AB usulü pırasa yemeği

AB usulü pırasa yemeği

Zeytinyağlı pırasa, sağlıklı beslenmeyi tercih edenler için iyi bir yemek. Pişirirken aynı anda hem tuz, hem de şeker atılan nadir yemeklerden. Hiç denememiş olanlara, kendi suyunu çektikten sonra bir bardak portakal suyu ilave etmelerini öneririm. Pişirdikten sonra, bütün zeytinyağlı yemekler gibi biraz beklemesi ve soğuk servis edilmesi şart.

Bitmek tükenmek bilmeyen laiklik tartışmaları, sürekli pırasa yemeye benziyor. Laiklik çok önemli bir anayasal prensip. Başta demokrasi olmak üzere, birçok şeyin olmazsa olmazı. Ama olur olmaz yerlerde kızgın siyasî tartışmaların merkezine yerleştirilmesi, siyasî kutuplaşmalara konu edilmesi, zeytinyağlı pırasayı sıcak haliyle ve her öğünde yemeye benziyor. Soğuk yani, serinkanlı olmamız gerekiyor. Tek seçenekli bir menü ile zengin bir mutfağınız olur mu?

Türkiye'nin laiklik diye bir sorunu yok. İki sebepten: Birincisi, devlete dinî inanç dayatan bir siyasî gelenek bu topraklarda tarih boyunca hiç olmadı. İkincisi Türkiye'nin modernleşmesi muhafazakâr kesimlerin öncülüğünde ilerledi. Türkiye'de bugün laikliğin itibarı ve gücü, devlet katındaki bürokratik elitlerin dayatmalarının değil, demokrasi aracılığıyla temsil yeteneği kazanan muhafazakâr elitlerin modernleşme çabalarının ve sentezlerinin ürünüdür. Bugün şu hükmü vermek doğru değil mi? Türkiye'de laik bir kültürün ve toplumsal düzenin gerçekleşmesinde, AB güzergahında muhafazakâr siyasetçiler eliyle sağlanan ilerlemenin payından daha etkili ve güçlü güvence ne var? Anayasa Mahkemesi mi?

Bugün Türkiye'de laik anayasal düzenin, yerleşmesi ve pekişmesi önünde en büyük engel ne?

Bu engeli Yargıtay Başsavcısı'nın hazırladığı iddianameden ve Anayasa Mahkemesi'nin daha önce verdiği kararlardan çıkartabiliriz. Yüksek Yargı'nın tanımlamaları ve yorumlarındaki "laiklik" ibaresini bir ideoloji ile değiştirebilirsiniz. Karşımızda, Türkiye'nin temel iskeletini bir arada tutacak bir hukukî prensip yerine, bir "yaşam biçimi", bir "felsefî inanç" ve toplumun dinî inançları ile kavgalı keskin bir tavır duruyor. Laiklik olmayan bu "şey"i yaşatmaya kalkmak, skolastik bir düşünceyi ve totaliter bir düzeni savunmakla mümkün. Müspet bilimlerin yöntem ve ilkelerinin topluma uygulanabileceğini iddia eden 19. yüzyıla özgü bilimcilik anlayışını, laiklik diye savunmanın, bütün dünyanın bize kıs kıs güleceği "bilimsel bir toplum düzeni"nden söz etmenin başka bir anlamı yok.

Böyle bir şeyi savunmak, skolastikler gibi tek bir bilgi sistemi olduğunu kabul etmeye ve bu bilgi sistemini de sorgulanmayan otoritelere dayandırmakla mümkün. Bir iddianameye, her cümlesi bilimsel olarak eleştirilebilecek önermeleri hukukî gerekçe olarak yerleştirmek, AK Parti'yi kapatmak kastından önce toplumu Orta çağ skolastiğine hapsetmek demek.

Skolastik düşünce, ancak olgular tarafından yıkılabilir. Bitmez tükenmez laiklik tartışmaları karşısında AB'nin kendisi başlı başına bir olgu. AB standartları içinde laikliği "yaşam biçimi", "felsefî inanç" ve "din karşıtlığı" olarak savunmayı deneyin.

Meselâ neden 301. maddeye karşı çıkmanın laikliğe aykırı olduğu, laikliği bir ideoloji olarak savunanların aklına gelmiyor. Hani özgürlük, özgür düşünce laiklikle mümkündü?

Türk mutfağı zengin bir mutfak. AB ülkelerinden hiçbirinde pırasa bizdeki kadar güzel yapılmaz. Yemeğe kalkarsanız karşınızda tatsız, tuzsuz bir şey bulursunuz; ama yanındaki başka yemeklerle. Sürekli pırasa yemeye mahkûm olmaktan daha iyi değil mi?

Türkiye'nin sorunu laiklik değil. Laikliğin itibarını düşürenler, bu anayasal prensibi, iktidar rekabetinde her kapıyı açan bir maymuncuk gibi çok amaçlı kullananlar.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi