‘Dilenciler’e ve ‘hödükler’e dâir

‘Dilenciler’e ve ‘hödükler’e dâir

İran’ın nükleer kapasitesi konulu İstanbul konferansının Almanya’da aman aman bir yankısı olmadı. İç politika itişmeleri ağır basıyor. Bu yıl yedi eyâlet seçimi var.

İstanbul’la ilgili en ayrıntılı haber/yorum, çoğu kez olduğu üzere, yine “Frankfurter Allgemeine Zeitung”da (FAZ, ef-a-tset) yer aldı. Almanya’nın en mûteber iki günlük gazetesinden biridir. Öbürü “Süddeutsche Zeitung” (SZ, es-tset).

Bu iki periodika (mevqûte) İstanbul’da yıllar önce ilk olarak “Türkçeye hâkim” dâimî muhâbirler bulunduran Alman yayın organlarıdır da. Daha öncekiler hem Türkçe bilmezler hem de Atina’da oturup İstanbul’daki Türk asistanlarının kendilerine faksladığı ham metinleri düzelterek merkezlerine iletirlerdi. FAZ daha ziyâde ortanın sağındaki demokrat kitlelere, SZ ise ortanın solundakilere hitâb eder. Herikisinin ortak özelliği ise Türkiye konularını objektivite içinde vermeleri idi. Zâten Türkiye’de yaşayan ve buranın dilini konuşan ecnebîler normal olarak elbet öbürlerinden daha sıhhatli hükümlere varabilirler. Fakat son birkaç aydır bu objektif yaklaşım tuhafdır ki FAZ cânibinde bozuldu. Zâten Türkiye’yle ilgili haber ve yorumları da nedense Türkçe bilen İstanbullu ve Frankfurtlu meslekdaşlar değil, ağırlıklı olarak Türkçe bilmeyen ve arada geçen hafta sonunda olduğu üzere iki günlüğüne uğrayıp dönen, yâhut ona bile zahmet etmeyerek Frankfurt’daki pencerelerinden Boğaziçi yerine Main Nehri’nin nazlı ufak dalgalarını seyrederek kaleme alan arkadaşlar türedi. Bu zevâtın özellikle illet olduğu hususların başında ise görebildiğim kadarıyla Türk Hâriciyesi’nin İran-Batı münâsebetlerinde teskîn edici bir rol oynama çabaları geliyor. O kadar ki aralarından biri geçen yıl Türkiye uranyum değiş-tokuşu için “emânetçi” rolünü üstlenmeğe râzı olunca bizim diplomatlarımızı “gülünçlük derecesinde meslekden bîhaber” filan gibi bâzı evsâf-ı mümeyyize ile “bezemek” ihtiyâcını hissetmişdi. Tabii Başbakanları Sayın Bayan Merkel’in son Kıbrıs Rum Kesimi ziyâreti “incileri”nden sonra bizimkiler herhalde Alaman usûlü inceliklerle yüksek diplomasinin nasıl olacağına dâir sağlam bir fikir (daha!) edinmişlerdir sanırım.

Bu Pazartesi (dün) yine FAZ’de yayınlanan İstanbul mahreçli haber de yine aynı minvâl üzre gidiyor ve bu sefer de Frankfurt’dan 36 saatliğine gönderilmiş bir meslekdaşımız bir yerinde “Türkiye uzun süre bu toplantıyı düzenleme izni almak için dilenmişdi.” ibâresini kullanıyor. “Lange hatte die Türkei darum gebettelt, die Gespäche ausrichten zu dürfen.”

Sonra da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında müstehzî bâzı ifâdeler.

Bu arkadaşımızın nezâketi hangi köprü altında öğrendiğini bilmiyorum. Ama benim bildiğim, biz Türklerin uzunca süredir “ne hârika bir küresel aktör olduğumuz” yolunda kasîdeler düzerek kendimizi dürbünün tersi yerine bu sefer dev aynasından seyretmemiz ne kadar tehlikeliyse Almanya’daki bu “huysuzluğun” da aynı derecede tehlikeli olduğudur.

Mesele sâdece bir “Merkel Meselesi” değil Avrasya’da kimin borusu daha tiz ötecek meselesi gâlibâ.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi