Faşizme giden yol küçümsemeden geçer..

Faşizme giden yol küçümsemeden geçer..

Fazıl Say'ın isyan etme hakkı var.. Konuşacak.. Eteğindeki taşları dökecek..

Dilinin altındaki baklaları çıkaracak..

Ama gerekçelerine katılmıyorum.

Tipik bir mahalle refleksi..

Evrensel kaygıları olan bir sanatçının duyarlılığı diyemiyorum bu yüzden.

Doldurulmuş bir insanın duygusal patlaması..

Belki de kendi kendini doldurdu, ne bileyim.

Bir Alman gazetesinde ortaya attığı müzik ve resim dersleriyle ilgili iddiaları da doğru çıkmadı.

27 Mayıs darbesinden önce “yüzlerce üniversiteli genci öldürüp kıyma yaptılar” palavrasını hatırladım.

İhtilalciler et balık kombinelerinde ceset bile aramışlardı.

Almanların kafasında nasıl bir Türkiye resmi belirdiğini siz düşünün.

Hadi kolaysa, düzeltin.

* * *

Milli Eğitim Bakanlığı, Fazıl Say'a dava açıyormuş.

Gerekçesi, gerçek dışı beyanlarla bakanlığı zan altında bırakmak.

İlk baştan söyleyeyim..

Bir sanatçının söyledikleri yüzünden mahkemeye verilmesini tasvip etmiyorum.

Ben bir zihin yapısına dikkat çekmek istiyorum..

Başka mahallelerde zulüm kol gezerken ülkeyi terk etmek akıllarına gelmez mesela.

çünkü kutsal olan kendi mahallenizdir.

Bu zihin yapısının faşizmle arasında ince bir sınır olduğunu düşünürüm hep.

Bir adım sonrası, karanlıktır.

O zaman Hiroşima, Nagazaki gözünüzde bir insanlık dramı değil de uygarlığın korunması olarak görünür.

Afganistan'da çocukların incecik bedenleri uygarlığının ürünü bombalarla parçalanırken Beethoven dinleyebilirsiniz.

Tıpkı, Yahudileri fırına gönderen kasapların Wagner dinledikleri gibi.

çünkü insan olarak görünmez gözünüze..

İnsan ırkını kirlerinden arındırıyor bile diyebilirsiniz.

Binlerce insanı öldürüyorsunuz, milyonlarcasını kurtarıyorsunuz diye meşrulaştırabilirsiniz.

Faşizme giden yol küçümsemeden geçer..

Başka nasıl içselleştirebilirsiniz?

Yüzde otuz rahat ettirmek için yüzde yetmişin canına okumanın yolunu nasıl bulabilirsiniz ki?

Tersi de bir o kadar tehlikeli..

* * *

Bilmiyordum..

“Nazım yaşasaydı Amerika'nın Afganistan'a yaptığı saldırıya karşı çıkmazdı” demiş Fazıl Say.

“Amerika Afganistan'da yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti" filan gibi laflar da etmiş daha önce..

Nazım Hikmet'i bile yanlış anlamışsın Fazıl Say..

Yaşasaydı, adının adıyla aynı hizaya yazılmasına izin verir miydi, bilmiyorum.

Benim tanıdığım Nazım izin vermezdi diye düşünüyorum.

Belki de şöyle bir şiir yazardı:

“Benim adımı katillerle anmayın kardeşlerim

küçücüük bir afgan çocuğunun parçalanmış yüzü

kan içinde

kıpp kırmızııı

neden öldüğünü bile bilmeden

göçüp gitmesini anlatmayın kardeşlerim

içimde ölen insanlığımdır

birazcık seviyorsanız şu nazım hikmeti

fazılla yan yana yazmayın kardeşlerim

İsimlerini kimselerin hatırlamadığı

Afgan çocuklarla birlikte anın adımı

vasiyetimdir.”


Ah sakalım vah bıyığım

İzmir'deki San Antuan Kilisesi'nde Katolik bir rahip ondokuz yaşındaki bir delikanlı tarafından bıçaklandı..

Nasıl bir eğitim süzgecinden geçti diye düşündüm bu delikanlı..

çocuklarımıza 105 yıllık San Antuan Kilisesi'nin Osmanlı'dan miras kaldığını öğretmeliydik.

Hıristiyanların, Musevilerin can, mal ve din emniyetlerinin korunmasının Allah emri olduğunu öğretmeliydik.

En azından zımmi haklarının kutsal sayıldığını öğretmeliydik.

San Antuan Kilisesi'nin yüzbeş yıllık tarihi içerisinde herhangi bir saldırıya maruz kalmadığını öğretmeliydik.

1920'lerin başında İzmir cayır cayır yakılırken bir kiliseye gidip rahip bıçaklamanın kimsenin aklına gelmediğini öğretmeliydik.

Hz. Peygamber'in “Haksız yere bir cana kıyan bütün insanlığı öldürmüş gibidir” sözünün anlamını öğretmeliydik.

Kur'an'ın havralarda, kiliselerde ibadet edenlere ilişmeyin emrini öğretmeliydik.

İnsanların ait oldukları din ve milliyetleri yüzünden asla ve kat'a hor görülmeyeceklerini öğretmeliydik.

Her rahibin 'misyoner' ve 'ajan' olmadığını öğretmeliydik.

Bir televizyon dizisinden etkilenerek bir rahibin canına kastetmenin insanı kahraman değil sadece katil yapacağını öğretmeliydik.

Dindarlığın 'ham yobazlık ve kaba softalık' olmadığını öğretmeliydik..

Milliyetçiliğin güvensizlik ve korku üzerine değil, hayırda yarış ve kendine güvenle ölçüleceğini de öğretmeliydik..

çok şeyler daha öğretmeliydik..

öğretememişiz.

Ah sakalım, vah bıyığım.


Yolun sonu görünüyor..

Mehmet Barlas abimiz, “Anayasa gibi CHP de yeniden yapılanmalıdır” demiş. CHP'nin 'sürekli muhalefet' misyonu üstlendiğine dikkat çekmiş. Barlas'ın CHP hakkında söylediklerini yabana atmamak lazım. Babası Cemil Sait Barlas, İsmet Paşa'lı CHP Hükümeti'nin önemli bakanlarından biriydi. Mehmet Barlas'ın, çocukluğunu, delikanlılığını, orta yaşlarını CHP elitleri içinde geçirdiğini unutmayalım. İsmet Paşa'yı, Bülent Ecevit'i ve daha pek çok siyasetçiyi yakından tanıyordu. CHP'nin yaşadığı sancıları, dönüşümleri, açılımları gözlemişti. Ortanın Solu'nu, Sosyal Demokrasi'yi, İskandinav Modeli'ni, vs. Bu yüzden CHP'liler Barlas'ın eleştirilerine kulaklarını kapamasalar iyi olur. Kapasalar ne olur? Bırakın iktidara gelmeyi, 'Sürekli Ana Muhalefet Partisi' konumunu da yitirirler. İstenilen buysa sorun yok. Tam gaz devam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi