Dağdaki çoban ve bizim Eflatunlar..

Dağdaki çoban ve bizim Eflatunlar..

“Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” gibi absürt bir tartışma izliyoruz. Eflatun da benzer laflar etmişti..

Masalcımız Eflatun Cem Güney değil, karıştırmayalım.

Yunanlı Eflatun, Mö'den önce, filozof. Bizde ne Eflatunlar vardı, ne morlar, bilseniz..

Bu iş, 1950'lerde ayyuka çıktı ülkemizde. “Kasketliler”, “Şapkalılar” hikayesi işte..

Hasoların memoların elinden iktidarı zorla almışlardı 1960'da. İktidarı kurtarmışlardı da, kime vereceklerdi?

Bir daha da kasketlilerin eline geçmemesi için ne tür önlemler alacaklardı?

Doğal olarak Eflatuncu Hocalara başvurdular..

Hani “Ne duruyorsunuz zinde güçler, vatan elden gidiyor” diye megafonlayanlara..

* * *

1961'deki Kurucu Meclis'te Anayasa Komisyonu üyesi olan merhum CHP'li Prof. Turan Güneş'e göre durum şuydu..

Şapkalıların asıl kavgası, demokrasinin besmelesi sayılan 'genel oy'un getirdiği 'sakıncalara' karşı yürütülmüştü.. Gerisi teferruat idi.

Sorun, genel oyla beraber toplum modelinin saptanmasında seçkin aydınlar tekelinin bozulmasıydı. Seçkin bürokrat yönetici akımını CHP temsil ediyordu.

Mesela şapkalılar sade vatandaşın canına okunsa gıkları çıkmaz, ama bürokratın kılına halel gelse velvele koparırlardı.

1960 darbesinden sonra İstanbul üniversitesi'nde hazırlanan bir anayasa taslağının felsefesini şöyle özetler Turan Güneş Hoca:

“Genel oy uygarlık icabıdır, ancak toplum ve devlet hayatına fazla karışmamalı.. Dolayısıyla sınırlandırılmalı”

“Okuma yazma bilmez cahille bir ilim adamı toplumu etkilemede aynı değerde sayılamaz. O halde 'seçkinlere' anayasa ile 'seçkin' bir yer verilmeli..”

Bizim sivil anayasacıların hazırladığı taslak darbecileri bile şaşırtmış..

“Yahu bunlar delirmiş” diye fokurdayıp durmuşlar..

Anlayacağınız çatlağı taslağı iade etmişler..

Yani 'dağdaki çoban' sınavından bizim seçkin aydınlar sınıfta çakmış..

Halaskar diye Hitler'i bağrına basan Heidegger'i boşuna örnek vermiyoruz..

Anlayana.

* * *

Sonra ne oldu?

İyi kötü bir anayasa yapıldı..

15 Ekim 1961'de seçimlere gidildi.

CHP en az yüzde 60 oy bekliyordu. Milli Birlik Komitesi'ni de inandırmışlardı.

Müstakbel Cumhurbaşkanı bile belliydi: İsmet Paşa.

Ah şu halkın gözü kör olsun..

CHP seçimlerde yüzde 36.7 oy aldı. Halbuki 1957'deki oyu yüzde 40.6 idi.

Demokrat Parti'nin mirasçısı partiler ise Mecliste çoğunluğu sağlamışlardı.

Koskoca ihtilali bunun için mi yapmışlardı?

Biri başbakan üç devlet adamını boşuna mı ipe çekmişlerdi?

Şimdi ne olacaktı?

Bir kısım darbeciler “Yıldız Protokolü” diye bir vesika hazırladılar. Buna göre..

Meclis ilk toplantısını yapmadan duruma müdahale etmeliydiler..

İktidar milletin hakiki ve ehliyetli temsilcilerine verilmeliydi..

Partiler faaliyetten men edilmeli, sonuçlarıyla birlikte seçim feshedilmeliydi.. Olmadı.

Askerler de Cemal Gürsel Paşa'yı Cumhurbaşkanı seçtirdiler..

İsmet Paşa'nın payına ise Başbakanlık düştü..

Hiç yoktan iyiydi.

Ya daha sonrası?

Demirel'dir.

Kasket bu kez Ecevit'in başındadır.

Demirel'e gelince..

O hep fötr şapkayla gezmektedir.

Ancaakkk darbeye karşı dayanıklı olmadığı tecrübeyle sabittir.

Fötr'ün.


İki fotoğraf karesinin düşündürdükleri..

Hafızalardan silinmeyen resimler vardır.. Olayın kendisi unutulmuştur, ama resim kalıcıdır. Artık sözkonusu olay, o resmin çerçevesinde anlam kazanır. Mesela bu resimlerden biri 16 Şubat 1969 tarihine ait. “Kanlı Pazar” diye anılan olaydan söz ediyorum. Biri eli bıçaklı, öbürü eli sopalı iki adam, yerde yatan birine saldırmaktadır. Dördüncü şahıs, polistir.. İlk bakışta saldırganlarla birlik olduğu hissi veriyor. Mağdurların “devrimci” , saldırganların “sağcı” olduğu kalmıştır hafızalarda. Polis, belki sadece şaşkındır. Olayın atmosferini yaşamadığımız için bilemiyoruz. Şunu biliyoruz, iki devrimci öldürülmüştür. Dolayısıyla o fotoğraf karesi Kanlı Pazar'ın simgesidir. Kanlı Pazar, sağcı, mukaddesatçı bir topluluğun, Amerika'nın 6. Filosu'nu protesto eden “devrimcilere” saldırması sonucunda çıkmıştır. öncesi şöyleydi, böyleydi, şunun için olmuştu, bunun için olmuştu, önemi yok.

Peki bu yazıyı niçin kaleme aldım? Akdeniz üniversitesi'nde 'ülkücü' bir grupla 'solcu' bir grup arasında kavga çıktı. Niye çıktı, kim haklı, kim haksız, girmeyeceğim. öğrenci bile olmayan 'Sağ' görüşlü bir şahsın tabancayla ateş ederken çekilmiş fotoğrafı yayımlandı.. Şuna eminim, bu fotoğraf karesi onlarca yıl belleklerde kalacak, bir grubun yaftası gibi üzerinde asılı duracak hep. üniversitelerde şiddeti tırmandırmak isteyenler var.

öğrenci kardeşlerimizin çok dikkatli olması gerekiyor. Bu işler böyle başlıyor. Sakın ola, ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek isteyen karanlık güçlerin iradesiyle teşekkül edecek süreçlerin parçası haline gelmesinler. öğrenci olmayan kişilerin-hem de silahlı-kampüse nasıl girdikleri, ayrı bir sorumsuzluk örneği. Olayın öncesinde kavgalar, yaralamalar vuku bulmuş. Demek ki bir yönetim zaafiyeti de sözkonusu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi