CHP'nin parmakları ve tırnakları
Bundan birkaç hafta önce, "Tutankhamon'un CHP'yle ne alıp veremeyeceği olabilir, bilmiyorum ama insan merak ediyor işte... Hükümet araştırsın!" diye yazmışım; çarşamba günü ise tüzük meselesinin sadece CHP'yi ilgilendiren bir problem olduğunu, CHP'nin tüzükle uğraşmak yerine "Bu partiyi kim yönetiyor arkadaşlar; şunun adını koyalım!" kurultayı yapmasının daha isabetli olacağı kehanetini savurmuştum ki...
Aynı gün ortalık karıştı, partinin 12. katında oturanlar, 4. kat sâkinlerine kılıç çekti. CHP genel merkezi, Bursa kılıç-kalkan ekibinin eğitim çalışmaları yaptığı bir spor salonuna dönüştü. Eskiden İstanbul'a gelen turist kafilelerini havaalanında Bursa kılıç-kalkan ekibi karşılar, turistler de neye uğradığını şaşırır, "Yanlış mı geldik, Miryakefalon meydan muharebesi hâlâ devam ediyor galiba" zannıyla sakata gelmeden ülkelerine dönmenin çaresine bakarlardı hani. Klasik târih edebiyatımızda sıkça tekrarlanan bir tâbir vardır, meselâ Âşıkpaşazâde, Domaniç harbini anlatırken der ki, "Gaayet azîm cenk oldu..." CHP'nin Ankara kalesinden de hâlâ azîm cenk şakırtıları, "Koman şahbazlarım, urun yiğitlerim" nârâları, buna mümâsil kemik kütürtüleri, "Yetdim Kemâl ağam, dayan!" feryatları, "Yandım anam, elin kırılsın küffâr!" vâveylaları duyulmakta.
Azîm cenk oluyor anlayacağınız; galibi merak etmiyoruz ama şekli bellidir. İki günden beri "tarafsız, bağımsız, yansız, yalaka olmayan" basınımızın manşetlerine bakarsanız kazanan tarafı görürsünüz. Seçim ertesine kadar ihâle Kemâl Bey'de kalmıştır; seçim ertesinde "Deniz" biter mi, ufukta "Kara göründü" sesleri mi yankılanır, yaşayan görür...
Üç gün önce "Ağzımdan yel alsın" temennisiyle tekrarlamaktan kaçındığım kehânetin hâlâ CHP'nin üzerinde kara bulut gibi tünediğini müşahede ediyoruz. Nice eyyâm görmüş yaşlı bir bilge kulağıma şöyle fısıldamıştı vaktiyle: "Oğlum, İsmet Paşa'nın partisine Allah parmak versin, tırnak vermesin, yaz bir kenara!"
İşte yazdım: Parmağın olacak ama tırnağın olmayacak; ne demek bu? Kehânetin tecelli ettiği yerdir işte burası. Fırkaya ruh veren İkinci Adam İsmet Paşamıza İnönü Harbi'nin en ümitsiz safhası atlatıldıktan sonra Gâzi'nin çektiği o meşhur telgrafı hatırlarsınız, demişti ki: "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin mâkus talihini de yendiniz". İsmet Paşa'nın bu moral dopingine bütün ömrünce minnettar kaldığı söylenir. Kaldı ki İnönü Harbi'nin az bilinen tarafıdır: İsmet Paşa kumandasındaki Türk ordusu ricat kararı aldığında, bizim hâlimizi bilmeyen Yunan tarafı da geri çekilmeye karar vermişti. Her ne ise, neticesi bakımından bize soluk aldıran bu haberi duyduğunda Gâzi'nin, yanıbaşındaki Hamdullah Subhi'ye "Alınız istediğiniz gibi cevap yazınız" diye İsmet Paşa'nın "kazandık" telgrafını uzattığını, H. Subhi'nin de o tumturaklı cevabı gönderdiğini söylerler.
Bütün mesele İsmet Paşa'nın o gün veya daha sonraki yıllarda milletin mâkus talihini yenip yenmediğinde düğümleniyor. O gün milletin talihinin başına bir şeyler gelmişti ama ne geldiği konusunda rivâyet muhtelif... Bu fakîre nazaran siyasi hayatımızda İsmet Paşa faktörü, bilakis mâkus bir devir başlatmış olup bu süreç, bu satırların kaleme alındığı âna kadar devam edip gelmekteydi. Kısaca CHP'nin parmakları var ama bir türlü tırnağı olamıyor. Kurulduğu günden beri CHP "millet talihinin "Araf" yaylasında ikaamet etmektedir. Başındaki de lânet filan değil, moda tabirle yapısal bozukluktur. CHP, tek atletin koştuğu bir yarışı kazanmak üzere dizayn edilmiş bir partidir; rekabete gelemez ve bu haliyle ona bu veya başka bir Kemal'in seçim kazandırabilme imkân ve ihtimâli bulunmuyor.
Ah canım, yazık vallahi!!