Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Zaaflarını bayraklaştıranlar...

Zaaflarını bayraklaştıranlar...

İran Irak arasında 1980'de başlayan savaşın son yılları, Bağdat'tayız; Türkiye ve başka ülkelerden bir grup gazeteci ile birlikte, ne zaman görüşebileceğimiz belli olmayan Saddam Hüseyin'in bizimle görüşeceği meçhul anı bekliyor ve bu arada şehirde kısa turlar atmanın yanında, bol bol konuşuyor, tartışıyor ve birbirimizi tanıyoruz.

Yapacak pek bir şey olmadan geçen 12 gün, insanların hayata bakış açılarının nasıl birbirinden farklı olduğunu, olabileceğini anlamam açısından önemli bir kurs teşkil etti benim için.

İlk bakışta masum gibi görünseler de, Masonların aslında ülke (ABD) ve dünya çapında güç peşinde koştuklarını söyleyen ABD'li bir gazetecinin verdiği örnekler çok ilgi çekiciydi, mesela.

Ancak asıl önemli olan Türkiye'den gelen gazetecilerin hayata nasıl baktıkları idi galiba.

İçkiye düşkün birisi vardı içlerinde ve oteldeki içkiler çok pahalı olduğu ve bizi misafir eden Irak Devleti içki paralarına karışmadığından, dışardan temin etmek zorundaydı.

İhtiyacını temin için sokaklara yalnız çıkamıyor, dışarda kavga çıkardığından da, kimse kendisine eşlik etmiyordu. Şansını benimle denemek istediğinde de, koştuğum şartlar sebebiyle içki alamadan otele dönmüş ve galiba uyuyamadığı için, gece boyunca telefonla arayarak beni de uyutmamıştı.

Bağdat'tan ayrılmadan önceki akşam benimle yaptığı bir başka deneme ise, Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri Camii'nde yatsı namazı ve sonrasında zikir halkasına katılmakla neticelenmiş ve o gecenin sabahında da, tevbesine şahit olmuştum.

Grup olarak en hararetli tartışmalarımızdan birisini içki üzerine yapmıştık otelde. En hararetli içki müdafii de, karaciğerleri harap olduğu için artık içkinin damlasını dahi içemeyen birisi idi...

Kadın konusunda yapılan bir tartışmada da, artık hayatının son baharında bulunan bir gazetecinin, güya kadın haklarından bahsediyorum zannıyla, erkeklerin hovardalığına övgülerine şahit olmuştuk...

Hayat tarzının insanların zaafları ile yakından alakalı olduğunu ve zaaflarının mutlak doğru olduğunu zannedenlerin, bir de bunu genelleştirme peşinde olduklarını düşünmüştüm o zaman...

Geride bıraktığımız miladi yılbaşı ile ilgili medyadaki tartışmalar da içki üzerine gerçekleşti daha çok.

Belirli bir kesim, bireysel zaafları olan içki kullanmanın normal bir hal olduğunu ve buna kimsenin söz etmemesi gerektiğini düşünüyorlar.

Şişede durduğu gibi durmayan ve çoğu zaman ciddi problemlere sebebiyet verdiği bilinen içkinin, bu yönüne işaret edilmesi bile onları çileden çıkarmaya yetiyor.

Daha da ilgi çekici olanı, içkinin haramiyeti üzerine laf edilmesine de bozuluyor olmaları...

Hocaefendiler, her şeyi yapabilirler ama içkinin haramlığı üzerine laf etmemeliler, onlara göre.

Kullananları kısa bir süre içerisinde etkileyip kendileri olmaktan çıkardığı halde, çağdaş ve modern olduğunu ileri süren insanların içkiyi adeta bayraklaştırmaları, ne kadar garip...

Alışkanlık, tiryakilik, alkoliklik... Her neyse...

Belki maske olarak takınılmış olan kibarlığı, nezaketi ve efendiliği insanların üzerinden çekip alan ve yüzleri kızartacak hareketlerde bulunulmasına sebep olan içki, çeşitli sebeplerle kendisine mahkum olanlar tarafından bu kadar bayraklaştırılmasa keşke...

Kendilerini topluma hayat tarzı dayatmakla görevli zanneden eşhas, en azından zaaflarını bu işten hariç tutsalar ve içkiyi müdafaa sadedinde bu kadar kendilerini yormasalar daha güzel olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi