Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

Nasıl bir ülkede yaşadığınızı eminim bilmiyorsunuz

Nasıl bir ülkede yaşadığınızı eminim bilmiyorsunuz

Hani tam bir “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” örneği: İstanbul, bizim haberimiz olmadan, uluslararası basının en değerli kavşak noktasına dönüşmüş...



Geçenlerde bir vesileyle kendisinden söz ettiğim Claire Berlinski’den hareketle aynı sonuca ben de varabilirdim; ama demek ki, ‘Columbia Journalism Review’ (CJR) dergisinin son sayısında çıkan Nathan Deuel’in “İstanbul macera seven bağımsız gazeteciler için bulunulması gereken yer: Haberin olduğu yerin kıyısında” başlıklı yazısı ile karşılaşmam gerekiyormuş...



Bir yıldan fazla bir süre, İstanbul’da görev yapan yabancı gazetecileri konuşturduğum bir televizyon programı yapmıştım geçmişte; Türkiye’nin küresel medya açısından fazlaca önemli bir merkez olmadığına dair önyargım oradan... Kimi gazete ve televizyon kanalı Atina ve Lübnan’dan izliyordu bizdeki olayları; pek azı devamlı muhabir bulunduruyordu.



Claire Berlinski gözümü açabilirdi.



Amerikalı bir romancı o; yazdıkları genellikle okuma zevkime uygun şeyler... Romanlarında kendisi de ismiyle ve cismiyle yer alıyor; ismini taşıyan kahraman CIA ajanı... Her yeni romanı sonrası verdiği mülâkatlarda “Acaba siz de mi?” sorusuna muhatap oluyor, ama ajanlığı konusunda ser verip sır vermemeyi tercih ediyor.



Silivri’de süregiden davalara takmış durumda Berlinski; belgeleri küçümsüyor, aleyhteki yayınları önemsiyor ve ABD’den duyulacak biçimde feryat ediyor. Yıllardan beri aramızda yaşadığını öğrendiğimde, “Neden benden başka yabancı gazeteci yok Silivri’de” yakınması dikkatimi çekmişti.



Neyse…



İtibarlı CJR dergisinin yazarı Nathan Deuel’in daha başlığından ilgi çeken yazısı gazeteciler açısından farklı bir Türkiye ve İstanbul tablosu çiziyor: Ülkelerinde iyi okulları bitirmiş gazetecilik kumaşından gençler, ‘usta’ kabul ettikleri meslek büyüklerinden akıl almaya gittiklerinde, kendilerine, “Hiç durma, İstanbul’a git, her dikkat çekici gelişmenin ya merkezi ya da her yere en yakın nokta orası” deniyormuş...



Deuel’in eşi Amerika’nın bağımsız haber radyosu NPR’ın Bağdat muhabiri atanmış. Eşi Bağdat’a giderken, o İstanbul’a yerleşmeyi uygun bulmuş. “İstanbul’un cazibesini ilk keşfeden yabancı gazeteci bizler değildik” diyor. Yerleştikten birkaç hafta sonra bir teras partisine katılmış ve kendisinin durumundaki başkalarıyla orada tanışmış:



“Sosislerle New York Times’ın foto muhabiri Tyler Hicks ilgileniyordu; CNN muhabiri Ivan Watson’a ikramda bulunan oydu. Hicks ile Watson, Irak ve Afganistan’la ilgili kitaplarıyla ödül kazanmış gazeteci Dexter Filkins gibi, çevredeki çatışmaları haberleştiriyorlar... Işıklar Boğaziçi üstünde hâlelenirken, seyahatleri Mogadişu’dan Milano’ya uzanan İtalyan Vanity Fair dergisinin uluslararası yazarı Imma Vitelli NPR’ın bir başka Ortadoğu muhabiri Peter Kenyon’la kucaklaşıyordu...”



Böyle ortamlarda herkesin bir öyküsü vardır; Deuel bazı tipik örnekleri aktarmış...



Monique Jaques 25 yaşında genç bir kadın gazeteci. İyi eğitim görmüş, mesleğe önemli bir gazetede başlamış, 2009 yılında burs kazanmış, asistanlığını yaptığı ödüllü foto muhabiri Lynsey Addario, “Doğru İstanbul” deyince soluğu burada almış...



“Dönmeyi düşünmez misin?” sorusuna muhatap olmuş herhalde; pek çok sebepten İstanbul’dan ayrılmak istemediğini söyledikten sonra şunu ekliyor: “Türk Hava Yolları muhteşem. En ulaşılamaz yerlere uçuyor. Bişkek’e bile aktarmasız gidebiliyorum...”



Son cümlede koptum ben...



THY’nin son yıllarda katettiği mesafenin hepimiz farkındayız da, dünyanın her yanına uçuş imkânının yabancılar için Türkiye’yi yerleşilir ve yaşanılır kıldığı gerçeği üzerinde fazla düşündüğümüzü sanmıyorum. Oysa sadece yabancı gazeteciler değil herhalde, işadamları ve büyük şirketlerin yöneticileri için de, Türkiye’nin cazip bir seçenek olmasını sağlıyor THY...



Ulaşım gazeteciler için önemli. Boston’da yaşar ve iyi kazanırken eşiyle birlikte kendi deyimiyle ‘derya içre balık’ olmak üzere İstanbul’a gelen Jodi Hilton Bulgaristan’a, Yunanistan’a, İtalya’nın Lampedusa adasına gitmiş... Nerede haber varsa oraya, Orta Asya cumhuriyetlerine, Mısır’a, Tunus’a, Libya’ya, Yemen’e gidip yeniden dönüyormuş İstanbul’da yaşayan gazeteciler...



Eski bilgilerle, Türkiye’nin ‘mahrumiyet bölgesi’ sayıldığı günleri düşünüp, “E, tabii, maaşları kimbilir ne kadar yüksektir” diye düşünenleriniz çıkar diye ekleyeyim: Dueul hepsinin kazançlarıyla ancak kıt kanaat geçindiklerini yazıyor...



Justin Vela “Geçenlerde Kaliforniya’ya gittim, Okyanus’a bakarken kendimi dünyadan kopuk hissettim; Amerika merkezden çok uzakta” demiş...



İstanbul’u mekân tutanlardan Nichole Sobecki, Ortadoğu, Avrupa ve ABD ekseninde en önemli ülkenin Türkiye olduğunu, bunun yeterince değerlendirilemediğini söylemiş... “Dünyada olanlar, burada her gün yaşanıyor” demiş...



Bilesiniz istedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Kıvanç Arşivi