Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Sabredin hele... Soruşturma daha bitmedi ki!

Sabredin hele... Soruşturma daha bitmedi ki!

Herkes, “görev”ini yapıyor... Herkes, kendisine verilen “rol”ü oynuyor!.. Kimi “esas oğlan” rolünde, kimi de “figüranlık” yapıyor... Kimi “Ergenekon’un avukatlığı”nı sürdürüyor, kimi de “sulandırma”, “bulandırma” ve “hedef saptırma” görevini... Kimi parti lideri “kürsü”lere çıkıp bağırıyor, kimi “profesör” ve “doçent” ünvanlı cahil-cühela da; “ekran”lara çıkıp “çarpıtma”ya çalışıyor... Kısacası; kime hangi “görev” verilmiş ve kim hangi “rol”e soyunmş ise, o doğrultuda fonksiyon icra ediyor... Sadece bu “telâş” ve “panik” bile “Ergenekon Terör örgütü’nün varlığını” ve “bağlantı”larını kanıtlamaya yeterlidir... Evet, sadece bu panik ve telâş bile, Ergenekon Terör örgütü’nün “kuyruk” ve “gövdesi”nin yakalandığını, ancak “baş”ın, henüz ele geçirilemediği için “hayatiyetini sürdürdüğünü” gösterir!..

EK İDDİANAME’DEN N’AABER?
“Doçent” olmuş, “profesör” olmuş koca koca adamlar ekranlara çıkmış, ya da “parti lideri” olmuş yaşlı-başlı adamlar “kürsü”lere çıkmış heyecanlı heyecanlı bağırıyor... “Hani” diyorlar; “Hani, bu bir darbe iddianamesi idi?.. Hani, birileri darbe yapacaktı da, buna yönelik bir operasyon yapılıp Türkiye’nin saygın insanları yakalanıp tutuklandı?.. İddianamede, darbeden niye bahsedilmiyor?.. Günlük’lerden niye hiç söz edilmiyor?”
Bu “cayırtı”ları ve “höykürme”leri duyan “cahil” bir vatandaş; “He ya” der, “He ya, niye darbeden bahsedilmiyor, niye Günlük’lerden bahis yok?”
Oysa, cevabı gayet basit:
Savcı Zekeriya öz tarafından hazırlanan ve önceki gün Başsavcı Aykut Cengiz Engin tarafından açıklanan “iddianame” ile ilgili teknik ayrıntılar, sadece ve sadece “48’i tutuklu, 38’i tutuksuz yargılanan toplam 86 sanığı” kapsıyor!..
Yani, ortada “emekli orgeneraller” ile ilgili henüz bir girişim yok ki; “darbe plânları”ndan veya “günlük”lerden söz edilsin!..
Kaldı ki; bunun böyle olacağı taa en başında açıklandı... Denildi ki; “Ergenekon Terör örgütü’ne yönelik son operasyonda gözaltına alınan ve tutuklanan kişilerle ilgili ek iddianame hazırlanacak!”
Yani, ortada “ek iddianame” yok!..
Dolayısıyla; “Hani darbe plânları?.. Hani günlükler” diye sormak, son derece abes!..
Bu bir “çarpıtma”dır!..
Bu bir “hedef saptırma”dır!..
Bu bir “sulandırma”dır!..

GENELKURMAY’A YAZILAN YAZI
Kaldı ki, “iş, henüz bitmiş değil”dir!.. Soruşturma devam etmekte ve ele geçen yeni “delil”ler doğrultusunda “yeni şüpheliler” ortaya çıkmaktadır!..
Meselâ, gazetelere yansıdığı gibi;
Savcılık, “halen görevde bulunan üst düzey subaylar”ın da Ergenekon Terör örgütü ile bağlantısını tesbit etmiş ve 10 Temmuz Perşembe günü Genelkurmay’a bir yazı yazarak, “Adı geçen kişilerin de soruşturulmasını, bunun için izin verilmesini talep ediyoruz” demiştir!..
Ki, “soruşturma” talep edilenler arasında “amiral” ve “general” seviyesinde isimler vardır!..
Savcılığın geçtiğimiz perşembe günü yaptığı başvuru üzerine Genelkurmay’ın izniyle muvazzaf askerlerle ilgili soruşturmayı Genelkurmay Adli Müşavirliği yapacak.
Böylece, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ülkede kriz ve kaos oluşturarak devirmeyi amaçlayan, bu doğrultuda STK’lar ve medya yoluyla provoke olaylar planlayan Ergenekon terör örgütünün sivil unsurlarına paralel, askeri uzantıları da yargılanmış olacak...

YARDIM... YATAKLIK... YALAKALIK!
Şimdi, ortada böyle gelişmeler varken; “Hani darbe plânları, hani günlükler?” diye sormak; işi “acele”ye getirtip, “yanlış”lar yapılmasını sağlamaya çalışmaktan başka bir şey değildir!..
Evet evet, “acele”ye gelsin ki;
“İçi boş bir iddianame” hazırlansın!..
Aceleye gelsin ki;
Yeterince “delil” toplanamasın!..
“Delil” ve “belge” olmasın ki; iddianame “fos” çıksın ve “dağ, fare doğursun!”
İşte bunun için herkes kendine tevdi edilmiş “görev”i ve kendine biçilmiş “rol”ü oynuyor!..
İlk zamanlar bu “görev” alma ve “rol” oynamanın, “kişilerin kendi kararıyla” olduğunu sanıyordum... Yani, Ergenekon Terör örgütü’ne “yardım, yataklık ve yalakalık” yapanların, örgüte duydukları “sempati” ve besledikleri “sevgi” ile hareket ettiklerini sanıyordum!..
Dolayısıyla; “operasyon”lara, “gözaltı”lara, “tutuklama”lara ve son olarak da önceki gün açıklanan “iddianame”ye gösterdikleri tepkilerin “kendilerinden ve kendiliğinden” olduğunu sanıyordum.
Ancak, şimdi anlıyorum ki;
Bu da bir “plân” ve “strateji” dahilindedir!..
Ergenekon Terör örgütü’nün “büyük”leri; kimin, nerede ve nasıl tepki vereceğini de kararlaştırmış, iyi mi?!?..
Yani, daha en başta “görev ve rol taksimi” yapmışlar!..
“22 maddelik eylem plânı” yapan Ergenekon büyükleri, izlenecek “strateji”yi iki temele oturtmuşlar:
“1- İddianameyi sulandırmak!..
2- Soruşturmayı sekteye uğratmak!”

KULLANILACAK SöZ VE SLOGANLAR!
Plan, ‘Acil ve senkronize reaksiyon uyarısı’ başlığı ile, ‘ilgili kişilere’ yani iddianame ile ilgili medyada yorum yapacak bazı akademisyen ve köşe yazarlarına gönderilmiş!..
22 maddelik eylem planında iddianamenin sulandırılması için belirlenen sloganlar da şöyle sıralanmış:
“Akademisyen” ve “yazar”lardan; ‘fasa fiso’, ‘her yere kon’, ‘ucu açık soruşturma’, ‘bombanın pimi, telefonun tapesi’, ‘tape davası’, ‘mezara tahliye’, ‘Dağ fare doğurdu’, ‘Başsavcı Erdoğan’dır’, ‘Savcı AKP güdümündedir’, ‘İddianame, kapatma davasının rövanşıdır’ gibi sloganların kullanılması istenmiş!..
Sulandırma Planı’nda soruşturmanın ana haber bültenlerinde nasıl ele alınması gerektiğinin altı özellikle çizilmiş ve denilmiş ki;
“Ana haber bültenlerinde soruşturma, olabildiği ölçüde yorum katılarak sunulmalı. Canlı yayınlara katılanlar, iddianamenin çürütülmesi yanında, delillerin hafife alınacağı ve tepki almayacak ölçüde aşağılayıcı ifadeler kullanmalılar. İddianame mahkemeye verildikten sonra çok uzun olması gerekçe gösterilerek ‘iddianamenin özeti’ adı altında zayıf ve tutarsız kısımlar yayınlanmalıdır.”
Devam ediyor öneri kılıflı “talimat”lar:
“Konuyu istediğimiz açıdan irdeleyen hukukçu, akademisyen, baro başkanı, strateji uzmanı ve emekli yüksek bürokratların demeçlerine yer verilmeli, kamuoyunda tutacak sloganlar üretilmeli.
Seçilmiş akil adam, uzman ve sokaktaki vatandaş röportajları ile iddianamenin ve soruşturmanın güvenirliliği zayıflatılmalı. İddianame karşıtı STK tepkileri ve girişimlerine geniş yer ayrılmalı. Soruşturma kapsamında AK Parti karşıtlarından, yeni gözaltılar olacağı iddiası yüksek sesle ileri sürülmeli ve toplumda saygınlığı olan farklı çevrelere mensup isimlerden muhalif listeleri yapılmalı.”
Ne ilginç değil mi;
“Kürsü”lere çıkan siyasiler ve “ekran”lara çıkan akademisen ve köşe yazarları; “ders”lerine iyi çalışıp, görev ve rollerini “iyi ezberlemiş” olmalı ki, hiç “teklemeden” söylüyorlar söyleyeceklerini!..
Tam da “22 maddelik talimata uygun” şekilde!..
ONLAR SAYGIN DA, BİZ NEYİZ?
Yalnız, bir şey söyleyeyim mi?.. Heyecanla bağırmaları ve bu arada “el-kol hareketleri” yapmaları, “fazla komik” kaçıyor!..
İlkokul çocuklarının bayram günlerinde şiir okuyup, “Atam!.. Sen kalk, ben yatam” cümlesini söylerken gösterdiği heyecan ne kadar “içten” ise; “Ergenekon sözcüleri ve avukatları”nın; örgüt sanıklarından “Türkiye’nin saygın kişileri” diye bahsederkenki höykürüşleri o kadar yapmacık, o kadar yapay ve tabiî komik geliyor bana!..
Neymiş; “Bu saygın kişilerin ifadeleri, gözaltına alınmadan da alınabilir”miş!..
Neymiş; “Ankara’dan talimatla ifade almak varken, niye İstanbul’a götürülmüşler?”
Lütfen dikkat!.. “Saygın kişiler”(!)den çoğunun “tutuklandığı” gerçeğini gözlerden kaçırıyorlar!.. Malûm, serbest bırakılanlar da “tutuksuz yargılanmak üzere” serbest bırakıldı.
O kadar “komik”ler, o kadar “kör, cahil ve boş hafızalı”lar ki; Türkiye’de nice saygın insanın; bulundukları yerde ifadelerini almak varken, başka bir şehre götürüldüğünü ya bilmiyorlar ya da hatırlamak istemiyorlar!..
Meselâ “ben” ve arkadaşım H.Hüseyin Maden... Ulan, bizim ifademizi İstanbul’da almak varken, sırf “Nuh Mete Yüksel’in kaprisi” yüzünden Ankara’ya götürdüklerinde bu “akademisyencik”ler ve “yazarcık”lar neredeydi?..
Ya da, Hakan Şükür’ün yaşadıkları...
Hakan Şükür’ün özelliklerini saymaya herhalde gerek yok... O, dünya kupalarının “en hızlı gol atan” oyuncusu!.. O, Milli Takım’ın “en çok gol atan” futbolcusu... O, o, o; “rekor üstüne rekorlar kıran” ve Türkiye’yi dünyaya tanıtan bir oyuncu!..
İşte böylesine ünlü ve saygın bir Hakan Şükür, 2002 Dünya Kupası Finalleri’nden sonra CNN Türk Televizyonu’nda Mehmet Ali Birand’ın programına katılmış ve Birand’ın “Fethullah Gülen’e bir sempatin var mı?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“Birçok devlet büyüğü, birçok büyük insan onunla görüşüyor. Açıkçası ben de ona sempati duyuyorum. O kadar insanın gittiği ve fikir danıştığı insana benim de gidip konuştuğum dönemler oldu.”
Vayyy, sen misin bunu söyleyen?!?..
Hakan Şükür bu sözlerinin ardından Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel’e 13 Eylül 2002 tarihinde ifade vermek zorunda bırakılmıştı...
İfadesinin ardından medyaya, CNN Türk Televizyonu’nda Fethullah Gülen’e sempati duyduğu yönündeki sözleri sebebiyle DGM’ye çağrıldığını söyledikten sonra, demişti ki;
“Bir konuşma yüzünden başıma bu tip şeylerin gelmesi sebebiyle çok üzüldüm. Bunları hak edecek bir şey yapmadım, moralim çok bozuldu. Yasalara saygılı olduğum için, yapılan çağrı üzerine DGM’ye geldim ve savcının sorularına cevap verdim.”
Evet; Hakan Şükür’ün talimat yoluyla İstanbul’da ifadesinin alınması mümkünken, Ankara’ya çağrılmıştı!..
Şimdi sormaz mıyım ben;
Ergenekon Terör örgütü’ne mensup, ya da bu örgüte “yardım, yataklık ve yalakalık” yapan kişiler “saygın”dırlar da, Hakan Şükür saygın değil mi?..
Niye çağrıldı Ankara’ya?..
İşin garibi ve asıl vahimi şu:
Hakan Şükür’ün, “Fethullah Hoca’ya sempati duyduğu” için Ankara’ya çağrılıp ifadesinin alındığı günlerde; bırakın “sempati” beslemeyi, “Apo ile kol kola fotoğraf çektirenler”in kılına bile dokunulmuyordu!..
çünkü onlar, “Ergenekon’cuların saygınları” idi!.. Hakan Şükür ise, “dindar” biri!.. O halde, vur abalıya!..
Gelin görün ki;
Bu ülke üzerindeki “egemenlik”lerini ve millet üzerindeki “efendilik” ve “buyurganlık”larını sürdürmek isteyen mahfil ve mihraklar, “ayrımcılık ve bölücülük”lerini bugün de sürdürmeye çalışıyorlar!..
Ancak, “mızrağın çuvala sığmadığını görmüyorlar” veya görmek istemiyorlar!..
Birisi, bunlara söylemeli artık;
“Geçti Bor’un pazarı,
Sürün eşeğinizi Niğde’ye!”
-------------------------
Hukukçu kılıklı soytarılar!
Ekrana çıkmış “doçent” etiketli, “hukukçu” maskeli bir soytarı, “yargıya yapılan dış müdahale”den yakınıyor!..
Washington ve Brüksel’den “kapatma dâvâsı” ile ilgili yapılan açıklamaların, “Türkiye’nin iç hukukuna yapılan saygısızca bir saldırı” olduğunu söylüyor!..
Aslında, “Hukukçu kılıflı soytarı” da gayet iyi biliyor ki; bugün dünyada hiçbir ülke “tek başına” değil!.. Her ülke, çeşitli “uluslararası anlaşmalara” imza atmış ve bunlara uymayı “taahhüt” etmiştir!..
Mesela, AİHM... Kabul de etsek, ret de etsek “AİHM’in kararları, Türk yargısının üzerinde”dir!.. Ama hiç kimse, AİHM’in verdiği kararları “Türk yargısına müdahale” olarak görmüyor!.. Kaldı ki; AİHM’in “başörtüsü” aleyhindeki kararını alkışlayan da, bu “soytarı”lardı!..
Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı “kapatma dâvâsı”nı “hukukî” görüp, Ergenekon savcısının “iddianame”sini “siyasal” bulan “soytarı”lara söylenecek bir tek söz var:
“Ekran”larda konuşmayı bırakın da; gidin, kabiliyetinizi “sirk”lerde sergileyin!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi