Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Yine Suriye ve Arakan: Yardım et yardım gör!

Yine Suriye ve Arakan: Yardım et yardım gör!

Geçen yazımızda, müminlerin “kardeş” olmasının her mümine yüklediği görev ve sorumlulukları hatırlatmış; bu çerçevede müminler olarak ‘birbirimizi sevmedikçe ve kendi nefsimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamayacağımızı, iman etmeyince de cennete giremeyeceğimizi’ belirten hadis-i şeriflere yer vermiştik. Keza müminleri, ‘organlarından biri acı çektiğinde diğerleri de acı çeken bir vücuda’ benzeten hadis-i şerif gereğince, Arakan ve Suriye’de acımasızca katliama uğrayan kardeşlerimizi bedenimizin bir parçası gibi görmek ve onları katillerin ve canilerin insafına terk etmemek, yardımsız bırakmamak, Müslümanlar olarak görevimizdir demiştik...

Evet, Türkiye ve dünya Müslümanları, şimdi öncelikle iki bölgede, Suriye’de ve Arakan’da katliama uğrayan din kardeşlerini yalnız bırakmamak ve onlara gereken her türlü yardım ve desteği sağlamakla yükümlü bulunuyorlar. Zira onlar her gün katliama uğrarken, din kardeşleri buna duyarsız kalamazlar.

Son yıllarda, özellikle de mübarek Ramazan ayına tevafuk eden zaman dilimlerinde İslâm âleminin farklı yörelerindeki Müslümanların çeşitli bela ve musibetlere, zulüm ve katliamlara uğraması, anlam ve hikmeti üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir ilahi tecelli olarak karşımıza çıkıyor...

Geçen yıl Ramazan ayında Afrika’da başlayan kuraklık nedeniyle Somali Müslümanlarının yaşadığı açlık ve ölümlerle sarsılmış, millet ve ümmet olarak kardeşlerimize yardım için seferber olmuştuk.

Daha önceki yıl, yine Ramazan ayında Pakistan’da yaşanan sel felaketi sebebiyle evsiz kalan on binlerce kardeşimiz büyük sıkıntı çekmiş ve yardım ellerimiz oradaki kardeşlerimize uzanmıştı.

Evet, bu Ramazan’da ise Suriyeli ve Burma/Myanmar’daki Arakanlı kardeşlerimiz gündemimizde.

İşte bu tür can yakıcı felaketler sebebiyle ki, uzun süredir birbirlerinden kopuk, ayrı ve uzak kalan dünya Müslümanları, din kardeşlerini hatırlıyor, onların çektikleri sıkıntıları ve yaşadıkları çeşitli problemleri öğreniyor ve böylece gönüllerini ve ellerini birbirleriyle buluşturuyorlar. Anlaşılan o ki, bu acı tecrübeler kaçınılmaz olarak ümmeti birbiriyle dayanışmaya ve kaynaşmaya zorlamaktadır. Yani ilahi irade, Müslümanların birbirlerine kenetlenmeleri yönünde tarihe yeniden müdahale etmektedir.

İmdi, inancımız odur ki, Müslümanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma duygularının giderek güçlenmesi ve bu erdemliliğin kuvveden fiile çıkması, Allah Teâlâ’nın (c.c) Kur’an-ı Kerim’de vaat buyurduğu ilahi rahmet ve nusret’in celp edilmesinin de en önemli vesilesi olacaktır. Çünkü Yüce Rabbimiz, mümin kullarına ilahi yardımda bulunma vaadini, belli şartlara bağlamaktadır:

“Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslâm’a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed 47/7)

“Allah, O’na (O’nun davasına ve mümin kullarına) yardım edenlere mutlaka yardım eder. Allah Kavi’dir (yegâne güç/kuvvet sahibidir) ve Aziz’dir (mutlak üstünlük/izzet sahibidir).” (Hacc 22/40)

“Kim ki kendisine yapılan saldırıya denk bir tepkiyle karşılık verdiği halde (yeniden) acımasızca kendisine saldırılırsa, Allah böylelerine mutlaka arka çıkacaktır.” (Hacc 22/60)

Bu ve benzer âyetlerde, Allah’ın mümin kullarına yardımı, kullarının İslâm’a ve Müslümanlara yardım etmeleri şartına bağlanırken; aşağıdaki âyette ise, Allah’ın yardımını hak edenlerin asla mağlup edilemeyeceği açık ve kesin bir ifadeyle beyan ve vaat edilmektedir:

“Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur; ama ya O sizi terk ederse, ondan sonra size yardım edecek kimdir? O halde müminler yalnız Allah’a güvenip tevekkül etmelidir.” (Âl-i İmran 3/160)

Demek ki; bütün mesele Azîz ve Kavî olan Allah’ın yardımını celp etmektir. Bu takdirde müminlere karşı kimse üstün ve galip gelemeyecektir. Ama Allah (c.c), bizi terk eder, nusretini bizden esirgerse, bize yardım edecek güç var mıdır? Allah (c.c) ve müminlerden başka müminlere kim yardım eder?

Öyleyse; ümmet olarak yeniden dirilip tarih sahnesine geri dönmemiz ve asırlardır Müslümanlara kan kusturan şer güçlere karşı tekrar galip ve üstün gelmemiz için acilen kolları sıvayıp Allah’a yani Allah’ın Dini olan İslâm’a ve Allah’ın mümin ve mazlum kullarına yardım etmek için bütün imkân ve potansiyelimizi seferber etmeliyiz. İşte o zaman Rasûlüllah’a (s) verilen müjde bizi de muştulayacaktır:

“(Ey Muhammed!) Allah’ın nusreti/yardımı ve fetih/zafer gelip de, insanların Allah’ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek/hamd ile tesbih et; O’ndan bağışlama dile, çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir.” (Nasr 110/1-3)

O halde haydi, ilahi yardım ve zafer için Allah’a yardıma; sonra hamde, tesbîhe, tevbe ve istiğfara!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdullah Yıldız Arşivi