Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

İskilipli Âtıf Hoca’ya Dil Uzatan Kemalist İlahiyatçı

İskilipli Âtıf Hoca’ya Dil Uzatan Kemalist İlahiyatçı

Kemalist ilahiyatçıların en âdisi, en fitnekârı ve fâsığı yine hezeyan kusmuş. Kanlı Kemalist cumhuriyetin şarlatan ilahiyatçısı ve ajanı Y. Nuri denen teoloji papazı bu kez de İskilipli Âtıf Hoca’yı diline dolayarak, millete rağmen İngilizlerin telkiniyle ilân ettirilen Altı Ok cumhuriyetinin İstiklâl Mahkemelerince şehit edilen bu âlim hakkında iftiralar düzmüş yine: “Bu kişinin idam edilmesi şapka muhalefetinden değil, Kuva-yı Milliyye ve Millî Mücadele’ye karşı olmaktan ve vatan hainliğindendir...”

Sahte bir İslâm’ın sözcülüğünü yapan, içi dışı Protestan laikçi olan yılan dilli Y. Nuri, şehit İskilip Âtıf Hoca’yı gözden düşürme vazifesini üstüne almış olacak ki alçakça dil uzatıyor.

KEMALİST İLAHİYATÇILARIN EN MÜPTEZELİ

Şovmen ve sosyete ilahiyatçısı Y. Nuri adlı hayvan-ı natık, beslendiği ve rütbeler aldığı Kemalist güçlerin ideolojisi adına zırvalamak ve içindeki şenî pislikleri kusmak vazifesini yerine getiriyor.
Namussuzların en namussuzu, fâsıkların en fâsığı, şarlatanların en şarlatanı, belden aşağı bir mahlûk olan Y. Nuri’nin, İskilipli Âtıf Hoca için iftira dolu sözleri kullanırken, kirli ve fesat kalbi hiç mi titremedi? Allah’tan hiç korkmadı mı?

Bir Mason, bir Yahudi, bir Moskof ve bir Amerikan şeytanı bile onun yaptığını yapmaz, tarihi bu kadar çarpıtmaz ve yalan söylemez. Çünkü, bu düşmanların meselesi başkadır. Y. Nuri, bunlardan daha beter bir namussuz, bir akrep, bir psikopat. Dahası, ayarı bozuk dokolte kadınlarla dinî programlar yapmaktan, hâşâ huzurdan şehevî haz duyan bir kadınperest. Aynen Adnan Hoca gibi bir manyak, bir ruh hastası.

İskilipli Âtıf Hoca’ya uzattığı dil yılan zehirinden beter: “Bu İskilipli adlı kişi diri iken Damat Ferit Hükümeti faydalandı. Şimdi de ölüsünden İngiliz ve Damat Ferit yolunda olan gidenler faydalanmaktadır. Hedef açık. M. Kemal’i suçlu göstermek. Teal-i İslâm Cemiyeti’nin (ada bakın) varlığını kullanarak, İngiliz ve Yunan işgaline karşı çıkılmaması için çalışan, bu yolda hazırlattığı beyannameyi köylere dağıttırmaktan,Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nu tağyirden, Millî Mücadele’ye karşı çıkmaktan ve hayatı bir yığın kanuna aykırı faaliyet içinde olan İskilipli adlı kişinin birçok suçu tesbit edildiğinden hainlik suçlarıyla idam edilmiştir...”

MEZHEPSİZ, CÂMİSİZ VE CEMAATSIZ İLAHİYATÇILARIN EN ŞENÎSİ

Mezhepsiz, câmisiz ve cemaatsız Y. Nuri, kanunları ve fikirleri mazlum Müslüman kanlarıyla kirli Kemalist ideolojinin dünkü ve bugünkü şeflerine “and içmiş” olması gerek ki, tarihi bu kadar çarpıtabiliyor. “Teal-i İslâm Cemiyeti” ifadesini kullanırken “ada bakın” diyerek bu isimden rahatsız olduğunu ima ediyor Kemalist ideolojiden oluşan kanına dokundu galiba?

Ne varmış bu isimde? Teal-i İslâm: İslâm’ı yükseltme cemiyeti. 20. Asrın başındaki pozitivist Avrupa salgını karşısında böyle bir cemiyetin varlığı ve isminden daha normal ne olabilir?

Âtıf Hoca, Dönemin şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi’nin, İngilizlerin baskısı sonucu hazırlamak mecburiyetinde kaldığı beyannameyi imzalamadığına dair, uzmanların beyânlarına göre Türk Genelkurmay arşivleriyle İngiliz Arşivlerinde belgeler mevcut.

İngiliz kruvazörlerinin namluları Dolmabahçe Sarayı’na çevrilmiş, Sultan Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti de bu şart altında beyannameyi hazırlayıp dağıtmış. Meselemiz bu mevzuda, Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin ve Vahdettin’in siyasî pozisyonlarını tartışmak değildir.

Yer ile gök şahit ki, Türkiye ile İngiliz arşivlerindeki belgeler ifade ediyor ki, Anadolu’daki Kuvvacılara karşı hazırlanan bu beyannamenin İngilizlerin emriyle Yunan uçaklarıyla havadan dağıtılmasını duyan Âtıf Hoca, Tahirü’l Mevlevî namıyla bilinen Mehmet Tahir Olgun’la birlikte Şeyhülislâm M. Sabri’nin makamına gelerek “Bir şey duyduk doğru mu?” “Doğru” diyor Şeyhülislâm.

İSKİLİPLİ ÂTIF HOCA: “BEYANNAMEYİ İMZALAMADIĞINI, KUVA-YI MİLLİYE’YE KARŞI ÇIKMAK GÜNAHTIR, VEBALDİR...” DİYEREK TEKZİP YAYINLIYOR

Âtıf Hoca, M. Sabri Efendi ile yönetiminde beraber olduğu Teal-i İslâm Cemiyeti adına bu beyannamenin yayınlanmasına râzı olmadığını söyler. Bunun üzerine, 23 Teşrin-i evvel (Ekim 1920) tarihli ve 1034 sayılı Vakit Gazetesi’nde bu beyanname hakkında tekzip yayınlatır, “Kuvva-yı Milliyye karşı çıkmak günahtır, vebaldir ve doğru değildir diyerek mealen, yayınlanan beyanname ile yönetiminde bulunduğu Teal-i İslâm Cemiyeti’nin mensubu olarak alâkasının ve altında imzasını bulunmadığını, karşı çıktığını, ifade eder.

YUNAN İŞGALİNİ İLK KEZ TEAL-İ İSLÂM CEMİYETİ ADINA İSKİLİPLİ ÂTIF HOCA PROTESTO EDİYOR VE BEYANNAME YAYINLIYOR

Bu niyete sahip Âtıf Hoca ki, İzmir’in Yunan işgaline karşı ilk kez Teal-i İslâm Cemiyeti adına telin beyannamesi yayınlar, “vatan sathının her yerinde mücadele edilmesi için” çağrıda bulunur ki, Millî Mücedele’ye fikren ve fiilen karşı olmamış, en başta M. Kemal’in de bağlı olarak yemin ettiği Halife’ye ve hilafete bağlılığı esas almıştır.

Âtıf Hoca, 1900 ve 1920’li yıllar arasında bulunduğu çevresinin dürüst bir din âlimi olarak kendi vazifesiyle alâkalı bir insandır. Bir ilim derneği olan “Cemiyet-i Müderrisin” deki faaliyetinin yanında “Darül Hilafet-i Aliyye Medreselerinde müderris ve dersiammlık ve İbtidaî Dahil Medrese-i Umum Müdürlüğü ve müfettişliği yapmış bir âlimdir.

KEMALİSTLERİN TEOLOJİ AJANI Y. NURİ, ASILSIZ İTHAMLARDA BULUNUYOR

Kemalistlerin teoloji ajanı Y. Nuri’nin, “Atıf Hoca için “geçmişte bir yığın kanunsuzluk içinde bulunduğu...” ithamın aslı şudur: Âtıf Hoca, 1900’lı yılların ortalarında vazifesi ve gerçek ihtiyaçlar gereğince “Medreselerin eksikleri üzerine bir rapor” hazırlar ve Meşihat-ı İslâmiyye Dairesi”ne sunar. Köklü değişiklikler istediği içindir ki, Medrese çevresindeki bazı kişilerin menfaatine ters düşen bu rapor yüzünden Âtıf Hoca’yı Şeyhülislâm Celaleddin Efendi’ye şikayet ederler ve onun önce Bodrum, sonra Kırım’a görev sürgünü olarak gönderilmesini sağlarlar.

Mezhepsiz ve laikçi-protestan İslâm reformist taklitçisi Y. Nuri’nin, onun için “geçmişteki bazı kanunsuzluk içinde bulunduğu...” dediği hâdisenin ilk budur. İkincisi ise, Sebilürreşad’da yazdığı yazılarında İttihatçıların “din ve millet” ayrımı yapan politikalarını tenkit ettiği ve M. Şevket Paşa’nın öldürülmesinde rolü olabileceği ithamıyla Divan-ı Harbe verilir, Sinop, Çorum gibi yerlere sürgün edilir. Ayrıca vaaz vermesi yasaklanır. 1912-13 yılı arasındaki seçimde mebus aday olmasına rağmen, İttihatçılar, seçilme şansı çok yüksek olduğu için adaylığının kanunsuz olduğuna da dair karar çıkartırlar.
Mesele bundan ibarettir.

FİKRİ VE KALBİ BOZUK İLAHİYATÇININ SÖYLEDİKLERİ KÜLLİYEN YALAN

Fikri ve kalbi bozuk Y. Nuri zihniyet olarak önce İttihatçı, sonra Müslüman âlim ve hocaların kaatili Altı Ok cumhuriyetinin sulbünü taşıdığı içindir ki, muhterem âlim Âtıf Hoca’ya akıl almaz iftiralar atmayı kendine vazife edinmiş. Söylediklerinin hepsi yalan.

Âtıf Hoca, Millî Mücadele yıllarında işgal altındaki İstanbul’da medresede hem müdürlük, hem de müderrislik yapmaktadır. Bu şartlar altında İnönü gibi onlarca generalin, bürokratın, sivil münevveranın dahi gizli olarak ayrılabildiği, dahası açıktan intikalin yapılamadığı İstanbul ortamında Âtıf Hoca belki de bu halet-i ruhiyye içinde karar verememiş ve devam eden vazifesinin dünyasında kalmayı düşünmüştür.

Şüphesiz ki, Millî Mücadele’ye katılmış olması gönülden arzu edilirdi. Fakat tarihin yazgı ve cilvesi üstüne ahkam kesmek yanlıştır. Keza Millî Mücadele’ye katılan bir kısım askerî ve sivil elit birkaç yıl sonra Kemalistleşerek, Millî Mücadele’nin İslâmî ruhuna ihanet etmiş ve “Hakk’a tapan milleti” aldatmıştır. Millî Mücadele’ye katılamayıp da bu mücadelenin ruhuna uygun fikir ve ahlâkla “Hakk’a tapan millet”e hizmet eden İskilipli Âtıf Hoca gibi âlimlerin kaderini ve Kuvvacıların bir kısmının kanlı cumhuriyetle zâlimleşeceğini nasıl izah edeceğiz?

-------------------------------------

EK YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Hasan Keklikçi; cömert, hasbî ve müeddeb dost.
Onun bir de adaşı var: Hasan Ejderha; şair ve tesbihdar.
Fikir Dükkânı nâmıyla bilinen Mekteb-i İrfan’ın Tâlim Defteri’nde “Hasaneyn” olarak geçer.
Bu iki dost öteden beri, fakire yakîn olmak için (dostluğun pîrleri onlardan râzı olsun) tasavvufâne bir eda ile birbirini kıskanır, birbiri hakkında nükteli aleyhte konuşur ve yüreğimle oynayıp dururlar.
Bilmelidirler ki, bu fakirin yüreği dar ve tek kişilik değil? Dost sayısı kadar, çatal çatal...



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi