Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Başka inançtan olmak, vicdanlı ve özgürlükten yana olmaya engel değildir

Başka inançtan olmak, vicdanlı ve özgürlükten yana olmaya engel değildir

İnançlarına göre örtünme gereğini daha bir dikkatle yerine getirmeye çalışan ve medyada, akademik ve diğer sosyal faaliyetler alanında bu özellikleriyle göze çarpan hanımlar giderek artıyor.. Onları şöyle bir çırpıda hatırlayacak olursak, Merve Kavakçı, Sibel Eraslan, Fatma Bostan-ünsal, Yıldız Ramazanoğlu, Fatma K. Barbarosoğlu, Cihan Aktaş, Ayşe Böhürler, özlem Albayrak, Nihal B. Karaca, Alev Erkilet ve daha niceleri.. Her ne kadar henüz az iseler de, beyin güçleri açısından, yüzlercesini yüze katlıyorlar.. Ne var ki, onların sadece örtünme konusunda şekillendiğini sananlar hiç de az değil.. çünkü, onların kafalarının içi örtülü.. Hicablı/ mestûre hanımların ise, bugün en fazla acı çektikleri alanla daha fazla meşgul olmaları da tabiîdir. Kalb sancısıyla kıvranan kişi, tırnak batmasıyla ne kadar meşgul olabilir?
Yıldız Ramazanoğlu, 14 Haziran günlü yazısında, yargıçlara, ’ne gibi bir soylu açıklamalarının olduğunu’ soruyor ve (özetle) şöyle diyordu:
’Kahire’de Ezher üniversitesine gidiyorsunuz özgürce istedikleri gibi giyinmiş kızlar kol kola çıkıyor kapıdan. Kuala-Lumpur bu güzelliği hak ediyor. Moskova’da, Paris’te, Berlin’de Durban’da, Boston, Toronto, Hartum, Almatı, Bombay ve Cibuti’de kimsenin elbisesine karışan, Müslüman öğrencilere bu yönde baskı yapan yok. (…) Türkiye halkını bu uzlaşı ve teamülden koparıp ıssız adada tutmaya çalışmanın, insanların içini karartıp ikiye dörde sekize ve sonsuza kadar bölmenin, binbir çeşit öteki’ye ayırmanın bir nedeni olmalı. (…) İşte o bilmediğimiz şeyin artık açıklanmasını istiyoruz. (….) Türkiye neden suçludur. Türk halkı neden içten içe kesintisiz şiddete ve türlü çeşit cezalara maruz kalmak zorundadır. Hangi suçlarından dolayı gençlerin barışı ve çoğulcu bir atmosferi solumaları yasaklanmakta.
Bu kesintisiz şiddet altında nasıl sağlam onurlu, özgüvenli gençler yetişir? Başörtüsü yasağını sindirmek zorunda bırakılan farklı eğilimlerden gençler de ağır travma altında.(…) Tam da itiraz etme, sorgulama yaşındayken başeğmiş, yenilmiş yetişkinlerin zincirine eklenmekteler. Gözlemlediğim kadarıyla neden dışarıda bırakıldığını bilen, direnen, bedel ödeyen gençlerden daha fazla örselenmekte kimlikleri bu yüzden. Ruhlarındaki yapısal deformasyon az görünür ama daha derin ve geniş bir yaraya işaret etmekte. (…) Yine de söyleyeyim. Kimse bulunduğu yerden kıpırdamadı bile. Kaba güç ince bir işleyişe olan ihtiyacı daha da artırıyor. Kalb güçlenerek çıkıyor. İnsanlar özgürlüklerine, inançlarına, değerlerine, uğruna yaşamaya kaybetmeye, vermeye değer olan şeylere daha sıkı bağlanıyor.
Başörtülü kızlar tamam hüzünlüler ama yine de şenler. Harlem’de Malcolm X Camii’nde bir grup gençten ne duydumsa o: ’Allah var! Problem yok!’(…)’
Cihan Aktaş ise,16 Haziran tarihli ve ‘Teşekkürü Hak Ettiniz Bay Yargıç!’ başlıklı yazısında (özetle) şöyle diyordu: ’.. Kültürel yoksulluklar maddi yoksulların hem sebebi hem sonucudur. Modernleşmeyi satıhta seyreden yaptırımlarla elde edeceğini uman bir zihniyet, kendi içinde paryalar oluşturmak suretiyle bir türlü modernleşememe sorununu aşacağını mı sanıyor.. (...) Van- 100. Yıl üniversitesi kampüsüne giderken halk otobüsünden indirilen bir genç kızın çığlığıyla karışıyor yasağın düzeni. (…) peruklu sınavların, ikna odalarının, yargıçlar oligarşisinin yeni önlemlerle korumaya çalıştığı köhnemiş bir sınıfsal tavır…
Kuralların hayatın gerisinde kaldığı, kesinleşmiş yargıların insan hayatından daha fazla önemsendiği topraklar.. (..)’
Ve, Cihan Aktaş’ın Van’dan aktardığı ve bütün ülkedeki durumu sembolize eden yürek parçalayıcı tablo karşısında, Cihan veya Yıldız hanımlarla aynı inanç çizgisinde olmasa ve hattâ inançsızlığını da ilân etse bile, bir Perihan Mağden’in 14 Haziran tarihli ve 'Türbanlı Kız, Kemalist Başöğretmen’e karşı!’ başlıklı yazısı da, vicdan sahibi ve özgürlük arayışı içindeki insanlar arası fıtrî dayanışmayı yansıtması açısından ilginç..
P. Mağden (özetle) şöyle diyor: ‘...Onca yıl süren mücadelenin ardından türbanlarını takarak üniversiteye gidebilme İnsanlık Hakkı’na kavuşmuş olan kızlarımız, geçen cuma günü de türbanlarını takarak gitmişlerdi üniversiteye. Van üniversitesi’ne. Kapıda kızlarımıza Yüce Anayasa Mahkememiz’in 2’ye 9 üye kararıyla alınmış kararı tebliğ edildi: ‘Yassah!’ çekildi!
Türbanlı Kızlardan Biri, ağlama krizine girdi. Arkadaşları koluna girip sakince, çayır çimen bir yere götürdüler. Kız hıçkıra hıçkıra ağlıyor. İnanılmaz bir haksızlığa maruz bırakılan kız çocuğu hıçkırıklarıyla.
Benim gözlerim yaşardı. Tüylerim diken diken oldu. Ağladım ağlayacağım.(…) Dayanamıyorum. (…)Arkadaşlarının kollarında ağlarken gözlerimi dolduran Türbanlı Kız’ı günlerce ve gecelerce düşünmeden edemez oldum.
Hayır! ‘Ben neden böyleyim?’ diye değil. (…) Bu Kemalistler niye böyle? Diye. (...) “Benim hissettiklerimi NASIL olur da onlar da hissetmezler?” (…) Türbanlı Kız bir Kimlik Savaşı vermiyor yalnızca. Bir şahsiyet Savaşı da veriyor. Kimliğini ararken şahsiyetini, benliğini inşa ediyor. Kemalist Başöğretmen’e karşı. Karşın. (…)
Türbanlı Kız, metafor olarak da, bir yeniyetme. çocukken şirindi: kıvırcık saçları, çilleri ve minnacık ayakları vardı. Yeniyetme haliyle, gitti başını bağladı!
Kemalist öğretmen, adı üstünde anne değil öğretmen, onun başörtüsüne tarlada, köyünde, evinde, arka bahçede ve muhtelif varoş semtlerinde kaldığı sürece karışmazdı. Başörtüsüyle tarla çapalayabilir, Kemalist Evler’e temizliğe gidebilirdi.. (…) AMA bu Türbanlı Yeniyetme dikleniyor. Bir kimlik, kişilik mücadelesi veriyor. Kemalist öğretmen’in lisesine, üniversitesine devam ediyor. SINIF ATLADI! Eğitimsel olarak da.
ADAY! Bu Toplum’da çok daha iyi yerlere adaylığını koymakla kalmadı; çankaya’ya kadar sızdı. (…)Kemalist Başöğretmen yeniyetmenin bu isyankârlığını ‘iğrenç’ buluyor. “İslâm’da örtünme farz değildir” gibi hocalamalarla İslâm’da neyin yapılası olduğunu da Türbanlı Yeniyetme Kız’a O öğretsin istiyor.
Atatürk’ün karatahtaya Latin alfabesini yazarken meşhur resmi vardır ya. Yalçınkaya da, Sezer de, Kanadoğlu da, Mümtaz Soysal da, İlhan Selçuk da, Tuncay özkan da, Ergenekon çetesi de, Doğu Silahçıoğlu da, Şener Eruygur da, Yaşar Büyükanıt da, Yaşar Nuri de DüŞLERİNDE kendini o karatahtanın başında, yeniyetmelerden oluşan bir ulusa (çocukken iyilerdi: itaatkâr, uysal, şirinlerdi) ders verirken görüyor.
Ders Almayan çocuklar’a NE YAPMALI peki?
İşte hepsinin, bugünlerdeki temel derdi! (…)kişilik+kimlik savaşı veren bu baş belalarıyla NASIL başedilmeli? Ne yazmaları gerekiyor karatahtaya Latin harfleriyle?: “SUS! OTUR!”
*Evet, bu aklî, hissî ve vicdanî tepki birliği, geleceğimizi ışıklandırabilir.. Gerçekten insan olmanın gereği de, bu.. Yasakcılar, daha bir dinozorlaşıyor ve daha da yalnızlaşacaklar...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi