Ayhan Demir

Ayhan Demir

Doğu Türkistan neyimiz olur?

Doğu Türkistan neyimiz olur?

1949 yılından beri Kızıl Çin işgali altında bulunan ve 1955 yılında sözde ‘Özerk Bölge’ statüsü verilen Doğu Türkistan, yıllardır devam eden özgürlük mücadelesine rağmen, dünyaya sesini duyuramamış bir coğrafya. Kızıl Çin, yüzyıllardır taşıdığı ismin aksine, Doğu Türkistan topraklarını “Yeni kazanılmış topraklar” anlamına gelen “Sincan” olarak adlandırıyor.

Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası’na göre; ülkede yaşayan bütün milletler, inanç ve ibadet özgürlüğüne sahipler. Ne var ki, 35 milyon civarındaki Müslüman Uygur Türkü, büyük insan hakları ihlallerine maruz bırakılıyor.

Kızıl Çin, özellikle 11 Eylül 2001’de yaşananları fırsat bilerek, ülkede yaşayan farklı etnik gruplar üzerindeki sistemli sindirme ve asimilasyon politikasını daha da arttırdı. Çin yönetimi, bu tarihten beri, Uygur Türklerine yönelik “Doğu Türkistan Teröristleri” ifadesini kullanıyor.

Kızıl Çin yönetimi, Türkiye’den bu ülkeye yapılan her üst düzey ziyaret öncesinde ve sonrasında, Uygur halkına yönelik yeni bir baskı ve şiddet hareketine girişiyor. Hatırlayacaksınız, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Haziran 2009’daki Doğu Türkistan ziyaretinin ardından, 5 Temmuz’da Urumçi katliamına imza atmıştı. Yine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Ekim 2010’daki Çin ziyareti öncesinde dört Uygur Müslüman, Urumçi’de idam edilmişti.

Doğu Türkistanlı Müslümanlar, örf, adet ve geleneklerini özgürce yaşayamıyor, ibadetlerini yerine getiremiyorlar. Dini eğitim aldıkları, ibadet ettikleri, hatta dinlerinden bahsettikleri için hapse atılıyor ve işkence görüyorlar. Şayet devlet memuruysalar, işten atılıyorlar.

Uygur Müslümanlarına yönelik, inanç ve ibadet kısıtlanmasına dair örneklerden bir tanesi, 2005 yılı Ağustos ayında yaşanmıştı. Eminan Momkisi isimli öğretmenin evinde Kur’an-ı Kerim dersi alan, 7-20 yaşları arasındaki 37 öğrenci, Çin polisinin baskınına maruz kaldılar. Baskın neticesinde Bayan Momkisi tutuklanırken, çocuklar 7-10 bin yen (863 ila bin 233 dolar) kefalet ücreti karşılığında ailelerine iade edildiler. Verilen cezaların delilleri ise, 23 adet Kur’an-ı Kerim, 56 adet Elifba ve diğer ibadet malzemeleri.

Doğu Türkistanlı Müslümanlar, en temel insan haklarından biri olan yeterli eğitim alma imkânından da mahrum bırakılıyorlar. Okul müfredatlarında hiçbir dini bilgiye yer verilmeyen, dini eğitim veren hiçbir resmi kurum bulunmayan, pek çok muhbirin kol gezdiği ve insanların birbirlerini ele vermeye zorlandığı bu ülkede, bir babanın çocuğuna dini nasihatte bulunması, evde Kur’an eğitimi verilmesi kadar ciddi bir suç olarak kabul ediliyor.

Doğu Türkistan’da herkesin camiye gitmesi de yasak. Son dönemde, cami girişlerine şu ifade asılıyor: “Aşağıdaki kişilerin mescide girip dini faaliyette bulunmaları yasaktır: Partiye girmeye namzet öğrenciler, devlet memurları, işçiler ile emekliler ve izne ayrılmış olanlar, 18 yaş altındakiler, kent yöneticileri ve memurları, kadınlar...”

Kızıl Çin yönetimi, Doğu Türkistan Müslümanlarının siyasi görüşlerini ifade etmesine de müsaade edilmiyor. Siyasi görüşünü ifade eden Uygurlar, hiçbir delil gösterilmeksizin terörist damgası vurularak tutuklanıyor ve çeşitli işkencelere maruz bırakılıyorlar.

Doğu Türkistan’da, altın, gümüş, petrol, doğalgaz ve kömür başta olmak üzere 118 çeşit maden rezervi bulunuyor. Çin’in enerji üretiminin neredeyse 1/3’ü buradan karşılanıyor. Buna rağmen, demografik yapıyı değiştirmek amacıyla bölgeye sonradan yerleştirilen Çinliler ile Müslümanların imkânları arasında büyük bir uçurum var. Uygurlar arasındaki işsizlik oranı yüzde 20’ler seviyesinde. Doğu Türkistanlılar, bu halleriyle, zengin ülkenin fakir köleleri konumundalar.

Çin’in, 1964-1997 yılları arasında Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği, 11’i yeraltında olmak üzere toplam 46 nükleer denemesi bu toprakları tam bir nükleer çöplüğe dönüştürdü.

Doğu Türkistan’da bu zulümler yaşanırken, ne yazık ki, hiç kimse Kızıl Çin’den hesap sorma lüzumu hissetmiyor. Dilimizde bile yer edinen ‘Çin işkencesinden’ fazlasıyla nasiplenen Uygur Türkleri, bugüne kadar, hiçbir destekçisinden hak ettiği desteği alamadı. Doğu Türkistan, 2008 Olimpiyatları vesilesiyle geniş bir kamuoyu oluşturan, Tibet kadar bile gündeme gelemedi.

Uygurların Annesi olarak kabul edilen Rabia Kadir’in, 2006 ve 2007 yıllarında, Türkiye’ye gelmek için yaptığı vize başvurusunun reddedilmiş olması, bu hakikatin en acı örneklerinden bir tanesidir.

Öyle anlaşılıyor ki, Batılılar, sadece fabrikalarını değil, kan ve gözyaşını da Çin’e taşımışlar. Doğu Türkistan’da yaşananlar, Avrupa Birliği ve Amerika’nın, tam bir Çin malı olduğunu işaret ediyor. Ne Kopenhag Kriterleri, ne de AB uyum yasaları, Çin malı zulme hiçbir atıfta bulunmuyor. Fakat artık şu soruya bir cevap bulmak zorundayız: Doğu Türkistan neyimiz olur?




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Demir Arşivi