Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Hoyratlar görmeden

Hoyratlar görmeden

Dersimiz coğrafya, konumuz dağlar... Soru: Türkiye'nin en büyük dağı hangisidir?

Cevap: Ne Uludağ, ne Erciyes, ne Ağrı Dağı... En büyük dağ, Gönül Dağı.

Hatırlayın, yağmur boran olunca, Neşet Ertaş'ın can özüne gizli gizli sel akıtan dağ.

Hepimizin gönlünden, o başı dumanlı yüce dağa giden bir yol vardı ki gözle görülmezdi.

* * *

Türkiye'yi Türkiye yapan değerlerden biriydi Neşet Usta.

Onun eserlerini söylemeyen yoktur. Sanat müziği, pop müzik, rock müzik, halk müziği, hatta caz söyleyenler bile repertuar oluştururken ondan birkaç eser seçer.

Zeki Müren, Barış Manço, Cem Karaca ve daha niceleri.

Tük müziğinin 'parçalanamaz bir bütün' olduğunu eserleriyle ispatlayan bir ozandı.

* * *

UNESCO tarafından 'Yaşayan insan hazinesi' seçilmişti.

Devlet sanatçılığı unvanını reddetmişti, milletin sanatçısıydı.

Gerçek tevazu sahibiydi; riyadan uzak, sade bir hayatı vardı. Hem de ne hayat! Bol inişli, çok çıkışlı.

Cenab-ı Hakkın çok özel yeteneklerle donatıp aramıza gönderdiği tartışmasız bir hazinedir Neşet Ertaş.

Kıymetini bildik mi? Eh, biraz.

Anladık mı? İşte orası kesin değil.

* * *

TRT Ankara Radyosu Yurttan Sesler programında ilk söylediği eser, 'Geleli gülmedim ben bu cihana' idi.

Muzaffer Sarısözen genç ozana hemen ayda iki program yaptırmaya karar vermişti.

Çalışı ve söyleyişi eşsizdi.

Kırşehir'de başlayan hayatı boyunca, önce ülkenin sonra dünyanın birçok yerini gezdi.

'Usandım bu canımdan derdimle geze geze' dedi, niçin usandığını bilemedik.

'Bu ellerde gez gayrı, kâtip ol da yaz gayrı, bir kazma al bir kürek, mezarımı kaz gayrı' dedi.

Hatta yerini de işaret etti: 'Babamın ayak ucu...'

Açık ve net bir şekilde vasiyet ettiği halde, mezarını uzağa kazanlara teessüf...

Hemen müdahale ederek yerini vasiyetine uygun şekilde değiştiren ve babası Muharrem Ertaş'ın ayak ucuna aldıran Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a teşekkür.

* * *

Mahlas'ı 'Garip', ona takılan lakap ise 'Bozkırın tezenesi' idi.

Biz bu lakabın Yaşar Kemal tarafından verildiğini biliyorduk.

Almanya'dan dönerken Yugoslavya'da kaza yapmış, ehliyetsiz kullandığı için hapse atılmıştı.

Yaşar Kemal kitabını imzalayıp göndermiş, 'Bozkızın tezenesine geçmiş olsun' yazmıştı.

Bir başka kaynakta ise bu sözü ilk kullanan kişinin Erdoğan Atakan olduğunu görüyoruz.

Hangisi olursa olsun, ona yakışıyordu.

'Gonüllerinizin hizmatçısı, ayağınızın türabıyım' deyişini nasıl unutabiliriz?

* * *

Niçin çekip gitmiş, 27 yıl boyunca Almanya'da kalmıştı, orasını da dikkate almamız gerekir.

Tamam, sağlık sorunları falan vardı ama asıl mesele küskünlüğüydü, kırgınlığıydı.

Açıkça ifade etmese de üzmüştük onu.

Ankara'dan İstanbul'a gitmek istediğinde, saatlerce saz çaldırmıştık otogarda.

Parmakları tutulup felç ihtimali belirince, onun sağladığı büyük imkânları bir anda unutmuş, yardım etmemiştik.

Konserler verdirip, plaklar doldurtup parasını vermemiş, Almanya'da yüz üstü bırakmıştık; ehliyetsiz olduğunu bile bile 'Dönersin bizi takip et' demiştik.

Radyolarda 'Merhum Neşet Ertaş'tan alınan türkü' diye anonslar yapmıştık daha sağlığında.

Ta ki Bayram Bilge Tokel onunla ilgili bir belgesel hazırlayıp bir kitap yazınca, hayrete düşmüş, 'Aaa, yaşıyormuş' demiştik.

Televizyonda Gönül Dağı programına konuk olduğunda havalara fırlamıştık.

İşte o yüzden, büyük usta engin vefakârlığıyla 'Bir babam, bir de Bayram Gardaşım' derdi.

* * *

Bütün kazancını akrabalarıyla, hemşehrileriyle paylaşırdı Neşet Ertaş.

Zekât veriyorum diyenler kırkta birini verir, o kırkta birini kendine ayırır, kalan kısmı dağıtırdı.

Bilmem ki buradan almamız gereken bir ders var mıdır?

* * *

Aziz canını teslim edince kimi 'Neşat' diye anons yaptı, kimi Gönül Dağı diyeceği yerde 'Gönül Bağı' dedi.

Kimi de 'O sizin değil' demeye getirdi ve vefatını fırsat bilip iktidar partisine yüklenmeye çalıştı.

A hoyrat kardeşim, iktidar partisi 'O sadece bizimdir' deyip sahiplenmiyor ki, sadece üzerine düşeni yapıyor.

Zaten yapmazsa ayıp.

Neşet Ertaş üzerinden kavga başlatmak ne kadar çirkin. Belli ki merhum sana hiç hitap etmemiş.

'Zülüf dökülmüş yüze' parçasından hareketle 'Hani türban?' diye sormak neyin nesi?

Bir başka yerde de 'Açma zülüflerin yellere karşı' diyor. Nolcak şimdi?

Çekiştirmeyi boşver de 'Gel gizli gizli' ne demektir, sen bunun üzerine düşün biraz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi