CHP'nin kimlik travması..

CHP'nin kimlik travması..

Durum netlik kazandı. Deniz Baykal, “Sosyalist Enternasyonal” toplantısına katılmayı göze alamadı.

Böylece CHP'nin otuz iki yıllık Enternasyonal üyeliği resmen değilse bile fiili olarak son buldu.

CHP'nin üçüncü lideri Bülent Ecevit'in partideki son izi de bu kararla silindi, sen sağ ben selamet.

çünkü CHP'yi “devlet partisi” görünümünden çıkartarak 'sosyal demokrasi' kulvarına sokan, sonra da Sosyalist Enternasyonal üyeliğiyle Avrupa solu'yla buluşturan Ecevit idi.

Güle oynaya Sosyalist Enternasyonal'e koşan CHP şimdi yaka paça atılma durumuyla yüz yüze.

Ne acı değil mi?

CHP'nin toplantıya katılmama kararını, 1930'lara, 1940'lara denk düşen “statükocu/muhafazakar” kimliğine geri dönüşü olarak yorumlayabiliriz.

Demokratik Sol Parti'nin ise Sosyalist Enternasyonal'e üyelik gibi bir gündemi bulunmuyor.

DSP'liler zaten Zeki Sezer-Rahşan Ecevit sürtüşmesiyle meşguller bu ara..

O halde Sosyalist Enternasyonal'de CHP'den boşalan koltuğa AK Parti oturabilir mi?

AK Parti'nin 'toplumsal değerler' bazında 'muhafazakar' olmasına karşın icraatlarıyla 'sosyal demokrat özellikler' taşıdığı öteden beri dile getiriliyor.

Hem Türkiye'de hem Sosyalist Enternasyonal içinde AK Parti'nin CHP'den daha sosyal demokrat olduğunu dile getirenler çok.

Hatta bırakın sosyal demokratlığı, CHP'nin demokratlığı bile tartışılıyor.

Bu yüzden Avrupalı sosyal demokratlar AK Parti'yi Sosyalist Enternasyonal'e üye olmaya davet etmişlerdi.

Başbakan Erdoğan tekliflere “CHP'yi çıkarın gelelim. Onunla bir arada olunmaz” şeklinde karşılık vermişti.

Zülfi Livaneli bile Baykal'la aynı apartmanda oturamıyorsa Erdoğan nasıl olsun ki!

Peki CHP Sosyalist Enternasyonal'den çekilirse yahut ihraç edilirse AK Parti üyelik başvurusunda bulunur mu?

Neden olmasın?

Tabii CHP de Avrupa Hıristiyan Demokratlar Kulübü'ne üyelik başvurusunda bulunabilir.

Gerçi Hıristiyan Demokratlar CHP'yi “yarı askeri otoriter bir rejim yanlısı” olmakla suçluyorlar, o da başka.

Yani CHP'nin Avrupa Birliği içinde kendine yer bulması çook zor.

Keşke Ortadoğu'da bir 'BAAS Kulübü' olsaymış..

CHP'nin yerel ve evrensel bağlamlarda ciddi bir 'kimlik travması' yaşadığı kanısı yaygın..

Buna göre CHP, ne 'sol', ne 'demokrat', ne de 'sosyal demokrat.'

Acaip bir şey.. Altı kaval, üstü şişhane.. Bundan iyi travma mı olur!


Hakkı abiyi fena kızdırdılar!

öyle şeyler söylüyorlar, öyle ipe sapa gelmez palavralar uyduruyorlar ki biraz vicdanı olan ateist bir insanı bile çileden çıkartıyorlar. 'İrtica' örneklerine ilişkin bazı haberler Radikal'den Hakkı Devrim'i bile fena halde ürkütmüş.

Geçen dizi oyuncuları Uğur Pektaş ve eşi Gamze özçelik'le ilgili bir haber, “Damat cumada yeni gelin pilajda” başlığıyla verilmişti. Haberde “80 kişinin katıldığı düğünlerinde içki servisi yapılmadığı da konuşulmuştu” ibaresi de yer almıştı. Sanki düğünde içki servisi yapmak laikliğin olmazsa olmaz şartları arasında! “İçki servisi yapılıyor mu yapılmıyor mu?” diye düğünlere gizli kamera sokmaya başlarlarsa ona da şaşırmamak gerekiyor.

AK Parti'ye muhalefet etmeyi din'e, dini hassasiyetlere, mütedeyyin insanlara muhalefete çeviren geri kalmış zihin yapısını gözler önüne seren sıradan bir örnek bu.

Hakkı Devrim'e “laik olmayan işte tam bu tavır” dedirten de bu zihniyet arkadaşlar! Siyaset amigoları “laikliğin tanıma ihtiyacı yok” demeye devam etsinler. Sizin yürüyüşünüzden, bakışınızdan, oturuşunuzdan bile ne irticalar çıkarırlar da ruhunuz duymaz.. Ne bulunmaz kargacık burgacık hint zekisidirler, siz bilmezsiniz!

Hakkı Abi, “Taksim'de Cumhuriyet Anıtı önünde çekilmiş kara çarşaflı kadın fotoğrafı. Veya topal leylekle ilgilenen Eyüplü imam haberi. Bu tür haber ve fotoğraflara hep karşı çıktım. Dün aynı rahatsızlığı, bir güzel kadının plajda çekilmiş fotoğrafını (Akşam'da) görünce duydum.” diye başlamış yazısına. Ve şöyle devam etmiş:

“Allah müstahakınızı versinden öte bir şey diyemem size. Laiklik diye diye size öğretebildiğimiz işte bu... Ben bunu, sizin analarınıza babalarınıza öğretme durumunda olanlar neslindenim. Asıl kabahatli biziz... Kürtlerin Kürtçe konuşmasını yasaklayarak; Laiklerin namaz kılan eşinden gocunmamasını yadırgayarak, bu zavallı durumlara biz düşürdük sizi.”

Hakkı Abi “b.ka batmışsınız, ben ne yapayım birader” demeye getirmiş..

Battıkları aşikar da, bari üzerimize sıçratmasalar..


Sadettin Saran'ın cesaretine alkış..

Bir “Truva”, bir “Cesur Yürek”, bir “Robin Hood”, bir “İskender”, yanı sıra “Fransız Devrimi”, “Amerikan iç savaşı”, “İrlanda sorunu”, “Ekim devrimi” vs. pek çok film. İzliyoruz, hoşumuza gidiyor. Niye kendi tarihimize ilişkin filmler çekemiyoruz diye üzülüyoruz tabii.

Milli Takım'ın Avrupa Kupası'nda sergilediği başarılı performansı sinemada da bekliyoruz. Nasıl biz, Amerikan, Fransız, İngiliz ve Alman sinemasına ait filmleri hayranlıkla izliyoruz. Türk sineması da dünya seyircisine hitap edecek kalitede filmler üretebilmeli. Devletin, özel sektörün sinemaya bakış açısını evrensel düzeyde genişletmesi gerekiyor ilkin. Biz ne yapıyoruz, Kemal Tahir'in bin bir güçlükle çekilen Yorgun Savaşçısı'nı filmlere konu olacak saçmalıkta ortadan kaldırıyoruz. İçinden yüzlerce film çıkacak Birinci Cihan Harbini geçtik, mazlum milletlere örnek olmuş Milli Mücadele'nin dört başı mamur bir filmini çekemedik daha. Son yıllarda tarihe karşı ilgi arttı, ancak bu ilgiyi besleyecek dönem filmleri ortada yok. Bu konuda da tabular var. Tarihçilerimiz dahi kendi tarihimizi “olması gereken” biçimde tartışamıyorlar. Neyse ki işadamı Sadettin Saran çanakkale Savaşı'nda neredeyse tamamı şehit düşen 57. Alay'ın öyküsünü büyük bir bütçeyle filme çekecekmiş. Mel Gibson ve Russell Crowe gibi dev aktörlere teklif götürülecekmiş.

Saran'ın çıkışı tarihi geçmişimize vurgu yapan işadamlarımıza da örnek olmalı. İyi güzel, para kazanıyorsunuz. Helalinden olduktan sonra Allah daha çok versin ama hiç değilse kazancınızın bir kısmını sanata, kültüre, sinemaya yatırsanız olmaz mı? Aynı sınıfa dahil olmak istediğiniz iş adamları kültüre de sanata da yatırım yapıyorlar. Sizin neyiniz eksik!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi