertesi gün muhalif cenah, ‘gördünüz mü, o zât yüzme bilmiyormuş!’ diye yaygara koparmış... Meydan-ı siyaset de aynen öyle. Toplumun vitrininde her gün arz-ı endam eden erbâb-ı siyaset; hakkı teslim edip hakkaniyetle hareket etmeyi ilke edinecek yerde her fırsatta rakiplerini tezyif ve tahkir etmeyi, kendi icraatlarını ise tebcil ve tebriye etmeyi marifet sayıyor.
Referandum sath-ı mailinde finale az kaldı. Siyasetin manzara-i umûmiyesi yukarıdaki gibi olunca; halkın kahir ekseriyeti de hâlâ neye ‘Evet’, neye ‘Hayır’ dediğini ayırt etmiş değil. Zira, referandumla halkın oyuna sunulan yeni Anayasa paketi, ne getiriyor, ne götürüyor, pakette ne var, ne yok, handiyse kimse merak etmiyor. “Mevcut iktidara, liderine ve icraatlarına karşıyım, öyleyse gözlerimi kaparım ve ‘Hayır’a mührümü basarım” diyenler hayli çoğunlukta. “Tayyip Bey’i seviyorum ve iktidarın icraatlarını da beğeniyorum, dolayısıyla oyum Evet” diyenler de azımsanmayacak düzeyde. Mevcut Anayasa “Darbe Anayasası” imiş, kimin umurunda?.. 1982’den beri ülkenin boynunda bir utanç yaftası olarak duruyormuş, kime ne? O Anayasa’dan ve be-tahsis 35. maddeden güç alan darbeciler, elini-kolunu sallayarak habire darbe planları yapıyorlarmış, kim ilgilenir?.. Dahası, muhalefet cephesi; Anayasa değişiklik paketini iktidar hazırladığı için ve kendisine siyasi bir getirisi olmayacağı düşüncesiyle ‘Hayır’ pozisyonunda değil mi?
İşte böyle bir hengâmede referandum, ‘evet’çiler ile ‘hayır’cılar cephesi arasındaki gerilimin kurbanı olacak gibi görünüyor. Oysa soğukkanlı bir iklimde sonuç çok farklı olabilir ve darbelerden çok çeken ülkem insanı, yüzde 90’lara varan oranda darbeye ‘hayır’, değişime ‘evet’ diyebilirdi. Buna rağmen, Genç Siviller’in daha ilk gün dillendirdikleri “Yetmez ama Evet” formülasyonu, toplumun belirleyici bir kesiminin tavrı olacağa benzemektedir. Tabiî ki, herkes(im)in, “niçin yetmez?” sorusuna vereceği cevaplar birbirinden oldukça farklı olabilir; meseleye felsefi düzlemde de itirazlar yapılabilir ve yapılmalıdır da...
Bu bağlamda, günlük siyasetten uzak durmaya özen gösteren Fethullah Gülen Hoca’nın ‘Mümkün olsa mezardakiler bile evet dese’ şeklindeki temennisi, referandumun ehemmiyetini ihtar ediyor...
İmdi, darbe tehditlerinin gölgesi altında sıkışan gerilimli siyasi vasat, söylemleri de tepkiselleştiriyor.
Yazık ki, bu vasat en çok siyaset erbabının dilini ve halini zorluyor. Mesela; İslâm inancında soy-sopun hiçbir kıymet-i harbiyesinin olmadığını ve asıl kıymetin takvâ’da (Allah’a karşı sorumluluklarını kuşanma) olduğunu çok iyi bilen sayın Tayyip Erdoğan, “boy’a değil, soy’a bak” diye maksat dışı bir söz eder miydi? Yine mesela; Dinden ve dindardan hazzetmediği aşikâr olan ve Aziz Peygamberimize hakaretten daha yeni hüküm giyen Sav gibi bir nâdân ile görüşme tegâfülünde bulunur muydu Sayın Kazan? Ve... Ve siyasi ihtirasları akıllarının önüne geçen bir grup, iftar vakti okunan Kur’ân’a saygısızlık gafletine düşer miydi?
Ama biz, şartlar ne olursa olsun, inandığımız değerlerin ve savunduğumuz ilkelerin, günlük politikanın kirli labirentlerinde törpülenip aşındırılmasına izin veremeyiz! Vakarımızı, kemâlimizi, ilmimizi muhafaza ederek, adaletten, insaftan ve iman ettiğimiz ilkelere sadakatten taviz vermemek durumundayız. Başta Türkiye siyaseti olmak üzere, hayatın bütün alanlarına muttaki duruşu hakim kılmak zorundayız. İlim ve siyaset dünyasında ortaya koydukları performanslarıyla, vakur ve dik ama beyefendi duruşlarıyla, halîm ve reşîd şahsiyetleriyle Numan Kurtulmuş ve Ahmet Davutoğlu beyler, Türkiye siyasetini özlenen boyuta taşımaya aday iki nadide kıymet olarak karşımızda duruyorlar. Sayın Davutoğlu’nun, Türkiye’nin dış politikasında gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki değişiklikler karşısında her ehl-i insaf şapka çıkarır. Biz de takdir hislerimizi ifade ediyor ve dualar ediyoruz. Kadirşinaslık da bunu gerektiriyor. Numan Bey ise, liderlik vizyonu, olaylara vukûfiyeti, Türkiye siyasetine taşıdığı yeni siyaset dili ve özellikle SP’deki olaylı kongre sonrasında sergilediği itidalli, dikkatli ve rikkatli tavırla göz dolduruyor. Hizmet, tecrübe ve birikimlerine saygı duyduğumuz parti büyüklerinden bir kısmının, ahir ömürlerinde kendilerinden hiç beklenmeyen çıkışları karşısında Numan Bey’in takındığı vakûr ve halîm duruş, kendisine daha hayırlı ikbâl yollarını açarken, şahsına yönelik yıpratma kampanyalarına tevessül edenlerin de idbârını hazırlıyor.
Âkıbet elbette takvâ sahiplerinindir (A’râf 7/128). Mü’minler, “kötülük ve düşmanlık” üzere değil, “iyilik ve takvâ” üzere yardımlaşanlardır (Maide 5/2). Ve Allah muttakilerle beraberdir (Bakara 2/194).


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi