Trablus deyip geçmeyin!

Trablus deyip geçmeyin!

Hâlâ Türkiye’nin Libya konusunda “figüran bile” olamadığından dem vuranlara bizim gazetenin dünki sayısından, Tony Karon’un kaleme aldığı “Obama’nın Tek Güvencesi Türkiye’nin Aktif Tarafsızlığı” ve arkadaşımız Saadet Oruç’un geçdiği “Paris’den Geri Adım” başlıklı analizi okumalarını tavsiye ederek hemen asıl mevzua gireyim:

Siz ABD’nin, kurulduğu günden bugüne târihinde tek bir kere ve o da 1795-1812 yılları arası başka bir devlete “haraç” (seneviye/tribut) verdiğini ve târihi boyunca başka bir devletle İngilizce olamayan tek andlaşmayı Türkçe olarak yapdığını biliyor muydunuz?

Nerden bileceksiniz? Avârelik yüzünden benim eski kitabları, meselâ “Amerika’nın Afganistanları”nı okumuyorsunuz ki! Aklınız fikriniz “Muhteşem Bilmemne”deki deli saçmalarında!

O yüzden de böyle mahcûb duruma düşüyorsunuz!

Bakın anlatayım sevâbına:

Mağrib Ocakları’mızdan (provinces navales) Cezâyir Korsanları, ki bunlar deniz haydudu (pirate) değildir. Devletin emrindeki deniz akıncılarıdır, 25 Temmuz 1795’de Atlantik’deki İspanyol Limanı Cádiz açıklarında Boston Limanı’na mensub “Maria”yı ve müteâkıb haftalarda daha onbir ABD gemisini vurup zabtetdiler. Bunun üzerine Amerikan Kongresi 27 Mart 1794 oturumunda, Başkan George Washington’a bir savaş filosu kurması için 688.888 altın dolar harcama yetkisi verdi.
Böylece bugün dünyâyı titreten Amerikan Donanması’nın temeli de Türkler sâyesinde (yüzünden?) atılmış oldu.

Fakat o ilk donanma Türklerden iki üç esaslı kötek yedikden sonra ABD 5 Eylül 1795 (21 Safer 1210) târihli ve Türkçe yazılmış bir barış andlaşmasıyla Cezâyir Beğlerbeğiliği’ne (Beylerbeyliği’ne) yılda 642.000 dolar artı 12.000 Türk Altın Lirası yıllık haraç (seneviye) ödemeyi taahhüd etdi. Andlaşma’yı ABD adına George Washington ve Türk tarafı adına Cezâyir Beğlerbeğisi Hasan Dayı imzâladı. Türkler ise buna karşılık ellerindeki Amerikalı tutsakları salıverdi ve gerek Akdeniz’de gerekseAtlantik’de gezen ABD gemilerine dokunmama sözü verdi. ABD bu haracı 1812’ye kadar ödeyip sonra yan çizdi.

Dostluk başlayınca Amerikan savaş gemileri de sık sık Cezâyir ve Tunus’u ziyârete gelmeğe başladı. Bunlar “George Washington” ve “Grand Turk” adlı gemilerdi. Grand Turk (Büyük Türk), belki biliyorsunuzdur, Batı dillerinde “Türk İmparatoru/Pâdişâhı” yerine kullanılan bir tâbirdir.

Fakat Türkler, herhalde çok merd bir millet olduklarından, sözlerinde durmayarak Amerikan gemilerini vurmaya devâm etdiler. Bunun üzerine ABD Akdeniz’e yine bir savaş filosu yolladı. Lâkin afacan ecdâdımız 3 Ekim 1803 günü bu filonun sancak gemisi “Philadelphia”yı 300 mürettebâtıyla birlikde esîr aldı. Haydiii, muhârebe tekrar başladı falan filan... Bundan sonra olanlar da çok eğlencelidir. Siz yine benim kitabı bulup okuyun!

Ha, Amerikan “Bahriye Marşı”nda geçen “From the Halls of Montezuma to the shores of Tripoli” (Montezuma’nın Saraylarından Trablus kıyılarına) mısrâı da işte o günlerden yâdigârdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi