R. Özdenören

R. Özdenören

Tabutçu 2

Tabutçu 2

Geçtiğimiz Perşembe günü (16 Ağustos '12) yayınlanan Tabutçu başlıklı yazımı Tolstoy'un aynı adı taşıyan bir hikâyesine atıfta bulunarak kaleme almıştım. Ancak o hikâyenin aslına erişemediğim için aklımda kaldığı kadarıyla özetlemeye çalışmıştım. Yazı yayınlandığında yaptığım özeti bir daha okuyunca aslında o yazıda yaptığımdan daha farklı çıkarımlara ulaşmanın da mümkün olduğunu gördüm. O yazıdaki çıkarımları burada tekrarlamak istemiyorum, merak edenler o yazıya göz atabilir. Ben, şimdiki çıkarımımı temellendirebilmek için yaptığım özeti burada tekrarlamak istiyorum. Tabutçu hikâyesini hafızama dayanarak şöyle özetlemişim:

"Tabut imal ederek geçimini sağlayan bir adamcağızın işleri, galiba biraz durgunca gidiyorken, çevrede zenginlerden birinin ölümcül bir hastalığa yakalandığına dair bir haber işitilir. Haberi alan tabutçu, adamın nasıl olsa öleceğini hesaplayarak onun servetine yaraşır bir tabut imal etmek ister. En değerli malzemeyi bir araya getirir, sanatının bütün hünerlerini ortaya koyar, keser, biçer, yapar, yakıştırır, gece boyunca çalışıp (belki de birkaç gece ve gündüz) tabutu meydana getirir. Tabutu cilalar, görenlerin ölmek isteyeceği güzellikte bir sanat eseri ortaya çıkartır. Fakat bu işi çıkartmak için kendini öyle helâk etmiş, öyle yorulmuş, öyle hırpalanmıştır ki, bedensel gücü daha fazla yaşamaya takat getiremez ve adam, ölmesi beklenen zengin kimseden daha önce beka âlemine göçer. Hem de, yaptığı tabutun yanı başında. Ziyaretine gelenler, onu, orda, kendi eliyle yaptığı tabutun yanında ölmüş bulunca, bu tabutu -bu güzellikteki bir tabutu- ancak kendisi için yapmış olabileceğini düşünerek onu o tabutun içine koyarlar ve öylece defnederler."

Tabutçu, kendi imal ettiği tabuta konuluyor. Özen gösterilmiş, üzerinde çalışılmış bir eser ortaya çıkarttığı bir ürün o tabut...

Bir önceki yazıyı "Her birimiz kendi tabutumuzun emekçisi olarak iş görüyoruz" cümlesiyle noktalamıştık. Oysa şimdi olayın bir başka yönü daha ortaya çıkıyor: sen, işini iyi yaparsan onun nimetinden istifade etmeye de hak kazanırsın!

Tabutçu, eserini, kendi çıkarını gözeterek meydana getirmemişti. Açıklayayım: tabutçu, o tabutu içine kendinin gireceğini düşünerek imal etmemişti. O, o tabutu başkası için hazırlamıştı ve meydana getirdiği eserin bedelini belki nakit olarak tahsil edeceğini hesap etmişti. Fakat her halükarda tabutun nesnesiyle arasında bir bağlantı kurmamıştı. Nihai ereği ortaya iyi bir tabut çıkartmaktan ibaretti. Tabut, yani meydana getirilen eser -iyiyse de kötüyse de- son tahlilde sahibine döner; sahibine indirgenir. Ve bedeli -olumlu veya olumsuz- bir biçimde ödenir.

Son tahlilde her birimiz kendi amelimize temel olan niyetimizin barını yiyoruz. Ne ekersek onu biçiyoruz. Bu dünya bizim tabutumuz ise, öbür tarafa meydana getirdiğimiz bu eserle gidiyoruz. Emek verilmiş bir hayat ya da yaşanmış ama emek verilmeden yaşanmış, hatta boşa yaşanmış bir hayat... Her ikisi de insanın kendi elinin ürünüdür...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi