Yılmaz Öztuna

Yılmaz Öztuna

Sezer, darbeleri davet eden zihniyeti benimsedi

Sezer, darbeleri davet eden zihniyeti benimsedi

TARAFSIZ DEĞİLDİ
A. Necdet Sezer, tarafsız değildi, CHP’nin temsil ettiği, demokrasiyi istediği zaman pas geçen, pas geçemezse askerî darbeye davet eden zihniyeti benimsemişti.


‘SAĞ’DAN RAHATSIZDI
Sezer, Doğru Yol ve Anavatan Partileri gibi demokrat liberal muhafazakâr Merkez Sağ Partilerin, cumhuriyetimizi rayından çıkardıklarına inanmıştı.

AK PARTİ HAKLARINDAN GELDİ
Merkez Sağ’ın çok yetersiz temsilcileri Çiller’le Yılmaz, birbirlerini tasfiyeyi politikalarının birinci meşgalesi hâline getirmişlerdi. AK Parti, ikisinin de hakkından geldi.

Geçen hafta cumartesi sohbetimde, 2011 genel seçimlerinin eşiğine kadar hangi gelişmelerle geldiğimizi bazı dönüm noktalarını vurgulayarak sunmuştum. Az bilinen özelliklere temas ederek devam ediyorum. Başbakan Bülent Ecevit’in Süleyman Demirel’i ikinci bir 7 yıl cumhurbaşkanı seçtirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Anayasa tadili sunduğunu anlatmıştım. Çiller ve Yılmaz’ın nasıl yan çizerek bu teşebbüsü başarısızlığa uğrattığını yazmıştım. Devam ediyorum:
Duygusal yapıda bir politikacı olan Başbakan Ecevit, Demirel için oy vermeyen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kızmak ve hâşâ cezalandırmak gibi yakışıksız bir yola girdi. Meclis dışından cumhurbaşkanı adayı empoze ederek, Yüce Meclis’te devlet başkanlığı yapacak üye bulunmadığını göstermek istedi. Demokrat Ecevit’ten en beklenmeyecek şeydi ama, son dönem politik tarihimiz böylesine beklenmedikleri fazla gerçekleştirdiği için, kriz krizi izledi.

ECEVİT SAYESİNDE...
Ecevit ortaya Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’i çıkardı. Sezer, çok katı bir hukukçu idi. Politik nosyonu yoktu. Sert bir yargıçtı. Tarafsız değildi. CHP’nin temsil ettiği, demokrasiyi istediği zaman pas geçen, pas geçemezse askeri darbeye davet eden zihniyeti benimsemişti. Doğru Yol ve Anavatan Partileri gibi demokrat liberal muhafazakâr Merkez Sağ Partilerin, cumhuriyetimizi rayından çıkardıklarına inanmıştı. Batı kültürü yoktu. Doğu kültürü hiç yoktu. Türkiye 7 yıl, bu tipte bir cumhurbaşkanı ile yaşadı. Anayasa Mahkemesi’ndeki uygulamaları Çankaya’da da uygulanabilir zannı ile yerinden kıpırdayamaz bir Türkiye oluşturdu.
Politika liderlerimiz, bu tipteki cumhurbaşkanından çok da ehliyetli sayılmazlar. Tarih oldular. Biz de tarihçiyiz. Darılmak gücenmek yok. Mesut Yılmaz’la Tansu Çiller’in birinci politik hedefleri, birbirlerini mümkünse yüce divan yolu ile tasfiye etmekti. Eh, muhteşem Merkez Sağ kolay yıkılmadı. Bunun için çok gayret gerekiyordu, gösterildi.
Üçlü Koalisyon’un, Türkiye tarihinin mutlak şekilde en büyük ekonomik krizinden sonra yaşama şansı kalmadı. Ecevit ve ekibi krizin altından kalkamadı. Kalkamazdı. Zira dış destek sağlanamazdı. Dış desteği yöneten Amerika ile aramız açılmıştı. Zira demokrasi şampiyonu ilân edilen Ecevit, dış politikaya hâkimiyet şöyle dursun, en kapital hatayı irtikâb etti: Bir gazeteci yakın arkadaşı ile, Irak’ın kanlı ve Türk düşmanı diktatörü Saddam’ı Bağdad’a gidip resmen ziyaret etti.

ABD DEFTERDEN SİLDİ
Yani, Amerika’nın en azılı düşmanı ilân ettiği kişiye, Washington’a karşı destek verdi, taraftar gözüktü. Amerika’nın NATO’nun patronu ve Türkiye’nin stratejik müttefiki olduğunu pas geçti. Dünyanın 1. devleti ile zıtlaşmak en büyük hatasında bulundu.
Amerika, bir defa daha Ecevit’i defterden sildi. Muhalifi devlet adamları listesinin baş taraflarında bir yere kaydetti. Ama, dünyanın önde gelen ekonomistlerinden Kemal Derviş’i Türkiye hizmetine atadı.
Kemal Derviş, reformist olduğu için başını kaybeden devlet adamlarımızdan Ispartalı Sadrâzam Halil Hamîd Paşa’nın (1736-1785) torunlarındandır. İki misyonu vardı:
Türkiye’yi ekonomik olarak batmaktan kurtarmak ve... Ecevit’in canına okumak... İkisini de gerçekleştirdi. Bakanlığa getirilmişti. Politikaya girdi. Bir girdi ki Rahşan-Bülent Ecevit çiftinin üzerine titrediği ve örnek sosyal demokrat parti hâline getirmeye çalıştıkları Demokratik Sol Parti, 1. parti iken, oyu bir sonraki seçimde yüzde 1’e (yazı ile: bir) düştü. Böylesine bir düşüş dünya tarihinde bile emsalsizdir.
Öcalan’ı Ecevit’e teslim ederek partisini 1. parti hâline yükselten Amerika, Saddam’cılığı sebebiyle onu politikadan sildi. Bu dalaverelerin bir kısmını duyan koalisyonun ikinci ortağı Devlet Bahçeli, ortaklarına bildirmeden 1 yıl önceye almak suretiyle erken seçim ilân etti. Üçlü Koalisyon 3 yıl sürmüş, Türkiye’yi batma tehlikesi ile korkutmuştu. Seçmen, gereğini yaptı. Bahçeli ile Yılmaz da aynı âkıbete uğradı. Milliyetçi Hareket Partisi ile Anavatan Partisi oy alamadı.

AK PARTİ’NİN GELİŞİMİ
Bütün bu gelişmeler, AK Parti’ye zemin hazırladı. Zira Çiller destekli Erbakan da, Hâşim-i Rafsancânî ile yaptığı ikili görüşmeden sonra derin devletçe mimlendi. Millet, Erbakan’ın da istifaya zorlandığını görerek, yeni bir arayışa başladı. Millî Görüş denen Kısakürek-Erbakan öğretisinden gelenlerin önemli bir kısmı, yepyeni bir parti kurmak zamanını iyi değerlendirdiler. Merkez Sağ’ın çok yetersiz temsilcileri Çiller’le Yılmaz, birbirlerini tasfiyeyi politikalarının birinci meşgalesi hâline getirmişlerdi. Adalet ve Kalkınma Partisi, ikisinin de hakkından geldi. Derin devlet, tam destek vererek Yılmaz’a kabine kurdurmuş, fakat Yılmaz, Erbakan’ı başbakan yapmak kapital hatasını irtikâb eden Çiller’i ebediyen politikadan silmek misyonunu (!) ifa edememişti. Derin devlet de fazlasıyla derinleştiği için, seçim sonuçlarını yanlış tahminle başlayan epey hata yaptı. Yoksa bütün devletlerde derin devlet vardır, ama politikacı derin devlet, derinliğini yitirir.
Vel hâsıl-i kelâm, Adalet ve Kalkınma Partisi, Demokrat Parti ile Adalet Partisi’nin halefleri Doğru Yol ve Anavatan partilerinin hakkından geldi (veya hakkını verdi). Merkez Sağ’ın daha Sağ’a kaydığı gerçektir. Üstelik Türkiye’nin 3. partisi olan MHP de Sağ’ın bir kanadını temsil ediyor. Bir türlü Batı tarzı Sosyal demokrasiyi gerçekleştiremeyen Cumhuriyet Halk Partisi, araya sıkışıverdi.
Adalet ve Kalkınma Partisi, paramparça olan ve parçalarını kimsenin toparlayamadığı Merkez Sağ’a rahat oturdu. Türkiye Cumhuriyeti’nde yepyeni bir dönemi başlattığını söyleyebilirim. Zira 1923’ten bu yana gelip geçen partilerden hem cumhuriyete, hem demokrasiye farklı görüş getirdi. Bu farkı, çok yaklaşan seçimlerden sonraki bir sohbetimde sunacağım.

BEŞİ BİRDEN SEZER’E ÇANKAYA YOLUNU AÇMIŞTI
Başbakan Bülent Ecevit, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, FP Genel Başkanı Recai Kutan DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, cumhurbaşkanlığına Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in aday gösterilmesi teklifini birlikte imzalamıştı. (25 Nisan 2000)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz Öztuna Arşivi