Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Yol Haritamız Kur’ân

Yol Haritamız Kur’ân

Kur’ân okumayı belli zamanlara hasretmek, günün-gecenin belli saatlerinde Kur’ân okumaya, tefekkür ve tezekkür etmeye, akledip fıkhetmeye özen göstermek elbette güzel. Sevgili Nazım özdemir kardeşimin hatırlattığı gibi, kendisine şahitlik edilen Fecir Kur’ân’ını (İsra 17/78) okumayı ya da Kıyâmü’l-Leyl’de tertîl üzere yani dura dura, sindire sindire Kur’ân okumayı (Müzzemmil 73/1,4) bir hayat prensibi edinmek daha da güzel. Ancak, Kur’ân okumayı belli vakitlerle sınırlamak yerine her zaman ve her fırsatta; uçakta, vapurda, otobüste, tatilde, piknikte.. Kur’ân’ı elimizden bırakmamak, Kur’ân’la birlikte seyahat etmek, onunla oturup onunla kalkmak, onunla yorulup onunla dinlenmek gerek. Hasılı, yürüyüp giden hayatın akışı içinde Kur’ân’la beraber yürümek, onu “yol haritası” edinmek, “yürüyen Kur’ân” olmak zorundayız.
Yaz aylarında hayatımız bir başka türlü hareketleniyor. Tebdil-i mekan, farklı bir imkan ve farklı bir zaman fırsatı da sunuyor insana. Farklı mekanlarda ve zamanlarda okunan Kur’ân, insanı başka başka ufuklara taşıyor. Dinlenirken Kur’ân’la “dinlenmek” de bu fırsatlardan biri...
Farklı zaman ve mekanlarda Kur’ân okurken kısa notlar almak, kendimizce vurucu/çarpıcı cümlelerin altını çizmek de güzeldir. Bu altı çizili cümlelerden bazıları ile birlikte bir yolculuğa ne dersiniz?
Daha yolculuğun ilk adımında, insanı ontolojik boşluktan kurtaran bir cümle:
“Biz göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları boşuna yaratmadık.” (Sâd 38/27; Enbiya 21/16’de ise, “...oyun/eğlence olsun diye yaratmadık.”)
Kainattaki her şey bir amaç için yaratıldı. Gök, yer ve arasındakiler belli bir düzen içinde hareket ederler ve kendilerince Allah’ı tesbih ederler. Akıllı varlıklar ise Allah’a kulluk için yaratıldılar.
“Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)
Allah insana iki yol gösterdi, tercihte onu özgür bıraktı.
“Biz ona (hayır-şer, doğru-eğri, hak-batıl...) iki yol göstermedik mi?” (Beled 90/10)
Ve ona Doğru Yol’u bulup o yolda yürüme imkanı bahşetti: “Doğru Yol’u göstermek Bize aittir.” (92/12)
“Şüphesiz Biz ona (Doğru) Yol’u gösterdik. İster şükredici olur, isterse nankör.” (İnsan 76/3)
Rabbimiz bize Dosdoğru Yol’un yani Sırât-ı Müstakîm’in ne olduğunu ve bu yolda ilerleyip selamete ulaşmanın “yol haritasını” da peygamberleri aracılığı ile, “vahiy”le/“kitap”la bildirdi.
“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara 2/213)
Ebedi yol haritası ise son vahiy olan Kur’ân! “De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur.”(âl-i İmran 3/73)
Evet, mutlak hakikat yalnızca ve sadece Kur’ân’dır. O’nun dışındaki yollar ise mahza dalâlet!
“Hakk’tan sonrası/başkası sadece sapıklıktır!” (Yunus 10/32)
“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (En’âm 6/153)
“Ve Allah (sizi) Selâmet Yurdu’na çağırır ve dilediğini Sırât-ı Müstakîm’e iletir.” (Yunus 10/25)
Yol tercihi elbette insan iradesine bırakıldı; isteyen Hak Yol’u, isteyen de batıl yolları tercih eder. Ancak Allah insanların Doğru Yol’da olmasına razı olur, sapıklığa ise razı olmaz.
“O, bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstehak oldu. çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (A’râf 7/30)
Kendilerini doğru yolda zanneden şeytanın dostları, gurur ve kibirleri sebebiyle hakkı bulamazlar.
“Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her tür mucizeyi görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarındandır.” (A’râf 7/146)
Sırât-ı Müstakîm’in dışındaki yollara sapanlara gelince; onların sapkınlıkları sadece kendi aleyhlerinedir:
“Şüphesiz Biz bu Kitab'ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerinde vekil değilsin.” (Zümer 39/41)
İnkarcılar ne kadar çok, ne denli güçlü olurlarsa olsunlar Allah’a da Allah’ın davasına da zarar veremezler. İşte Hz. Musa’nın (a.s), egemen küfür ve zulüm düzenlerine karşı çağlar ötesinden gelen muhteşem sözü:
“Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların tamamı küfretseniz/inkâr etseniz (ne yazar!); muhakkak Allah Ganî’dir (hiçbir şeyinde noksanlık olmaz), Hamîd’dir (hamde lâyık olandır).” (İbrahim 14/8)
Dosdoğru Yol’da yürüyüp dosdoğru yaşayanlar içinse ne korku vardır, ne de hüzün!
“'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ahkâf 46/13)


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi