Erdal Şafak

Erdal Şafak

12 yıl sonra

12 yıl sonra

İstanbul'da birkaç gecedir kundakçılar arabaları ateşe veriyorlar. İddiaya göre, üç gecede yakılan araç sayısı 200'ü buldu.
Bu kundaklamaların nedeni, Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesinin yıldönümünün yaklaşması. Yani, 15 Şubat 1999'un.
12 yıl öncesine kısa bir yolculuğa ne dersiniz? Haydi...
Her şey 16 Eylül 1998'de Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş'in Reyhanlı'daki sınır karakollarını denetlerken Suriye'ye gönderdiği uyarıyla başladı: "Artık sabrımız kalmamıştır. Türkiye gereken önlemleri alacaktır..."
Ondan 15 gün sonra, 1 Ekim 1998'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Meclis'te yeni yasama yılını açış konuşmasında, Ateş'in uyarısının dozunu daha da artırdı: "Suriye, Türkiye'ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum."
Tüm Türkiye ayaktaydı artık. Savaş senaryoları konuşuluyordu. Tanklara "Yürü" emri verilse, bir solukta Şam'a kadar ilerleyeceklerdi.
Bundan sonrasını sevgili meslektaşım Murat Yetkin'in "Radikal" gazetesinde yayınlanan "137 sıcak gün" başlıklı dizisinden alıntılarla sürdürelim.
Demirel ertesi gün resmi bir ziyaret için Makedonya'daydı. Ortadoğu'nun önemli liderlerinden biri ona orada telefonla ulaşmaya çalıştı. Demirel görüşmedi.
Ankara'ya dönüşünde cevaben arattı. Ortadoğu'nun önemli lideri pürtelaş "Kardeşim neler oluyor?" diye sordu, "Neden bu kadar kızgınsınız. Arap dünyası kaygılı. Yarın geleyim, görüşelim..."
Demirel, "Yarın işim var. Öbür gün ya da sonraki gün gelin."
6 Ekim'de geldi Ortadoğu'nun önemli lideri. "Suriye'ye savaş açarsanız Araplar'ı karşınıza almış olursunuz" tehdidinde bulundu. Demirel gülüp geçti.
Lider işin ne denli ciddi olduğunu anlamıştı. Ankara'dan ülkesine dönerken uçağının rotasını değiştirtti, Şam'a geçti, Türkiye'nin taleplerini içeren dosyayı "Ortadoğu Aslanı" Hafız Esad'a verdi. "Türkler ciddi. Sen bu adamı (Öcalan) burada tuttukça da bu iş tehlikeye binecek" tavsiyesi eşliğinde.
Esad, "Adam burada yok. Türkler'in niyeti başka" diyerek konuyu saptırmaya çalıştı. Ortadoğu'nun önemli lideri açtı ağzını yumdu gözünü: "Ben de artık sana inanmıyorum. Adam burada. Bu yüzden bir savaş çıkarsa, bunun sorumlusunun sen olduğunu çıkar, ben ilan ederim."
Hafız Esad pes etti: "Tamam, halledeceğim..."
Ve birkaç gün sonra, 12 Ekim 1998'de, Öcalan yardımcısı Ayfer Kaya ve Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat'ın iki adamının eşliğinde Suriye havayollarının bir tarifeli seferiyle Atina'ya gönderildi.
Sonrası malum: Atina, Moskova, Roma, Rodos, Nairobi derken Öcalan 12 Şubat'ta kendini bir küçük özel uçakta, kendisini Türkiye'ye getirmekle görevli timin arasında buldu.
Türkiye-Suriye savaşını önleyen o önemli Ortadoğu lideri Mübarek'ti. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek. Bugün manşetlere çektiğimiz Mübarek.
Öcalan bugün İmralı'daysa...
Türkiye ve Suriye bugün Asi ırmağı üstünde ortak baraj inşa edecek kadar yakınlaştılarsa...
Türkiye ile Suriye arasında vize bile kalmadıysa...
Bunları biraz da (Kimbilir belki de büyük ölçüde) Mübarek'e borçluyuz.
Kabul. Mısır'da muhaliflere nefes bile aldırmadı. Otoriter mi otoriter bir rejim kurdu. Hileli seçimlerle 30 yıldır koltukta oturuyor. İddialara göre, makamını kişisel zenginleşmenin aracı olarak kullandı.
Hepsi, hepsi kabul. Ama tüm bunlar içimizden de olsa ona küçücük bir teşekkürü mırıldanmayı engellememeli. Değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erdal Şafak Arşivi