Şefik Dursun

Şefik Dursun

Sağlıkta dönüşüm ve ilaç harcamaları

Sağlıkta dönüşüm ve ilaç harcamaları

Ülkemizde sağlık hizmetleri konusunda AK Parti iktidarının uygulamalarından halkın büyük bir kısmı memnun...
Vatandaş TC kimlik numarasıyla istediği hastaneye gidebiliyor; SGK ile anlaşması olmayan özel hastaneler dışında!.. Bu bir teknolojik imkan. Güçlü bir yazılım programı sayesinde tüm sağlık kurumlarının ve eczanelerin bu sisteme, diğer veriler bozulmadan girebilmesine imkan veriyor. Sağlıkta dönüşümün diğer ayağı aile hekimliği uygulamalarının yaygınlaştırılması... Üniversite hastaneleri de dahil olmak üzere eğitim-araştırma hastanelerinde, diğer devlet hastanelerinde ve aile hekimliği gibi ilk hizmet noktalarında hastanın doktora ulaşmasında getirilen kolaylıklar ile “tam gün çalışma” uygulamasının, AK Parti’nin son seçimlerde oylarını % 10-15 oranında artırdığı ifade edilmektedir. Ancak bu uygulamaların ardından gelen maddi ve manevi sıkıntılar da lineer olarak artıyor. Bunlara 2010 yılı Ocak ayından itibaren üniversitelerde, özellikle tıp fakültelerinde tam gün uygulamalarının getirdiği problemler de eklenirse bu haliyle sistemin verimliliği ve başarısı sürekli olarak sorgulanacaktır. Çünkü bu faaliyetlerin başarısı için kaynak ve çalışanların moral durumları son derece önemlidir.
Sağlık Bakanlığı hastanelerin tetkik ve tedavi ücretlerini inatla sabit tutmaya çalışıyor. Bu durumun eğitim ve araştırma hastanelerinde sıkıntı oluşturmadığı ifade edilmekteyse de daha çok üniversite hastanelerinde problemler ortaya çıkarmaktadır. Bunları rakamlarla daha önce dile getirdim. Üniversite hastanelerinde tezgahın dağılmasından söz edilmektedir. Bilindiği gibi Ağustos ayında çıkarılan KHK ile tam gün yeniden gündeme geldi. Muayenehanesi olan öğretim üyeleri artık üniversite hastanelerinde ameliyat yapamayacak, hasta muayene edemeyecek. Basına intikal eden haberlerde üniversite hastanelerinde ameliyatların neredeyse durma noktasına geldiği ifade edilmektedir. Özellikle genel cerrahi, nöroloji, kadın hastalıkları gibi bölümlerde aksaklıkların yaşandığı, örneğin İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü’nde kararnameden önce günde 200’e yakın ameliyat yapılırken bu sayının 20’lere düştüğü basına yansıyan haberler arasındadır...çBu durumun üniversite hastanelerinden beklenen verimi etkileyeceği açıktır.
Büyüyen pasta, kimlerin iştahını kabartıyor?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, geçen hafta sonu Bursa’da özel bir hastanenin açılışında sağlık harcamaları ile ilgili açıklama yaptı. Genel olarak 2002 yılındaki, yani AK Parti iktidarının başındaki durum ile 2011 yılındaki durumu ve değişiklikleri dile getirdi. Türkiye’de 2002’de 5.2 milyar lira olan ilaç giderinin 2010 yılında 15.4 milyar liraya, 2011 yılında 16 milyar liraya yükseldiğini açıkladı. Üstelik ilaç ücretlerinin ödemesinde doktor hangi ilacı yazarsa yazsın SGK kendi belirlediği benzer “ucuz ilacın” ücretini ödüyor, aradaki farkı hasta tamamlıyor olsa da... Bakan ilaç konusunda israf ve suistimaller olduğunu da ifade etti. Sağlık harcamalarında 2002 yılında kamu olarak 9.9 milyar lira, 2010 yılında 40 milyar, 2011 yılında ise 45 milyar lira harcanmış... Tabii ki 2011 yılı henüz bitmedi. Bakalım sene sonunda bu rakam nereye varacak? Sayın Çelik’in ifadesi ile, 2002 yılında bir vatandaşımız bir yıl içerisinde 2 kez hastaneye gidebiliyorken, bu sayı şu anda 8’e ulaşmış... İsraf veya suistimalin etkisi olarak düşünülse bile bu harcamaların lineer olarak artmış olması endişe vericidir. Bu durum Sağlık Bakanlığı’nın AK Parti iktidarının başında bilhassa bazı bölgelerde, bazı özel hastanelerin suistimalleri ile bütçenin nasıl sıkıntıya sokulduğunu hatırlatıyor. Ancak şunu da ifade etmek gerekir; doktor hastaya ilaç yazmak istemediğinde hastanın saldırısına uğradığı gerçeği zaman zaman basına yansımaktadır... Buna rağmen hasta veya hasta yakınlarının doktora yönelik şiddet olaylarında bir tedbir alınmadığını görmekteyiz. Bu durum doktorlarımızın arzu etmese de hastanın istediği ilaçları yazmak zorunda olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Böylece sağlık harcamaları konusunda Türkiye öne çıkmaya başladı, daha doğrusu pasta büyüdü. Bilhassa ilaç harcamaları yabancı şirketlerin iştahını kabartmaktadır. Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) raporuna göre 2020’de Türkiye ve Hindistan ilaçta en büyük 10 pazardan biri olacak. İnsanın aklına ister istemez “Acaba uluslararası sermaye ilaç kullanımını artırmak için plan mı yapıyor?” sorusu geliyor. Türkiye’nin ilaç konusunda AR-GE’si yok gibidir. Dolayısıyla uluslararası sermayenin yatırımları beklenmektedir. Sadece bu değil Sağlık Bakanı yabancı doktorların da ülkemizde çalışabileceğine dair yasa hazırlıkları olduğunu ifade etmektedir. Bu yasanın uygulamaya sokulması birçok sıkıntıyı da birlikte getirecektir. Sağlık Bakanlığı doktorlarımız üzerinde bu yolla oluşturulacak baskı sonucu istedikleri sağlık politikalarını rahatça uygulama imkanı elde etseler de, bu durum zaman içerisinde öğrencilerin tıp fakültelerini tercih etmelerini azaltacak ve sağlık konusunda yabancı doktor hakimiyetine doğru gidilecektir. Hiç kimse geleceğinde mutlu olmayacağı bir durum görüyorsa o yola girmez. Bu da Türkiye’nin sağlık konusunda kendi elini zayıflatır. Öyle ülke biliyorum ki, tıp fakültesi mezunlarının kendilerine faydası olmayacak yetenekte... Global sermaye, sağlık alanındaki gelirlerini sabit tutabilmek için bu konuda doktorların alın terine elini uzatmayı hedeflemektedir. Kendileri kazandıklarından fedakarlık yapacaklarına bunu zorla doktorlara yaptırmak istemekteler. Sağlık Bakanlığı’nın bu çalışmaları yeniden gözden geçirmelerini öneririm. Aksi takdirde mutlu ettiğimizi düşündüğümüz toplum geç de olsa bu kaybın farkına varacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi