Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Madem PKK’ya sızmak suçtur, o halde MİT’i lâgvedin!

Madem PKK’ya sızmak suçtur, o halde MİT’i lâgvedin!

İlk olarak, rahmetli Erbakan Hoca’dan, yanılmıyorsam 2001 yılında dinlemiştim... O günlerde; “Tanrı’nın Elini Kıyamete Zorlamak” adlı kitap, henüz “Türkçe”ye çevrilmemişti...

Erbakan Hoca, bir “ABD ziyareti”nden dönüşte; benim de aralarında bulunduğum birkaç gazeteci arkadaşı davet etmiş, hem “yemek” yemiş, hem de “gezi”si ve bu “kitap”la ilgili bilgiler vermişti.

Ama, “kitap”tan daha çok; kitabın yazarı Grace Halsell’in; bu kitabı yazmak için hangi “metod”ları kullandığını, hangi “kılık”lara girdiğini anlatmıştı...

O gün öğrenmiştim ki;

ABD’li yazar Grace Halsell, daha sonra Türkçeye de çevrilen “Tanrı’nın Elini Kıyamete Zorlamak” adlı kitabını yazabilmek için, “Hıristiyan-Yahudi karışımı bir din anlayışı”na sahip “Neo-Con”ların arasına “sızmış!”

Ama nasıl?..

Sadece, edindiği “bilgi”lerle, öğrendiği “dini ritüeller”le değil, “derisinin altı”na ilâçlar zerkettirip, “ten rengi”ni bile değiştirerek!..

Sizin anlayacağınız;

“Neo-Con’ların arasına sızabilmek” ve elbette orada “tutunabilmek” için, her kılığa girmiş, her boyaya boyanmış!..

Öyle ya;

“Onlardan biri” gibi görünmez, “onlardan biri” gibi yaşamaz da “falso” verirse; hem “araştırma”sını yapamaz, hem de “Aramızda casus var” denilip, anında “infaz” edilir veya en iyimser tahminle “dışarı” atılır.

GÖREVİ, ÖRGÜTE SIZMAK!

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in, hem de “şüpheli” sıfatıyla “ifade”ye çağrılması, merhum Erbakan Hoca’nın, Grace Halsell’le ilgili anlattıklarını getirdi aklıma...

Grace Halsell, eğer “30 milyon üyesi” bulunan “Yeniden Hıristiyanlık Tarikatı”nın içine sızıp, orada “6 yıl” kalmasaydı, acaba bu kitabı yazabilir miydi?..

Elbette yazamazdı!..

Biz de; “Armagedon” adlı bir “dünya savaşı”nın tezgâhlandığını öğrenemezdik.

Öyle ya; bir “kişi” veya “grup” ya da “tarikat” veya “örgüt” hakkında “kitap” veya “rapor” yazabilmek için, herhalde “masa başında” oturmak yetmez!..

Ya, ne yapacaksın?..

Gireceksin içlerine!..

Onlar gibi “yaşayacak”, onlar gibi “kıyafet” giyecek, onlar gibi “eylem” yapacaksın!.. Hâsılı kelâm, “onlardan biri” olacaksın ki, “iyot” gibi açığa çıkmayasın!..

Grace Halsell adlı Amerikalı “kadın gazeteci” de bunu yapmış işte...

“Forcing God’s Hand” yani “Tanrı’nın Elini Kıyamete Zorlamak” adlı kitabını yazabilmek için, “ten rengi”ni bile değiştirip, tam 6 yıl boyunca “Neo-Con’lar gibi” yaşamış!..

O halde;

“MİT’çilere bu saldırı” niye?..

Öyle ya;

MİT’in görevi, PKK veya KCK’nın içine “sızmak” değil mi?..

Elbette sızacak, elbette “onlardan biri” gibi davranacak ve elbette, herhangi bir eylemde, “ön saflarda” yer alacak!..

Zaten, “işi” bu, değil mi?..

Ne yapsınlar yani;

Herhangi bir “protesto gösterisi”nde yer almayıp da, kendilerini “afişe” mi etsinler?.. Onların “görev”leri; ne pahasına olursa olsun, “deşifre” olmadan “örgüt içinde” kalıp, “örgütün kafa adamları”nı, “bağlantı”larını veya “finans kaynakları”nı tespit etmek!..

Evet, “istihbarat” toplamak!..

Zaten, adı da Milli İstihbarat Teşkilatı değil mi?.. Bu adamlar, “istihbarat” toplamak için orada değiller mi?..

Ne yani;

“Terör örgütü” hakkında “istihbarat” toplamayıp da; JİTEM’in veya “cuntacı askerler”in yaptığı gibi insanlar hakkında “fişleme” listeleri hazırlayıp, “andıç”lar mı düzenleselerdi?..

Eğer ortada bir “suç” varsa, bu suç; “Hakan Fidan, Emre Taner ve Afet Güneş’in suçu” değil, “devletin suçu”dur!..

“MİT’in görevi” eğer “suç” sayılıyorsa, yapılması gereken tek şey, “MİT’i lâğvetmek”tir!..

“MİT lâğvedilmediği” sürece; MİT’in “casus”ları, MİT’in “ajan”ları, bu suçu(!) işlemeye devam edeceklerdir!..

Çünkü, onların görevi;

“Örgüte sızmak” ve eğer mümkünse, “örgütü çökertmek”tir!.. Ama, bunu yapmak için, “içlerinde kalmaları” şarttır!..

Bazen “gizli” olarak, bazen de onlarla “masa”ya oturup, “pazarlık” yaparak!..

DARBE YAPMAK, GÖREV DEĞİL Kİ!

Peki, bütün bu “görev”ler, “MİT’in kuruluş gerekçeleri” arasında yer alıyorken, İmralı’da veya Oslo’da yapılan görüşmeler, niye “soruşturma” konusu oldu?..

Türkiye, son 2 gündür bu soruya cevap arıyor... Dün de yazdığım gibi; CHP ve BDP kurmayları; olayı “İlker Başbuğ örneği” ile izah etmeye çalışıyorlar.

Diyorlar ki;

“Genelkurmay Başkanı’nın görevleri arasında, madem ki darbeye teşebbüs yoktur ve madem ki göreviyle ilgili bir konu olmadığı için özel yetkili savcı tarafından ifadesi alınmıştır, o halde MİT mensupları da; görevlerinin dışına çıktıkları için özel yetkili savcı tarafından sorgulanmalıdır!”

İşte bu söylem; “elma”larla “armut”ları birbirine karıştıran bir söylemdir.

Bir Genelkurmay Başkanı’nın “darbeye teşebbüs” etmek gibi bir “görev”i elbette yoktur...

Dolayısıyla;

“Görev sınırı”nın dışına çıkmıştır!..

Peki, MİT; “görev sınırı”nın dışına mı çıkmıştır ki, onları “özel yetkili savcı” soruştursun?..

Biraz önce söyledik işte;

MİT’in, İmralı’da Abdullah Öcalan, Oslo’da Sabri Ok ile görüşmesi, zaten “görev”leri arasındadır!..

12-13 Mayıs 2011’de Oslo’da yapılan “pazarlık” notlarının veya “mutabakat metni”nin “deşifre” edilmiş olmasıyla elde edilen bilgiler, “MİT’in suçlanması” için yeterli sebep değildir!..

Bu, “istihbaratın doğası”nda vardır... Karşı tarafı “ikna” edebilmek için, elbette “yem”ler atılacak, elbette eldeki bütün “koz”lar kullanılacaktır!..

Orada “söz”ler verilmiş, “mutabakat”a varılmış olması, bunların “hemen olacağı” şeklinde yorumlanamaz!..

Kaldı ki; bunların hayata geçirilebilmesi için, her iki tarafın da, verilen “söz”lere “riayet” etmesi şarttır.

Peki, PKK veya KCK, sözlerinde durmuşlar mıdır?..

Sözlerinde durmadıkları gibi, üstüne üstlük bu görüşmeyi “deşifre” etmişler ve böylece, süreci kendileri baltalamışlardır!..

O halde, o görüşme “yapılmamış” sayılır... Dolayısıyla, ortada “suç” yoktur!..

BAŞSAVCI’NIN HABERİ YOK?

Bu “görüşme”den yola çıkılarak;

Hakan Fidan, Emre Taner ve Afet Güneş hakkında “soruşturma” başlatılmış olması da, ayrıca irdelenmesi gereken bir olaydır!..

Öyle ya;

Önceki gece geç saatlerde ajanslara düşen haberlerde; özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya’nın hem de diğer savcı Bilal Bayraktar yurtdışında iken, MİT mensuplarını “şüpheli” sıfatıyla “ifade” vermeye çağırdığı bildirilmiş ama “haberler” üzerine görüşü sorulan Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı haberleri yalanlayıp aynen şöyle demiştir:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda görevli savcılar böyle bir talepte bulunmuş olsaydı ve böyle bir soruşturma başlatmış olsalardı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak bana haber verirlerdi. Haber vermedikleri için adı geçen kişilerin çağrıldıkları yönündeki bilgi doğru değildir. Böyle bir davet doğru olsaydı mutlak benim haberim olurdu. Bu olayı ilk kez sizden duyuyorum.”

Bu arada, Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen ise, konunun doğru olup olmadığı yönündeki sorulara, “Öyle bir şey yok” şeklinde cevap vermiştir.

Peki, “Başsavcı” ve “Vekili” böyle derken, bu iş nereden çıktı?..

Ortada, Çolakkadı ve Seçen’i de aşan, onların da üstünde bir “irade” mi vardır ki, onlara rağmen “ifade çağrısı” yapıldı?..

OLGU BAŞKA, ALGI BAŞKA!

Gerçi, Fikret Seçen, daha sonra bu çağrıyı doğruladı ama, insan ister istemez soruyor: “Daha öncesinde neler oldu?”

Şahsen ben; “yargı” veya “devlet” içinde bir “derin kavga” olduğunu düşünmek istemiyorum...

Ama, “olgu”lardan ziyade “algı”lara bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Kamuoyundaki “algı” şudur:

“MİT üzerinden Hükümet’e yönelik bir operasyon yapılmak isteniyor!”

Mu acaba?..

Dün, Ankara ve İstanbul “toz-duman”dı!.. Söylentiler havada dolaştı... Hakan Fidan’ın uçak bileti alıp, İstanbul’a geldiği, daha sonra da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün daveti üzerine tekrar Ankara’ya gittiği, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile, olayın “hukuksal boyutu”nu konuştuğu haberleri havalarda uçuştu.

Son gelen haber ise şuydu:

“MİT Müsteşarlığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı yazarak; söz konusu iddiaların görev suçu kapsamına girdiğini, bunu soruşturmak için de Başbakanlık’tan izin alınması gerektiğini bildirdi... Başsavcılık, MİT’in bu talebini incelemeye aldı.”

Evet, dün, son gelen haber buydu... Anlaşılacağı üzere; MİT mensupları dün “ifade” vermediler... Dahası; dosyanın Ankara’ya gönderilmesini istediler...

Öyle ya; CHP’li Tanju Özcan’ın “suç duyurusu” üzerine Ankara’da başlatılan bir “soruşturma” zaten var!..

Anlaşılan o ki;

Bu olayı, bir süre daha tartışacağız!..

Ama şunu çok iyi bilmemiz gerekir: “MİT, polis ve asker”leri, eğer yaptıkları “görev”lerden dolayı suçlamaya kalkarsak, bu kurumlarda çalışan insanların “moral”lerini bozar ve oralarda “çalıştıracak insan” bulamayız!.. Bu da, “illegal örgütler”in ekmeğine yağ sürer!..

Herhalde;

En çok da, İsrail’i sevindirir!..


Dürüst olan, korkmaz!

Ben, bir “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak, hep şuna inanmışımdır: “Doğru” olursan, “dürüst” olursan, “yamuk işler” yapmazsan, hiç kimseden korkma!.. Ama, “illegaliteye meyilli” isen, “kaçak-göçek işler” çeviriyorsan; “mandepsi”ye de basarsın, “yönlendirilmeye” de açık olursun!..

“28 Şubat Süreci”nde çok yaşadık bunları... Ali Kalkancı gibi “sahte ve kiralık şeyh”ler ayarlayıp, onun koynuna Emire’leri ve Fadime’leri soktular!.. Müslüm Gündüz’leri, “yumuşak karın”larından yakalayıp, evire-çevire kullandılar... Elbette, bütün bunları “derin devlet” yaptı...

Onlar üzerinden de, “Müslüman”lara olmadık “zulüm”ler, olmadık “işkence”ler yaptılar!.. “Kumpas”lar kurdular, “iftira”lar attılar!..

Peki, sorarım size; “sağlam” duran, “dik” duran insanlara bir şey yapabildiler mi?.. Evet, “travma” yaşattılar, “istikbal”lerini katlettiler ama “iman”larını yok edebildiler mi?..

O günlerde;

“Cuntacı askerler” ve onların “işbirlikçi”lerine alkış tutanların, bugün “PKK’ya sızan MİT mensupları” için tepki göstermeye hakları var mıdır?..

PKK, adı üstünde “illegal” bir örgüt ve “cinayet” işlemeye de teşne!..

Yani, içlerine “MİT sızmasa” da cinayet işleyecekler!..

MİT, belki “daha büyük bir katliamı engellemek” için içlerindeyse, buna “suç” denilebilir mi?..

Sözün özü: Eğer “dürüst” isen, eğer “alengirli” işlerin yoksa; içine, değil MİT, “şeytan” bile sızsa, sana bir şey yapamaz!..

Sızmalardan “omurgasız”lar ve “seyyar kıbleli”ler korksun!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi