Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

Benim aklım ermedi, ama belki siz anlarsınız

Benim aklım ermedi, ama belki siz anlarsınız

Bir dostum, “Siyasetten hoşlanmıyorum, ama bir günlüğüne en tepe noktada bulunmak isterim” der durur. Cumhurbaşkanı ve başbakan konumundakilere her gün akan bilgi ve istihbarata ilk elden vakıf olmak için... “Dünyanın ve ülkenin gerçekleri herhalde gözüme çok farklı görünmeye başlardı” düşüncesiyle...

İşte o dostum, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘Alman vakıfları’ dosyasıyla ilgili görüşünü Güney Afrika’da bizlere de tekrarlaması sonrası aradı. Önce “Başbakan konuyu ele alırken gözünü içinizden kime dikmişti?” merakını giderdim. Sonra da bir beklentisini dinledim: “Takip et bakalım, Almanlar bu çıkışlara nasıl ve kim aracılığıyla cevap verecekler...”

Dostumun tezi şu: Türkiye’yi yakın takipte tutan birkaç ülke var. Bu ülkelerin hemen hepsi siyasette ve kamuoyunu etkilemede payı olan kişiler ve kurumlarla içli dışlılar... Medyadan dost tuttukları gibi, kimileri üzerinde de ‘dehşet dengesi’ sağlayacak bilgilere sahipler...

Soğuk Savaş’tan kalma bir tabir bu ‘dehşet dengesi’: ABD’nin elinde ne kadar nükleer füze varsa Sovyetler de en az o kadar füzeye sahip olma çabasındaydı; biri karşı tarafı tahrip etmek için düğmeye bastığında diğeri de muhatabını yok edebilecek güçte olmalıydı... İki taraf arasında kurulan ve çok uzun soğuk yıllar boyunca düğmeye basılmasını engelleyen duruma deniyordu ‘dehşet dengesi’...

Pimpirik dostum ise, ‘dehşet dengesi’ tabirini bugün devletlerin elinde varolan bilgi gücü olarak kullanıyor...

“Şöyle düşün” dedi bana: “Bir siyasetçisin veya medyada önemli bir kişilik... Gazete patronu, yayın yönetmeni... Bir yabancı ülkeye gittin... Seni gezdiriyorlar... Biri, bir gün merakını ayaklandıracak özel bir yerden söz eder... Daha önce hiç görmediğin türden bir yer... Önce ‘Hayır’ dersin, sonra merakın galip gelir, ‘Hadi, sadece şöyle bir kapıdan bakalım’ mukabelesinde bulunursun...”

Kapıdan bakmak üzere ayak bastığın yanlış yerde birkaç dakika bile kalsan siyasi hayatını bitirebilecek bir fotoğrafa özne olabilirmişsin... “Bir tek kare fotoğraf yeterli” dedi dostum...

Verdiği bir örnek de şu: Türkiye üzerinden Batı’ya sevk edilen uyuşturucu trafiğinin seyr-ü sefer haritasını bütün istihbarat örgütleri bilir ve canları istediğinde yakalar... Canlarının istemesi için de o sevkiyata politik bir şahsiyetin veya medyadan birilerinin adlarının karışması gerekir. Yanlış işlere karışmış bir yakın akraba yüzünden kimler üzerinde ne tür baskılar uygulandığını ise kimseler bilemez...

“Galiba senin bildiğin bir şey var” sıkıştırmama, gülerek, “Aslında benim bildiklerimi sen de biliyorsun” cevabını verdi. Bir yabancı ülkede yanlış yerde bulunmuş önemli bir siyasetçi? Ya da yakın bir akrabasının ismi uyuşturucu kaçakçılığı gibi yüz kızartıcı bir işe bulaşmış medyadan bir isim?

Çok düşündüm, ama aklıma herhangi bir isim gelmedi.

“Hemen pes etme” dedi dostum, “İyice düşün...”

Türkiye’yi önemseyen bir ülke, hele bir de topraklarında çok sayıda Türkiye’den insanı barındırıyorsa, olağanüstü bilgi birikimine sahiptir. Acaba bu bilgiler veya eldeki malzemeler, onları elinde tutan devlet tarafından canı acıtılmak istenenlerin aleyhine kullanılır mı?

“Sen benim vakıflarımı mı hedef aldın, ben de senin...” der mi bir devlet? Der ise, elinde tuttuğu malzemeyi bu amaçla kullanır ve dört koldan yaylım ateşi açtırır mı?

“Malzemeyi kullanır ve yaylım ateşi de açtırır” görüşünde olan pimpirik dostum, “İşte bu yüzden bir günlüğüne de olsa en tepede bulunmak istiyorum ya” dedi. En tepede olanların karşı-salvonun kimlerden ve nerelerden geldiğini görebilecek durumda olduğuna inanıyor çünkü...

Ne yalan söyleyeyim, benim kafam karıştı. Umarım ne demek istediğini sizler anlamışsınızdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Kıvanç Arşivi