Hak etse dahi kapatılmamalı!

Hak etse dahi kapatılmamalı!

Bilhassa Hükümet kanadından gelen mesajlar, "Yoksa amaç BDP'yi kapatmak mı" sorusunu akıllara getirdi.
Bu vesileyle bir noktanın altını çizmek gerekiyor: Şimdiye kadar birçok Kürt partisi kuruldu ve kapatıldı. Hepsinin gerekçesinde PKK'nın uzantısı olduğu suçlaması vardı.
Evet, elbette PKK'nın uzantısıydılar.
Ancak böyle bir bağın olmadığını iddia ediyorlardı.
En fazla söyledikleri... "Terörü niye lanetlemiyorsunuz" diye üzerlerine gelindiğinde... "Böyle bir şey yapamayız, çünkü bizim kitlemizle PKK'nın kitlesi aynı..." demekti...
HEP, DEP, HADEP, DTP gibi Kürt partilerinin kapatılması doğru olmadı.
Manzara ortada: Partiler kapatıldı ama hareket durmadı.
Yani değişen bir şey olmadı. Hatta Kürt halkının önemli bir bölümü bu işe çok kızdı, sisteme karşı daha da bilendi.
Sonuçta hem PKK savaşa devam etti, hem de yeni partiler kuruldu.
***
Hiç kuşku yok ki bugün faaliyette olan BDP de, PKK'nın uzantısı. Milletvekillerinin ve diğer siyasetçilerinin varlığı, Abdullah Öcalan ile Kandil'deki komutanların iki dudağı arasında.
Ancak BDP'yi kapatmak büyük hata olur. Çünkü amaç Kürt ulusalcı hareketini dışlamak değil, kucaklamak olmalı: Hele Bülent Arınç, "Kürtlerin haklarını vereceğiz" dedikten sonra!
Bu süreçte BDP legal bir örgütlenme olarak kalmalı. Başta Yeni Anayasa olmak üzere Meclis'teki tüm çalışmalara katılmalı.
Bugün Türk entelektüelleri arasında, "PKK'nın KCK'laşmasını hedeflemeliyiz" diyenler var. (Stalinci KCK Sözleşmesini okuyan makul bir insan, böyle bir laf edemez.) Yanlış bir fikir... PKK silahı bırakıp BDP'nin içinde siyaset yapmalı.
***
Şimdi gelelim işin hukuki boyutuna...
Bildiğiniz gibi Avrupa Birliği üyeleri ve diğer birçok ülke, parti kapatma konusunda, Venedik Komisyonu'nun ilkelerinden yararlanıyor.
Özetle ifade edersek, bizim tartıştığımız konuda... "Şiddeti benimseyen veya destekleyen partileri kapatmak demokrasiye aykırı değildir" diyor Venedik Komisyonu. (Dikkat ederseniz Komisyon, "Ayrılıkçı partileri bile kapatmayın" demekte.) Geçerken bir not: Geçen yılki kısmi Anayasa değişikliği için çalışmalar sürerken Başbakan Erdoğan'a... "Niye Venedik Komisyonu'nun ilkelerini kullanmıyorsunuz da, parti kapatmayı Meclis'in iradesine bağlıyorsunuz" diye sormuştum...
Özetle, o ilkelerin yüksek yargı bürokrasisine engel olamayacağına... Kapatmayı kafaya koymuşlarsa, işi kılıfına uydurup sağdan soldan bir şiddet bağlantısı bulacaklarını söylemişti atv ekranlarında...
***
Velhasıl bizim asıl meselemiz "şiddet"...
BDP öncesinde kurulan Kürt partileri, PKK şiddetini kınamadı ama açıkça desteklemedi de... Yine de kapatıldılar.
Buna karşılık BDP'liler, Haziran 2011 genel seçimleri öncesinden başlayarak, yakın tarihlere kadar şiddeti savundu. Leyla Zana halktan "gerilla için oy" istedi. Hükümet, "görürsünüz gününüzü" denilerek şiddet ne kelime düpedüz savaşla, hem de halk savaşıyla tehdit edildi.
En makul, en barış yanlısı bildiğimiz BDP'liler bile şiddete destek verdi. Bütün bunlar açık açık yapıldı. Tehditler TV ekranlarından savruldu.
***
Ben hukukçu değilim. Ancak bir yana Venedik Komisyonu ilkelerini... Diğer yana BDP'lilerin yaptıklarını ve söylediklerini koyunca... Kürt partileri içinde kapatılmayı en çok hak edenin BDP olduğunu düşünüyorum. Çünkü BDP, diğerlerinden farklı olarak, PKK şiddetine apaçık destek verdi.
Peki, kapatılsın mı? Hayır! Asla! BDP faaliyetini sürdürmeli. Legal siyaset olmadan barış da olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi