Zaman, statükoya meydan okuyor

Zaman, statükoya meydan okuyor

Elinizde tuttuğunuz sadece bir gazete değil, Türkiye'deki toplumsal dönüşümün aynası aynı zamanda. Yeniyi arayan ve sektöründeki dönüşümün öncülüğüne soyunan bir gazete...


Yayınlarının yanında, değişimin parçası haline gelerek yeni Türkiye'yi kuranları cesaretlendiren bir devrimci... Önyargılara direnmeyi, ezberleri bozmayı göze alamayan lider olamaz. Zaman, ulaştığı bir milyon tirajın yanında, muhteva ve tasarımıyla sektörün lideri olmayı başardı. Ve bunu, değişimin gücüne, statükoya başkaldırmasına borçlu. Yerleşik yapıları değişime zorlayan yayıncılık anlayışı ve her dem yenilenerek güçlenmesiydi dayanak noktası.

Zaman, önce "Türkiye'de fikir gazetesi tutmaz" peşin hükmünü yıktı. 1985 yılında gazetecilik mektebine başladığımızda bu kanaat yıkılamaz görülüyordu. Yüz bin tirajlı fikir gazetesi, Kaf Dağı'nın ardındaki ulaşılmaz Zümrüdüanka gibiydi. "Bir gün bir milyon okura ulaşan bir fikir gazetesi olacak" hayaline inanacak çok insan bulunamazdı. Emin adımlarla ve gerçekleşebilir hedefler konularak basamaklar çıkıldı. Diğer ayak bağımız ise kitaplarda yazan gazeteciliğin Türkiye şartlarında uygulanabilir olmadığı propagandasıydı. Rahatını ve kafa konforunu bozmak istemeyen sektör temsilcilerinin zorla bellettiği bir 'öğrenilmiş çaresizlik' türüydü karşımızdaki. Promosyonun arkasına saklanmadan, müstehcenliği kullanmadan, şiddetin sağladığı yıkıcı merakı suiistimal etmeden gazetecilik yapılamayacağı dikte ediliyordu. Zaman'a, kendi yolunu çizmek, 'örnekleri kendinden bir gazetecilik' üretmekten başka çare kalmamıştı. Gazete çalışanlarıyla birlikte büyüdü. Kurumsal her tecrübe, aynı anda her birimizin heybesine düşen tanelerdi. 'Boyalı basın' biçiminde herkesin eleştirdiği ama değiştirmeye cesaret edemediği tasarım da 'fark'ımız olarak temayüz etti. Yapılamaz, yapılsa da sürdürülemez denen tasarım artık örnek alınmaya, modellenmeye başlandı.

Abone sistemiyle dağıtım hakkındaki önyargılar da önümüzdeki aşılmaz görünen dağdı. Neredeyse bütün dünyanın tercih ettiği, okura verdiği önemin işareti saydığı sistem bizde tukakaydı. Aslında buna 'ulaşılamayan ciğerin mundar olması' demek daha doğru. Gazeteciliğin lideri ülkelerin örnek uygulamasıydı hâlbuki. İade maliyetlerini asgariye indirdiği ve okurla birebir iletişimi mümkün kıldığı için tercih ediliyordu. Kendileri defalarca deneyip başaramayınca sisteme çamur atan gazeteler yolumuzdan caydıramadı. Hâlâ 'bedava dağıtılıyor' iftiraları atmaya devam ediyorlar. En saygın uluslararası tiraj denetim şirketlerinden BPA'in raporları onları susturmaya yetmiyor. Bir milyon gazeteyi bedava dağıtacak ekonomik bilançonun uçukluğunu da görmezden geliyorlar. Çağrı merkezimize gelen okur telefonlarını dinletsek, acaba kafalarını kumdan azıcık çıkarırlar mı? Bir milyon okura ulaşmanın sevinç ve heyecanını gözyaşlarınızla tamamladığınız o samimi kayıtları çağrı merkezimiz bizimle paylaşıyor. İnanın, aldığımız en güzel hediye onlar.

Bir milyonluk Zaman, önyargılarla, statükonun dar kalıplarıyla ve değişen Türkiye'nin önündeki engellerle mücadeleye devam edecek. Daha müreffeh, hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu, halkı gafil ve hain gören vesayetçilerin başımızda dikilmediği bir ülke için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Biliyoruz ve biliyorlar ki arkamızda bazılarının hayal bile edemediği destekle yürüyoruz. Bilsinler ki basit medya illüzyonlarıyla kamuoyunun yönlendirildiği günler geride kaldı. Keçisi çalınan imamın hırsız diye yaftalandığında boynunu büküp yutkunduğu devrana dönüş yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi