Baht utansın!

Baht utansın!

Ben bu topa hiç girmek istemiyordum ama iki gündür içim içimi yediğinden dayanamayacağım.

Mesele, Ertuğrul Özkök’ün Ahmet Kaya ile Paris’deki mezarı başında “helâlleşmesi”ne bağlı. Ölmüş bir insanla nasıl “helâlleşileceği” konusundaki problematik bir yana, hâdisenin bizâtihî içeriğine dâir gerekli tahliller ve değerlendirmeler dün yapıldı. Hepsini okumaya vakti olmayanlara Perihan Mağden’in dünki “Taraf”da yayınlanan “Bir Utanmazlığın Anatomisi” başlıklı yazısını harâretle tavsiye ederim.

Ben burada meselenin bir başka “ahlâkî” boyutuna değinmek istiyorum:

Ertuğrul bahse konu yazısında sürgüne gitmek zorunda kalan insanların yurd özlemiyle çekdikleri acıları ne kadar iyi anladığından da dem vurarak Paris’den önce Berlin’de buluşduğu Oray Eğin’in “gözlerinde de aynı acıyı görmüş” imiş. Bu vesîleyle en azından ben öğreniyorum ki Eğin Oray meğer Amerika “sürgününde” imiş de haberimiz yokmuş.

Diyorum, benim bu topa girmeye hiç niyetim yokdu ve bu tür konuları ve şahısları “Benden ırak, Cehenneme direk!” fehvâsınca pas geçmeğe hep teşneyimdir. Lâkin bâzı yazarlar nedense benim dalıma basmaya yeminli gibiler ki o vakit de kendimi tutamıyorum işte! Bir kere Oray Eğin’in hangi “Jöntürklük” yüzünden gurbet ellere kaçdığını bilmiyorum. Belki Meşrûtiyet’in îlânını filan taleb etmişdir de ondan kaçmak zorunda bırakılmışdır. Ama bundan önemlisi Ertuğrul’un şâyân-ı hayret empatisi. Ne kadar da duyarlıymış menfâda ızdırab çeken yurddaşları için! Oysa 1980-90 arası “Amiral Gemisi”nin Kaptanı olarak Kalamış Körfezi’nin tehlikeli sularında yiğitçe manevralar yaparak düşman sefînelerine dehşet saçarken bu empatiyi çok beklemiş ve de beyhûde beklemişdik kendisinden. O yıllar aralarından nâçizâne bendenizin de bulunduğu düzinelerce yazar/sanatçı/politikacı ve binlerce “sıradan” vatandaş gurbet ellerde sürüm sürüm sürünürken “Kapudan Paşa” nedense onların halleriyle ilgilenmek zahmetine hiç katlanmamışdı. Ben hiç önemli değilim, çünki zâten yurd dışında yaşayıp yabancı radyo, gazete ve tv’lere program yapıp yorum yazdığım için maddî sıkıntı çekmedim. Tek sıkıntım hakkımda açılan dâvâ yüzünden sekiz sene Türkiye’ye giremeyişimdi. Ama orada işkence görerek canlarını zor kurtarmış arkadaşlar sürüyleydi. Zihnimi zorluyorum da Ertuğrul’un onlara dâir tek bir cümle kurduğunu hatırlayamıyorum. Buna mukaabil Enver Paşa Bed-Nâmıyla nasıl içli dışlı olduğuna ilişkin yazılarıyla sıkça âbâd oluyorduk! Birlikde verdikleri pozlar da hârikaydı!

Eh, bugün artık kahramanlık ucuzladı. Ertuğrul gibi nev-zuhûr şövalyelerin sürgündeki yazarlara “şefaat” etme vaktidir!

Tabii kahramanlığın ucuzladığı yerde ahlâkî değerlerin pahaya binmesi muhâldir.

O zaman da bize tabii sormak düşüyor:

“İnsâfın o yerde nâmı yok mu?”

Ertuğrul, insan hiç olmazsa biraz hayâ eder de susar ve konuyu bizzat açmaz!

Ne diyelim, baht utansın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi