Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Terviye-Arafe-Kurban

Terviye-Arafe-Kurban

Zilhicce’nin 8. günü (bugün) Terviye, 9. günü (yarın) Arafe ve 10. günü (Perşembe) Kurban Bayramı.


Geçen hafta konumuz Zilhicce’nin ilk on günü idi; bugünse Terviye, Arafe ve Kurban Bayramı.

“Terviye” kavramına dair küçük bir araştırma yapmak için, müracaat ettiğim ilk kaynak TDV İslâm Ansiklopedisi’nin yeni çıkan 41. cildi oldu. Terviye maddesinin altında Salim Öğüt imzasını görünce hayli duygulandım. Merhum, Çorum İlahiyat’ta görevli iken, orada yaptığımız “Namazla Diriliş” panelini yönetmişti. Hocamızı ihlâsı, samimiyeti ve ilmî ciddiyeti ile tanımış ve sevmiştik. İstanbul’a geldiğinde kendisinden istifade etmeyi düşünmüştük ki nasip olmadı. Allah gani gani rahmet eylesin...

Terviye maddesinde karşımıza yine Fecr sûresi çıktı... Hatırlarsanız, geçen haftaki yazımızda, Fecr sûresinde Rabbimizin üzerine yemin ettiği “leyâl-i aşr: on gece”nin Zilhicce’nin ilk on gecesi olduğu rivayetine yer vermiştik. Fecr suresinin 3. âyetinde ise, “çift ve tek”e yemin ediliyor. Abdullah b. Abbas’ın bildirdiğine göre, “çift” Terviye ve Arafe günü, “tek” ise Kurban kesme günüdür. Said b. Müseyyeb’in rivayetine göre, Burûc suresinin 3. âyetinde üzerine yemin edilen “şâhid: tanıklık eden” kelimesi Terviye gününe, “meşhûd: tanıklık edilen” kelimesi de Arafe gününe işaret eder. (Razi Tefsiri)

“Terviye” sözlükte öncelikle ‘bir işi aceleye getirmeyip enine boyuna düşünmek,’ anlamına geliyor.

Bu mana; Hz. İbrahim’in, Terviye gecesi rüyasında İsmail’i kurban ettiğini görüp, rüyasının rahmanî mi, şeytanî mi olduğunu düşünmesi, aynı rüyayı Arafe günü de görünce rahmanî olduğunu anlaması ile; Hz. Âdem’in Kâbe’yi inşa ettikten sonra Terviye günü tefekkürde bulunup Rabbine yönelerek, bu amelinin karşılığında nasıl bir ödül alacağını sorması, Cenab-ı Hakk’ın da ‘tavafın ilk şartından itibaren kendi günahlarının, sonra da tavaf eden evlatlarının bağışlanacağını’ bildirmesi ile ilişkilendirilmiştir.

Terviye’nin öbür anlamı ‘sulamak ve suya kandırmak’tır ki, bugün hacı adayları Arafat’a gitmek için Mekke’den Mina’ya hareket ederler. Sıcak iklimde susuz bir sahayı kat edeceklerinden, su depo edip Arafat’a su taşıdıkları, hayvanlarını da sulayıp suya kandırdıkları için bu isim verilmiştir. Keza günahkâr insanların bu yolculukta Allah’ın rahmet deryasından kana kana içmeleri de, bu manaya dayandırılır.

Âdem’in Havva’yı bugün gördüğü, Cebrail’in Rasûlüllah’a hac menâsikini/usulünü bugün gösterdiği rivayetleri de Terviye’nin ‘görmek-göstermek’ manasına hamledilir. Son mana da ‘rivayet ettirmek’tir.

Terviye Günü oruç tutmak çok faziletlidir. Bir hadiste: “Allah, Terviye günü oruç tutan ve günah söylemeyen Müslüman’ı elbette Cennete koyar.” buyurulur (Râmûzü’l-Ehâdîs). Bir hadiste, ‘Terviye orucu, bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve cihada gönderilen bin ata bedeldir’ denmiştir.

“Arafe” ise Haccın en önemli şartı olan “vakfe”nin yapıldığı yerin (Arafat) diğer adıdır. Zilhicce’nin 9. günü yani Kurban bayramından bir önceki gün hacılar Arafat’a çıkarlar. Hacıların burada ibadet için durmalarına “vakfe” denilir. Arafat’ta vakfe, küçük çaplı bir mahşer provası niteliğindedir. Rasûlüllah (s), ‘Allah’ın, Arafe gününden daha çok, cehennem ateşinden insanları azat ettiği bir gün olmadığını ve bugün tutulan orucun önceki ve sonraki yılın günahlarını örteceğini’ beyan eder (Müslim, Sıyâm 196-197). Rasûlüllah’tan (s) yapılan diğer rivayetlerde; ‘Arafe gününün Allah’ın en kıymet verdiği bir gün olduğu’, ‘o gün rahmet kapılarının açıldığı; o gün yapılan duanın en faziletli dua olduğu’, ‘Arafe gecesi ibadet edenin cehennemden azat olacağı, yapılan duaların geri çevrilmeyeceği’, ‘O gün zerre kadar imanı olanın affedileceği ve kulağına, gözüne, diline sahip olanın mağfiret olunacağı’ müjdelenir. Keza ‘Şeytanın, en çok Arafe gününde daha zelil, rezil, hakir ve kinli görüldüğü’ beyan edilir.

Arafe günü sabah namazından, bayramın 4. günü ikindi namazına kadar, farz namazların bitiminde, selâmdan sonra “teşrik tekbiri” getirmek (“Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilahe illallahü, vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd” demek) vaciptir. Böylece Allah’ın büyüklüğü, Allah’tan başka ilâh olmadığı ve hamdin de yalnızca Allah’a ait olduğu tekrarlanır da tekrarlanır. Bol tesbihât yapılır...

Zilhicce’nin 10. günü Kurban Bayramı’dır (‘Iydü’l-adhâ). Adhâ/Udhiyye: Allah’a yakınlaşmak için kuşluk/duhâ vakti (veya belli vakitte) kesilen hayvan demektir. “Kurban” da Allah’a yaklaşmak (kurb) için kesilen hayvandır. Ayrıca “nüsük”, “zebiha”, “hedy”, “nahr” kelimeleri de “kurban” için kullanılır.

Kutlu Peygamberimiz, kurban keserken: “Ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana doğru çevirdim, Ben Allah’a şirk koşanlardan değilim.” (Enam 6/79) “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam 6/162) “O’nun ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.” (Enam 6/163) âyetlerini okur; sonra “Ya Rabbi, bu kurban sendendir ve senin içindir.” deyip “Bismillahi Allahu ekber” ile kurbanını keserdi. Biz de öyle yapalım inşallah.

Bize kulluğu, teslimiyeti, hayatın ve ölümün anlamını öğreten Kurban Bayramınız mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi