Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Tayyip Abi” herkes için bir güven sembolü

“Tayyip Abi” herkes için bir güven sembolü

Bir “seyahat”tan daha döndük ve işte yine sizlerle birlikteyiz... Bazıları, bu gezilerin “saltanat gezileri” olduğunu söylüyor ki, sadece gülüyorum... Hep söyledim, yine söyleyeyim; tükürürüm böyle “saltanat”ın içine...
Hani, derler ya;
“Bekârlık sultanlıktır!”
Bekâr olan biri de, cevap verir ya;
“Sultan; hiç çamaşır, bulaşık yıkar mı?”
Bu da, öyle bir şey!..
“Sultan” olan biri hiç “yorgun” düşer veya “uykusuz” kalır mı?..
Düşünün hele;
Salı günü saat 15.00’de Ankara’dan Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e hareket ettik. 4.5 saat yolculuktan sonra Bişkek’e ulaştık... Normalde, saatin 19.30 olması gerekir değil mi?.. Ama, araya “dörtbuçuk saatlik zaman farkı” girince, saat otomatikmen 23.30 oluyor... Buna, karşılamayı, ulaşımı da eklerseniz, oluyor 01.00...
Yani, Türkiye’de saat 21.00 iken Kırgızistan’da 01.00 olmuş... Vücut, “Türkiye saati”ne alışmış olduğundan, gel de uykuya geç!.. Yatakta bir sağa, bir sola dön!. Uyumak ne mümkün?..
Tam uykuya geçiyorsun, bir de bakmışsın sabah olmuş!.. Bir saat, bilemedin 2 saat uykuyla, güne başlıyorsun!..
Tabiî, uykusuz ve yorgun bir vücutla...
Program, hayli yoğun..
Kırgızistan Başbakanı Almazbek Atambayev ile “baş başa görüşme” var, ardından “heyetlerarası görüşme”ye geçilecek ve ziyaretlerin sonuçlarına ilişkin “ortak bildiri” imzalanacak, “ortak basın toplantısı” düzenlenecek, oradan Parlamento Binası’na gidilecek ve Cumhurbaşkanı Roza Otunbayeva ile görüşülecek, Bayan Otunbayeva, Tayyip Erdoğan’a “Kırgız Devlet Nişanı”nı takdim edecek.
Bitti mi?..
Hayır, program devam ediyor.
Parlamentoda Kırgız Meclis Başkanı Ahmatbek Keldibekov ile görüşülecek, Kırgız Parlamentosu’nda milletvekillerine hitap edilecek.
Oradan otele dönülecek...
“Dinlenmek” için mi?..
Nerdee... Otelde de, merhum yazar Cengiz Aytmatov’un oğlu Askar Aytmatov, Atameken Partisi Lideri Ömürbek Tekabayev, yazar Kazak Aytmatov ve Uluslararası Issık Göl Forumu Başkan Yardımcısı Erhan Arıklı ile ayrı ayrı görüşmeler...
Ardından “Türk-Kırgız İş Forumu” toplantısı ve burada “iki ülkenin işadamları”na hitap...
Otelden, Büyükelçilik binasına varış ve yeni Kançılarya Binası’nın resmi açılış töreni.
Oradan Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’ni ziyaret ve öğrencilere hitap...
Buna, geziye katılan biz “gazete yöneticileri ve yazarlar” ile “40 dakika” süren “sohbet toplantısı”nı da eklerseniz, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “yorgun ve uykusuz” geçen bir gecenin sabahında, nasıl “yoğun bir program” yürüttüğü kendiliğinden ortaya çıkar!..
Hani; “sultanlık” ve “saltanat” diyorlar ya, tükürürüm böyle “saltanat”ın içine!.
ONLAR, SÜREKLİ UYKUSUZ!
Düşünebiliyor musunuz;
Bu gezinin bazı bölümlerini takip eden bizler, kelimenin tam anlamıyla “haşat” olduk, bitap düştük!.. Ama, “Başbakan ve ekibi” sadece bu gezide değil, hemen her gezide bu yoğunluk ve yorgunluğu yaşıyor.
Böyle saltanat mı olur?..
Saltanat dediğin, “Ankara’da oturmak” ve elini “sıcak sudan soğuk suya değdirmemek”le olur... Oturacaksın Ankara’da, yan gelip yatacaksın!..
Saltanat budur...
Ama Erdoğan ve kurmayları öyle mi ya?.. Daha oturup, dinlenmeden bir başka gezi, ondan sonra, bir gezi daha!..
Bunun “ön hazırlık”ları var, “protokol” düzenlemeleri var, “güvenlik tedbirleri” var... “Programın aksaksız yürümesi” için temaslar var...
Var oğlu var.
İşte bütün bunları yürütmek için ayrı bir ekip var... Ömer Çelik var, Fuat Tanlay var, Nabi Avcı var, Yalçın Akdoğan var, Mücahit Arslan var, İbrahim Kalın var, Kemal Öztürk var, Çağatay Kılıç var, Mustafa Varank var, Aydın Ünal var, Ahmet Duran var, Kayhan Özer var.
İtiraf etmem gerekirse;
Onlar da çok yoruluyor.
Nabi Avcı ve Kemal Öztürk, bütün bunlara ilaveten, bir de “medya mensupları”nın taleplerine cevap veriyorlar ki, onların işleri daha da zor...
Dayanılır iş değil...
Ama onlar; bıkmadan, usanmadan koşturuyorlar... Açık söyleyeyim; “parayla-pulla” yapılacak işler değil bunlar.. Bu işler; bir “sevgi” işi, bir “gönül” işi...
“Türkiye’yi sevmeyen”, bu milletin iyiliğini istemeyen bir insan bu kadar “ağır yük”ün altına girmez, para için bu kadar efor sarf edemez...
Hepsini ayrı ayrı kutluyorum.
“TAYYİP ABİ” GELECEK DİYE!
Sanıyorum, Türkiye açısından da, Kırgızistan açısından da, “son derece verimli bir gezi” oldu. Daha önce de söylediğim gibi; Kırgızistan, “yüzölçümü” itibariyle “küçük” bir ülke... Ama Türkiye’ye karşı “sevgi”leri çok büyük...
Havaalanından otele giderken saat 23.30-24.00 civarıydı... Baktım Kırgız halkı ayakta, evlerinin ışıkları yanıyor ve özellikle Kırgız kadınları camların önünde Erdoğan’a el sallıyorlar.
Daha 7 ay önce “isyan” başlatan bir halk, “Erdoğan geliyor” diye uyumamış, evlerinin pencere ve balkonlarından “sevgi gösterisi”nde bulunuyor.
Bu sevgi ifadesi, Başbakan Almazbek Atambayev’in sözlerinde zirveye ulaşıyor... Başbakan Atambayev, Başbakan Erdoğan’a dönüp, hem de “Türkçe” olarak diyor ki;
“Kardeşimiz, abimiz gelecek diye, mutluluktan gözlerime uyku girmedi...
Sayın Tayyip Abimiz ile her zaman konuşuyoruz...
O, her zaman yanımızda oldu ve bize desteklerini hiç esirgemedi...
Rusya, stratejik ortağımız ama Türkiye dost ve kardeş... Hoş geldin Tayyip Abi, ülkemize şeref verdin.”
Başbakan Almazbek Atambayev hem samimi, hem güler yüzlü, hem sempatik ve hem de uyanık bir adam...
Hem “çevre ülkeleri”ne karşı, hem “iç denge”lere karşı, sırtını “Tayyip Abi”sine yaslayıp, bir anlamda diyor ki; “Arkamda Tayyip Abim var!”
“Tayyip Abi’sinin desteği”ni arkasına alan Başbakan Almazbek Atambayev, 31 Aralık 2011’de görevi bırakacak olan Bayan Roza Otunbayeva’nın yerine büyük bir ihtimalle “Cumhurbaşkanı” olacak...
İşte şimdiden “Türkiye’nin desteği”ni alıyor Atambayev... Dedim ya, uyanık adam.
ÖNCE GÜVEN VE İSTİKRAR
Doğrusunu söylemek gerekirse;
Tayyip Erdoğan da; tam bir “ağabey” gibi davranıyor Atambayev’e... Hem “destek” veriyor, hem de “nasihat!”
“Biz” diyor; “Size her daim balık veremeyiz... Size balık tutmasını öğreteceğiz ki, kendi ayaklarınızın üzerinde durabilesiniz!”
Yani, “hazıra konma” yok!..
Çalışacaksınız!..
Bir “uyarı” daha:
“Bizim ekonomideki başarı sırrımızın iki anahtar kelimesi var; Güven ve istikrar... Kırgızistan da; ilk önce güven ve istikrarı sağlayacak... Kırgızistan’daki olaylar esnasında, Türk işadamları 7 milyon dolar zarar etti... Eğer güven ve istikrarı sağlarsanız, yatırımcı daha rahat gelir.”
Tayyip Erdoğan, bir “Başbakan” gibi veya bir “parti lideri” gibi değil, adeta “dünya lideri” gibi konuşuyor... Amacı; hem “Ortadoğu coğrafyası”nda, hem de “Türk coğrafyası”nda “güven ve istikrar” sağlayıp, “halklara huzur gelmesi”ni temin etmek.
Son derece rahat...
Ve kendisine güveni tam...
MÜBAREK’E UYARI: ÇEKİL!
Ki, bu “uyarı”yı sadece Kırgızistan’a değil, Mısır’a da yapıyor...
Meselâ, sözü Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e getirip, diyor ki;
“Mübarek’in çekileceğini açıklaması halkı tatmin etmedi... Şu andaki mevcut yönetim güven vermiyor... Eğer bir takvim açıklamazsa kitleler tatmin olmaz!.. Geçici bir yönetim oluşturulmalı... Kararı, mevcut yönetim değil; partiler, kanaat önderleri, yani halk vermeli... Halkın sesine kulak verilmeli.”
Bu, ne demek?..
Mübarek’e “çekil” demek!..
Doğrusu, “riskli” bir lâf...
Öyle ya;
Ya Mübarek çekilmez de, isyanı bastırır ve “zulüm”lerine devam ederse?!? O zaman ne olur, Mısır-Türkiye ilişkileri?.. Herhalde eskisi gibi olmaz!..
Ama Erdoğan, “risk”leri göze alıyor.
Herhalde, onu “farklı” kılan da bu...
Zaten, “risk” almayan bir adamdan da “lider” olmaz.. Erdoğan’ı “lider” yapan, “risk” alması... Tabiî, “risk” alırken, bir “B Plânı”nın da olması gerekir.
Sanıyorum, o da var!..
Olmasa bile, inancı şu:
“Devlet, millet için vardır!”
Milleti dışlayan bir devlet olamaz ve uzun süre yaşayamaz!.. Mübarek’e; “Halkın sesini dinle” derken, sanıyorum; “Baskıya son ver ve artık çekil” demek istiyor ki; bu “mesaj”lardan sonra, Mübarek daha da zor günler yaşamaya başladı...
Dileriz, Erdoğan’ın ifadesiyle bu süreç “en az zararla atlatılır” ve Mübarek’in “isyanı bastırma” girişimleri bir “kıyıma”, bir “katliam”a dönüşmez!..
KIBRIS’A SERT UYARI
Erdoğan’ın; “Osmanlı mimari tarzı”nı andıran “yeni Büyükelçilik binası”nda bizlerle yaptığı “sohbet toplantısı”nda Kırgızistan ve Mısır’ın yanısıra KKTC’ye yönelik uyarılar da vardı.
Pek gündeme gelmedi ama, KKTC’de “Türkiye aleyhtarı eylemler” yapılmış... Bu eylemlerden sonuncusu da 28 Ocak’ta gerçekleştirilmiş...
Türkiye’nin, KKTC hükümeti Ulusal Birlik Partisi’yle imzaladığı “ekonomik tedbir protokolü”nü AK Parti’nin dayatma paketi olarak nitelendiren sendikalar, 30 bin kişi ile sokaklara inip, “Ankara ne paranı, ne memurunu istiyoruz. Ha s..tir” yazılı pankartlarla yürümüş...
Protestocular, “Ankara yakamızdan elini çek” ve “Bu memleket bizim, biz yöneteceğiz” sloganları atmış... Eylem sebebiyle işyerleri, kamu ve özel kurumlarda genel greve gidilirken, protestocular Cumhurbaşkanlığı yolunu trafiğe kapatmış!..
İşte bu eylem, son derece canını sıkmış Erdoğan’ın... Hayli üzülmüş, incinmiş...
Şu “uyarı”yı yaptı KKTC’ye:
“Kuzey Kıbrıs’ta son günlerde provokatif eylemler var. Güney’le beraber yapıyorlar. Sonuncusu 28 Ocak’ta yapıldı. Bize defol diyorlar. Yonetimin duyarsızlığı var... Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a kadar, yönetimin tavrını açık ve net koyması lazım.
Türkiye’ye karşı böyle bir eyleme hakları yoktur. En düşük maaş alan memurları, 10 bin liraya yakın para alıyor... Benim Başbakanlık Müsteşarı’mın aldığı 5 milyar küsur...
Beyfendi 10 bin lira alıyor, bir de bu eylemi yapıyor, utanmadan!..
Üstelik 13 maaş alıyorlar yılda.
‘Türkiye buradan çek git’ diyorlar!..
Sen kimsin be adam?
Şehidim var, gazim var, stratejik olarak ilgiliyim. Kıbrıs’ta Yunanistan’ın ne işi varsa Türkiye’nin Kıbrıs’ta stratejik olarak o işi var.
Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmiş olması manidardır.
Biz sizi destekliyoruz, bunun karşılığı bu mu olmalı?..
Türkiye aleyhindeki eylemlere zemin hazırlanması kabul edilemez Şimdi bakıyorum; benden randevu istiyorlar, çağırıp kendileriyle konuşacağız, bu işi soracağız.”
Söyleyin haksız mı Erdoğan?..
BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ!
KKTC, yıllardır bir “kambur” gibi duruyor Türkiye’nin sırtında!..
Hep para, hep para!..
Sonunda ne oluyor;
“Besle kargayı, oysun gözünü!”
Kim tahammül eder buna?..
Tayyip Erdoğan’ın, “başkanlık sistemi” ve “yargı” ile ilgili sözlerini dün aktarmıştık... KKTC ile ilgili sözlerini özellikle bugüne bıraktık ki; “protestolar” üzerine biraz kafa yorulsun!..
Bir “hak arama” mıdır bu,
Yoksa “nankörlüğün daniskası” mı?.
Türkiye’den “parasal destek” gitmese, acaba ne olur KKTC halkının hali?.. Herhalde açlıktan nefesleri kokar!.. KKTC yönetimi ve sendikalar bunu bile düşünmekten aciz!..
Uzun lâfın kısası;
İşte böyle bir geziydi, Kırgızistan gezisi... “Yorgun ve uykusuz” bir güne rağmen, Erdoğan’ın maşallahı var, “hayli enerjik”ti...
Çünkü o bu ülkeyi, bu milleti seviyor... Ne yapıyorsa, “Türkiye” için yapıyor.
Erdoğan’ın kıymetini bilmek lazım!..
Erdoğan’lar kolay yetişmiyor.
============
Defnenin ölümü!
Biz Kırgızistan’da iken, “enerjik sunucu” olarak bilinen Defne Joy Foster’ın ölüm haberi geldi... Bu “sempatik kadın”ın ölümü; ilk başta kocası İlker Solmaz’ı ve yakınlarını şoka uğratmış... Tabiî, sanat dünyası da şoka girmiş...
Defne Joy Foster, son olarak “Yok Böyle Dans”ta yarışıyordu... Buna göndermede bulunan gazeteler, dün “Yok Böyle Ölüm” diye başlık atmışlar.
Defne’nin ölümü üzücü olduğu kadar, tartışmalı bir ölüm... Zira, kendisinin “astım hastası” olduğu ve sürekli “ilaç” kullandığı biliniyor... Peki, hem ilaç, hem alkol, bir intihar değil mi?.. Ama, olayın “alkol” boyutu, medyada maalesef yok!..
Şu soru da yok medyada.. Defne, “evli ve birbuçuk yaşında çocuğu olan” bir kadın... Peki, “arkadaşları ile eğlenen” bir kadının, eğlence dönüşü “kendi evine” gitmesi çocuğunu koynuna alması gerekmez mi?.. Ama o, “eğlencede tanıştığı bir adam”ın, evet Ahmet Altan’ın oğlu Kerem Altan’ın evine gidiyor ve Kerem Altan’ın ifadesiyle “duygusal ilişki” yaşıyorlar!.. Bu, ne demekse?!?.. Söyleyin Allah aşkına; “evli” bir kadının, “başka bir adam”ın evine gitmesi ve orada, herhalde “alkolün de tesiriyle” yatakta duygusal ilişki yaşaması ne demek?..
Kerem Altan, “112’yi aradım” diyor, Acil Servis ise, “böyle bir arama yok” diyor... Sonra, “sokaklarda doktor aradım” diyor... “Bakkal” mı arıyorsun be adam?. Karanlık bir iş, karanlık bir ilişki... Defne Joy Foster’ın ardından ağıt yakanlar, onu “ölüm”e götüren “alkol belâsı”nı ve bu “duygusal(!) ilişki”yi de sorgulamalıdır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi