Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Ordu! Ordu! Ordu!

Ordu! Ordu! Ordu!




Babam Turancı idi. Onun alıp getirdiği dergileri okuya okuya, 1950 yılında ben de Turancı oldum. Hemen her fırsatta: “Türk’ün ve İslâm’ın dışındaki bütün kavimlere ölüm!” diye bağırıyordum. O öfkeme, cehaletime şimdi güldüğümü bilmelisiniz. Ben, bugün de Turancıyım. Turan fikriyatımdan zerre-miskal kopmadım. Turan üzerine yazdığım şiirlerim, kitaplarım var. Yeni Türk Cumhuriyetlerine 10 defa gidip gelen ve o gezileri 101 TV programıyla milyonlara gösteren-anlatan bir kimse olarak samimiyetle inanıyorum ki, Türkiye’nin güçlü-kuvvetli-müreffeh bir devlet olarak dünya milletlerinin en ön sıralarında yer alması, (Batı dünyasından kopmamak kaydıyla) bütün Türk Cumhuriyetleriyle çok ciddi bir iş birliği içerisinde bulunmasına bağlıdır.
Türkistan’a ilk defa 1980 yılında gittim. Oradan Azerbaycan’a geçtim. Türkistan ve Azerbaycan, dehşetli bir Rus emperyalizmi altındaydı. Vurgun yemiş gibi oldum. Türkistan’da, bulduğum fırsatlarda, aklı başında kişilere sordum:
-Siz bu mübarek toprakları, Ruslara nasıl kaptırdınız? Kendi vatanınızda vatansızlar haline nasıl düştünüz? Siz ki Büyük Timur imparatorluğunu kuranların ve onu 133 yıl şanla şerefle yaşatanların torunlarısınız. Benim okuduklarıma göre, Ruslar bu topraklara, âdeta ellerini kollarını sallaya sallaya gelip yerleşmişler. Bu zillete nasıl katlandınız?
Büyük bir eziklik duyarak, utanarak, hüzünlenerek bana dediler ki:
-Ordumuz yoktu! Ordumuz yoktu! Ordumuz yoktu! Büyük Timur imparatorluğu kardeş kavgaları yüzünden dağılmıştı. Türkistan, hanlıklara bölünmüştü. O hanlıklar da cehalet yüzünden birbirlerine hasımdı. Böyle olunca, Ruslar 100 ölü bile vermeden gelip tepemize bindiler!
Azerbaycan’a gittiğimde, aynı soruyu orada da çeşitli kişilere sordum. Yüzde yüz aynı cevabı aldım!
-Ordumuz yoktu! Ordumuz dağılmıştı! Esaretimiz ondandır!
1990 yılından sonra Türkmenistan’a, Kazakistan’a, Kırgızistan’a on defa gidip geldim. Oralarda da aynı yakınmalarla karşılaştım.
Şimdi, gördüklerime, okuduklarıma, duyduklarıma inanarak yazıyorum: Türkiye’de herkesin, ama herkesin, namusu, şerefi, hürriyeti, huzuru... ordumuzun güçlü, vurucu, caydırıcı olmasına bağlı. Vatanımızı bir baştan bir başa, ancak disiplinli ve modern silahlarla donatılmış bir orduyla koruyabiliriz.
Ordu, Türkiye’de yaşayan herkesin göz bebeği olmalı. Bu bakımdan ordu, kat’iyyen ama kat’iyyen siyasete karışmamalı. Hükûmet darbelerine girişmemeli. Çünkü bir kimsenin intihar etmesi ne ise bir ordunun, hükûmet darbeleriyle vatandaşlarının karşısına dikilmesi de odur.
Sözü gevelemeye ne gerek var; sırf CHP ye iktidar yolunu açmak için, bazı CHP fikriyatlı subaylar 1960 yılında çok yanlış bir hükûmet darbesi yaptılar. 1960 ayaklanmasından sonraki darbelerinde ordumuza, milletimize, vatanımıza faydası olmadı. Ordumuzun devlet idaresinde başarılı olması, boks eldivenli bir kişinin, keman çalmaya kalkışması gibi imkânsız bir şey. Kimse ordumuzu siyasete çekmek ihaneti içinde olmamalıdır. Kimse ordumuzun gururunu kıracak beyanlarda bulunmamalıdır ve kumandanlarımız da “vatanı kurtarmak için” darbe kanserine kat’iyyen bulaşmamalıdırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi