Refik Erduran

Refik Erduran

Ciğerlerimiz

Ciğerlerimiz

Berbat bir beceriksizliğim var. Seferî durumda, yani yolculukta uyuyamıyor, sağımda solumda horlayanlara imreniyorum.
Salı sabahı da, bu yaşta haddimi bilmeyip çıktığım dolambaçlı Uzak Doğu seferinin uykusuzluk perişanlığından sıyrılamamışken, Ankara'ya gidiyorum sekiz uçağıyla. Ertuğrul Günay'ın hatırını kıramadığım için özel tiyatrolara destek komisyonu toplantısına katılacağım. Temaşa erbabına para dağıtmak, sonra çoğundan sitem, birkaçından da zılgıt dinlemek üzere...
Havaalanında arabayı valeye teslim şeridine sapar sapmaz sert fren yapmak zorunda kaldım. Görüntü inanılmazdı.
Kavga dövüş iki, bilemediniz üç dört kişi arasında olur, değil mi? En az bir düzine adam sille, tokat, yumruk, tekmeyle düşe kalka boğuşuyorlardı. Yıkılanlardan biri yerinden fırlayıp elini arka cebine attı. Bir başkası arkadan sarılıp kollarını tuttu. Adam elini cebine sokmaya çalışmaktan vazgeçmiyor, debeleniyordu. Başarırsa tabancasını çekecekti herhalde.
Kaza kurşunuyla Niyazi olabileceğimi düşündüm. Birilerini ezmeden ilerleyemiyordum. Hızla gerileyip açıktan dolaştım, arabayı valeye bıraktım. Ötede ana avrat sövgü ve bağırtılar gırla gidiyor, meydan savaşı sürüyordu. Olayın aslını faslını merak bile etmeden yürüyüp girdim terminale.
Ama bekleme salonunda oturup yeniden düşünmeye başlayınca bir gerçek kafama dank etti:
Aynı dalaş görüntüsüyle çok değil, 15 yıl önce karşılaşmış olsaydım kaza kurşununu falan hiç aklıma getirmez, arabadan fırlayıp araya girer, kavgacıları ayırmaya çalışırdım. Ne olmuştu da bu kadar değişmiş, rezalete aldırmayıp kendi yoluma gitmiştim?
Düpedüz kocamışlık mıydı açıklama? Bencilleşme, korkaklaşma, hırgürden bezme mi? Yoksa yıllar azalınca insanın canının tadı mı artıyordu?
***

Eskilerin nefis muhasebesi dedikleri ciğerimi inceleme işlemim uzun sürdü. Sonunda kötü not vermedim kendime. Fark ettim ki söz konusu değişikliğin temelinde bencilleşme değil, tam karşıtı bir gelişme var: sevgi artışı.
"Ne alaka?" diyorsanız, anlatayım. Gençliğimde de, orta yaşlılığımda da, sevginin her duygu gibi "yerinde" değerlendirilmesi gerektiğine inanırdım. Kemal Tahir bir gün Nâzım'ın "İnsanları seveceksin" öğüdüne karşı çıkmıştı da, ona katılmıştım. "Evet," demiştim, "hangi insanları? Ancak layık olanlar sevilir."
O yılların hayhuyunda ilk oğlumla yeterince ilgilenemedim. Sonra, çok sonra, yeniden çocuklarım oldu. Şartlar değişmişti; onların büyürken içinden geçtikleri aşamaları dikkatle gözlemleme fırsatını buldum.
Türümüzün yavrusu yetişirken -çarpıtılmazsa- hayvanlıktan insanlığa doğru bir doğal uygarlaşma çizgisi izliyor. O gelişmenin başlıca içeriği de başkalarına sevginin doğuşu ve artışı oluyor. Sekiz yaşındaki oğlumun tutumunda üç yaşındaki ikiz kardeşlerine somut şefkat belirtisini ilk gördüğümde gözlerim dolmuştu.
(Evet, bendenizde o değişiklik de var. Hiç sulugözlü değildim. Şimdilerde "gerçek insanlık" örneklerine rastladıkça Arınç'a taş çıkartıyorum. Onu da, evet, seviyorum aynı nedenle.) Bütün bunların bir başka sonucu Azrail'le tanışmayı geciktirme özenim oldu. Üç çocuğumu kendilerini kurtarmalarına kadar (ne demekse) babasız bırakmamaya çalışıyor, merdivenden inerken bile eskisi gibi ikişer basamak atlamıyorum.
Havaalanındaki beladan uzak durma refleksimin o yeni huydan kaynaklandığını anladım düşününce.
***

Gerçek insanlıktan söz edince elbette madalyonun öteki yüzünü hesaba katmak gerek: uygarlaşmanın yanı sıra ters yöne gidişler de var. Dün sabah Hikmet Çetinkaya bir astsubayın eşine telefonda "Dağları çok seviyorum" dediğini anlatıyordu. PKK vurmuş, iki çocuğunu yetim bırakmış.
İsteyen -o iğrenç sözcükle- yalaka desin bana. Başbakanın taranan kızları, öldürülen hamile kadını, onun karnından çıkarılıp ışığa baktıktan sonra yer altı karanlığına gömülen bebeği anlatırken "Ciğerim yanıyor" diye haykırışı da gözümü yaşarttı.
Hangi safta, hangi nedenle olursa olsun, gerçek insanlığın korunması kurtaracak Türkiye'yi hayvanlıklardan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Refik Erduran Arşivi