D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“Atik Valde’den inen sokak”tan geçen kim?

“Atik Valde’den inen sokak”tan geçen kim?

Elbette bu sorunun cevabı bellidir: Yahya Kemal! Şiir onundur ve kendi hayatından bir parça olarak da bu metin bilhassa önemlidir.

Yahya Kemal’in doğrudan ramazanla ilgili meşhur şiiri “Atik Valde’den inen sokakta” ismini taşır. Bu şiir, tarih içinde var olan milletin esas kitlesinin batılılaşmaya/cebri inkılaplara rağmen kavrama ve varolma biçimlerini müsbet olarak sürdürdüğünü çok güzel anlatır. Buna karşılık, ana gövdeden ayrılmış, yabancılaşmış kesimin içine düştüğü açmazı, sıkıntıyı da ifade eder.

Şair, 1934 yılında İstanbul’un yeni (lüks/modern) semtlerinden Moda’da oturmaktadır. Bir ramazan günü, ramazanın hissedilmediği Moda’dan rahatsız olur ve Üsküdar’ın Atik Valde semtine gider. Atik Valde Camiinden Karacaahmet’e inen sokakta durur, yoksul halkı, kerpiç evleri, bakkal dükkânını seyreder. Bu sırada edindiği izlenimi daha sonra şiir olarak kaleme alır.

İftardan önce gittim Atik Valde semtine,

Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat ramazan maneviyeti

Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fıkara kızcağızları

Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri

Bir nurlu neş’e kapladı kerpiç evleri.

Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu teselli bu derdime:

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Mâdem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”

Yahya Kemal, bu şiirle, yeni aydınların halktan kopuk, sentetik dünyası yerine, halkın tabiî yaşayışını tercih ettiğini ortaya koyar. Ana gövdeden şu veya bu sebeplerle ayrılanların eninde sonunda hakikati göreceğini, kendi durumunu ortaya koyarak hissettirir. Halktan böyle duyarlı bir zamanda ayrı kalmak ona bir gurbet akşamı yaşatmıştır. Bu hadsiz üzüntüyü ancak onlardan ayrı kalma duygusunu hissedebiliyor olmak hafifletir. Madden onlarla beraber olmasa bile, hissen onlarla birliktedir.

Mehmed Âkif, ilk defa 1924 yılında kitap olarak yayınlanan “Âsım” isimli eserinde cepheden dönen Âsım’ı ve arkadaşlarını 1918’de Avrupa’da tahsile gönderir. Bu kahraman nesil batının ilmini, fenini tez elden edinip ülkelerinin gelişmesinde, kalkınmasında rol alacaktır.

Eğer Âsım ve arkadaşları 1918’de Avrupa’ya tahsilini tamamlamak için gitmişse, 1920’li yılların ortalarında kesin dönüş yapmış olmalıdır. Çanakkale düşmemiştir ve üstüne üstlük İstiklâl Harbi de kazanılmıştır ama, Çanakkale geçilse olabilecekler yaşanmaktadır Türkiye’de. Din ve dindarlar tahkir edilmekte, dini yaşamak seçkinler katında, imkânsız hale getirilmektedir.

Âsımların Avrupa’dan dönünce Atik Valide’de yaşadıkları söylenemez! Onlar ülkenin ihtiyacı olan iyi yetişmiş insan gücü olarak yönetici kadro içinde yer aldılar. Halkın değerlerine yabancılaştırıldılar ve milletten farklı bir kimliğe sahip olmaya zorlandılar. Bu arada Yahya Kemal gibi, hissiyatı halktan ayrılmayanlar da oldu. İşte onlar bu dramı derinden hissettiler, fakat ülkelerinde dinin öğretilebilirliği tamamen ve yaşanabilirliği kısmen imkânsız hâle getirilmiştir.

Yahya Kemal belki yaşca Âsım değildir ama Âsım’ın, Âsımların hissiyatını derinden duyan bir “garpzede”dir. Gençliğinde ülkesini terk ederek Avrupa’ya kaçmış, Paris’te siyasi İlimler okumuştur. Dönünce, kaçış sebebini aşan bir gerçeğe ulaşmış ve batıda tahsil gören birçok aydının zıddına toprağın, tarihin ve milletin hakkını teslim eden bir şahsiyet olarak eserlerini vermiştir.

Yahya Kemal’in 1934’te bu şartlar içinde tasarladığı ve yazmaya başladığı şiirini ancak 1956’da yayınlayabilmesi neyi anlatır?

Âsımlar Çanakkalede savaştılar, gazi veya şehid oldular. Mehmed Âkif gazi Âsım’ı Avrupa’ya tahsil için gönderdi. Çanakkale’de düşmanı durdurmayı başaran gençlik, tahsilini tamamladıktan sonra halkla birlikte Türkiye’nin gelişmesini sağlayabilirdi. Ancak onlar döndüğünde şartlar tamamen değişmişti. Millet ve milleti millet yapan değerlere aykırı bir kimlik süreci başlatılmıştı. Bu yüzden Mehmet Âkif’in hayal ettiği gelişme, 1920’lerin, 1930’ların işi değildi. Bu yıllarda Türkiye Mehmet Akif’in hayatını idame ettiremeyeceği bir ülkeye dönüşmüştü.

Âsımın, Âsımların hissiyatını Yahya Kemal derinden duydu ve “Atik Valde’den inen sokakta” şiirinde anlattı. Bu yüzden bir ramazan akşamı Atık Valde’den inen sokaktan geçenin sadece Yahya Kemal değil, ülkesinin değerler dünyasından koparılmış, ama hissiyatını kaybetmemiş bütün Âsımlar olduğunu söyleyebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi