Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Cinayet üssü Dimona... UAEK ne der buna?

Cinayet üssü Dimona... UAEK ne der buna?

KCK’ydı, PKK’ydı, BDP ve CHP’ydi derken, “İran’ın nükleer faaliyetleri” ile ilgili “rapor”a değinme fırsatı bulamadım...

Malûm; kısa adı UAEK olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, 8 Kasım günü İran’la ilgili raporunu açıkladı.

Rapor, henüz dünya kamuoyuna açıklanmadan, tıpkı “Mavi Marmara” olayında olduğu gibi, ilk önce “İsrail yanlısı Washington Post gazetesi”nde yayınlandı!.

Raporu, Washington Post yayınladı ki; “İsrail’in İran’a saldırma gerekçesi” iyice anlaşılsın ve kimseden “çatlak ses” çıkmasın!..

UAEK’in raporu, herhangi bir “gözlem”e, bir “veri”ye ve bir “belge”ye dayanmıyor!.. Sadece ve sadece “istihbarat”tan toplama bilgiler!.. Yani “derleme” bir rapor!..

Raporda deniliyor ki;

“İran’ın, nükleer silâh yapmak için kritik aşamaya geldiği ve hatta geçtiğine dair ciddi endişeler var!”

İşte bu “düzmece” raporu “doğru” kabul eden İsrail’in Haaretz gazetesi, hemen dünyayı yönlendirmeye başladı:

“İran, birkaç ay içinde atom bombası yapabilir!”

Haaretz bunu yazar da, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak boş durur mu?.. O da başladı “savaş çığlıkları” atmaya;

“İran’ın nükleer tesislerini 500 sivil kayıpla yok ederiz!”

İran da, karşılığını verdi tabiî;

“Bize saldıran yok olur!”

OBAMA-SARKOZY DİYALOĞU

Derken, “demeç bombardımanı” başladı.

Fransa, İran üzerindeki “diplomatik baskı”nın daha da artırılmasını isterken, Çin, bütün dünyayı ve özellikle de İsrail’i uyardı;

“İran’ın nükleer programına yönelik bir operasyon, Ortadoğu’da geniş kapsamlı bir çatışmaya yol açar!”

Rusya da aynı görüşteydi:

“İran’a silâhlı bir müdahale, çok ciddi bir hata olur!.. Bir saldırı, beklenmedik sonuçlara yol açabilir!”

Acaba ABD ne diyordu?..

Tam, “ABD’nin ne diyeceği” merak ediliyordu ki; “G-20 Zirvesi”nde Obama ile Sarkozy arasında geçen bir konuşma yansıdı basına!..

G-20 Zirvesi’nde, “mikrofonların açık olduğunu” fark etmeyen Fransa Cumhurbaşkanı Nikolay Sarkozy, ABD Başkanı Barack Obama’ya, İsrail Başbakanı Netanyahu’yu şikâyet ediyordu;

“Ona dayanamıyorum!..

Netanyahu bir yalancı!”

Obama da, cevaben diyordu ki;

“Sen ondan bıktın!.. Ben ise, onunla her gün uğraşmak zorundayım!”

İşte bu sözler, aslında “Obama’nın tavrı”nı anlamaya yetiyordu... Sarkozy gibi, Obama da İsrail’i sevmiyordu... Tabiî, bu “şahsî görüş”üydü!.. “Resmî görüş”ü ise elbette farklıydı...

Buna rağmen;

Obama yönetiminden üst düzey bir yetkili, AFP’ye yaptığı açıklamada; “Yaptırımları düşünürken diğer seçenekleri tamamen silmiş değiliz. Eylem şekli olarak bir sürü seçenek var” deyip askeri operasyona aleni bir yeşil ışık yakmadı.

ABD Savunma Bakanı Leon Panetta ise bir askeri harekâtın bölgede “istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini” söyledi...

Rusya, Çin ve ABD’den beklediği desteği alamayan İsrail, bu defa İngiliz Daily Mail gazetesini devreye soktu ve ona şu haberi yaptırdı:

“İsrail, yılbaşından önce veya yılın hemen başında İran’ın nükleer tesislerini vurabilir!”

İsrail’in, sadece bu “İran’ı vurma iştahı” bile, “UAEK Raporu”nun, nasıl “sipariş bir rapor” olduğunu görmeye herhalde yeterlidir!..

Çünkü, o raporda;

Herhangi bir “veri” yoktur... Bilinen bazı gerçekler, “eğilip-bükülerek” ve de “siyasî çarpıtmalar” yapılarak, “İsrail’in ağzına lâyık” “derleme bir rapor” haline dönüştürülmüştür!..

SADECE İRAN MI YAPIYOR?

Kaldı ki; UAEK denilen bu kuruluş, nasıl “bağımsız(!) bir denetim organı”dır ki; İran’ı “suçlu” ilân ederken, “İsrail’e ve diğerleri”ne tek lâf etmez!..

Öyle ya;

İran’ın “uranyum zenginleştirme” faaliyetiyle; meselâ Güney Kore’nin, Hindistan’ın, Brezilya ve Arjantin’in faaliyetleri arasında ne fark var?..

O halde BM’den ve UAEK denilen kuruluştan bunlara karşı niye hiç tepki yok?..

Güney Kore’nin başkenti Seul’de 2004 yılında “uluslararası nükleer silahların men ve yasaklanması toplantısı” yapıldığında; dünya ülkeleri, “Güney Kore’ye karşı yaptırımlar uygulanmasını” istiyordu. Çünkü, Güney Kore’nin “yüzde 82 oranında uranyumun zenginleştirilmesi” teknolojisine ulaştığı açığa çıkmıştı!..

Buna rağmen; Güney Kore’ye karşı hiç “çıt”ları çıkmadı?..

İşte size, bir “Oros-Bush’luk” belgesi:

Evet, Güney Kore’ye karşı hiç kimsenin “gık”ı çıkmadı!.. Çünkü Güney Kore, 1950’den bu yana “ABD’nin müttefiki”dir!.. Dahası, Güney Kore’nin “nükleer silahlar geliştirme” çalışmaları da, tamamen “ABD’nin işbirliği ve koordinasyonu” ile yürütülmektedir!..

Evet, evet; Güney Kore’ye “nükleer santraller” kurduran ve bunların “askerî amaçlar için kullanılmasını” sağlayan, ABD’den başkası değildir!..

Peki, niye?.. Tek sebebi, ABD’ye kafa tutan Kuzey Kore’yi hizaya getirebilmek, daha da olmadı “tehlikeyi dengeleyebilmek” için!..

Malûm; “iti, ite kırdırma” politikası!..

Gelelim Hindistan’a...

Hindistan Başbakanı’nın Amerika ziyareti sırasında dönemin Duble Bush hükümeti, Hindistan’a karşı uygulanan ambargoları kaldırıp, Yeni Delhi’nin nükleer santral kurma ihtiyacını karşılamak için Hindistan’la nükleer işbirliği anlaşmalarını imzaladı!.. Nitekim; yapılan ikili anlaşmalar uyarınca, Hindistan, milyarlarca dolar tutarında nükleer teçhizat ve askerî teçhizat satın aldı!.. Almaya da devam ediyor!..

Brezilya da; “kar”da yürüyüp, “izini belli etmeyen” ülkelerden... O da “uranyum zenginleştirme”yi sürdürüyor!..

Fakat ne BM’den, ne de ABD’den “çıt” yok!.. Tabiî, UAEK denilen kuruluştan da!.. Üstelik, Brezilya; “nükleer tesis”lerini Uluslararası Atom Enerjisi denetçilerine açmayı da reddediyor!..

O halde, İran’a bu “baskı” neden?..

Hele de, “Nükleer Silah Cephaneliği” olan İsrail’in “Dimona Santralı” orada dururken!..

ÇÖLDE BİR ÜS: DİMONA!

Şimdi de; İsrail’in “Dimona” üssü konusunda bilgi verelim...

Efendim; “Dimona Nükleer Santralı”nın kuruluş tarihi 1955... İsrail, bu santralı “Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinin bilimsel ve teknolojik desteği” ile kurdu!..

Bu santral; bugüne kadar ne ABD tarafından denetlenebildi, ne de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetçileri tarafından!..

2002 yılında yayınlanan bir rapora göre; İsrail’in elinde “400’ü aşkın nükleer başlık ve atom bombası” bulunuyor!..

Çölde, üzerinden uçak geçmesine izin verilmeyen alanda kurulan, etrafı palmiyelerle çevrili nükleer tesisin bulunduğu alanın “çok gizli” olduğu belirtiliyor!..

Dimona nükleer reaktörü, yılda 10 atom bombası üretimine yetecek 40 kg plütonyum üretiyor. 10 bölüm halindeki reaktörün 1 numaralı bölümünde, Dimona’nın sembolü, 20 metre yüksekliğindeki nükleer reaktörün kubbesi bulunuyor.

Laboratuvar ise 8. bölümde yer alıyor... 8. bölüm, İsrail’in zenginleştirilmiş uranyumu ürettiği yer.

Özetleyecek olursak...

Dıştan görünen “2 kat”ın dışında, “yeraltında 6 kat” daha bulunuyor!.. Yeraltındaki 2. katta “Golda’nın Balkonu” adı verilen bir balkon var!..

“Kontrol merkezi”nin de bulunduğu bu bölüme; “sadece 150 çalışanın girmesine” izin veriliyor!..

Onlar da; Başbakan, Savunma Bakanı ve güvenilir küçük bir grup!..

4. katta, “atom bombası”ndan daha güçlü olan “hidrojen bombası” üretiliyor!.. Bu bomba; ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombasından 10 kat daha güçlü!..

Bunlara ilaveten;

Yine İsrail’in elinde, Almanya tarafından imal edilip, bu ülkeye devredilen ve “nükleer başlıklı füze”ler fırlatabilen “3 adet denizaltı” mevcut!..

Dahası... “En gelişmiş ve en tehlikeli kitle imha silahları” olan “nötron” bombaları, “hidrojen” bombaları, “fosfor” bombaları, “kimyasal ve biyolojik silah”lar, halen İsrail depolarında!..

Bütün bunlara rağmen, ABD ve İngiltere korumasındaki İsrail; “nükleer silahların yasaklanmasını” öngören kararların hiçbirine, hâlâ imza atmış değil!..

GÜÇLERİ MÜSLÜMANA YETİYOR

Uzun lâfın kısası;

Orada, “barışçıl” amaçlarla değil, “savaşçıl” amaçla kurulmuş ve habire “bomba” üreten “Dimona” adlı bir üs var!..

O üssün, nasıl bir “cinayet üssü” olduğunu Filistin ve Lübnan’da gördük!..

Ama, BM ve UAEK hâlâ görmüyor!.. Görse de, İsrail’e karşı aciz!.. Hayır, aciz de değil, BM’nin gücü, sadece ve sadece “Müslüman”a yetiyor!..

Hele söyleyin bana;

“Halkı Müslüman ülkeler” dışında, “kılına dokunulan” bir ülke var mı?!?

Bu bir “Oros-Bush’luk” değilse, nedir?..


Nehirlerimiz petrol fışkırıyor!

Görüyorsunuz değil mi?.. Siz de, bir zamanlar Demirel’in dediği gibi; “Petrol vardı da, biz mi içtik?” diyorsunuz, değil mi?.. Ama gülmeyin; “nehir”lerimiz ve civarından, gerçekten de “petrol” fışkırıyor!..

Geçenlerde, Tokat’tan bir okurum aradı, “ne olur” dedi; “Çevre ve Orman Bakanı’na şu çığlığımı bir duyuruver de, bir an önce tedbir alsın!”

Okurumun “tedbir alınmasını” istediği olay, “Yeşilırmak Nehri” ile onu besleyen “çay” ve “dere”lerden akan “naylon poşet”ler ve “pet şişe”ler ve “plastik bidon”lardı.

Okurum; “Manzarayı görünce kan beynime sıçradı” dedi...

“Belediye”leri uyarmış ama, sonuç alamamış!..

“Bu plastik ve naylonlar” dedi; “Petrol atığından yapılır ve yüzyıllar geçse de çürümez!.. Yeşilırmak ve çevresinde iğrenç bir görüntü oluşturmalarından vazgeçtim; bunlar toprağı da zehirler, suyu da!.. Ne olur; Çevre ve Orman Bakanı bu işe bir el atsın!”

Nasıl, dediğim doğru muymuş?.. İşte gördünüz; “toprak”larımızdan pek “petrol” çıkmıyor ama, nehirlerimiz ve civarından petrol, işte böyle fışkırıyor!.. “Naylon ve poşet” olarak fışkırıyor, “pet şişe” ve “plastik bidon” olarak fışkırıyor!..

Umarım; Sayın Veysel Eroğlu, bu işe bir el atar!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi