Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Rabbin İçin Namaz Kıl ve Kurban Kes”

“Rabbin İçin Namaz Kıl ve Kurban Kes”

Namazda okunan zammı sureleri görmeye devam ediyoruz. Bugün Kevser suresindeyiz. Çoğu müfessir bu surenin Mekkî olduğu görüşünde ise de Medenî olduğunu söyleyenler de vardır.

Sûre, Rasulüllah’ın yaşadığı en zor ve cesaret kırıcı şartlarda nazil olmuştur. Allah (c.c), teselli ve cesaret vermek için Efendimize pek çok ayet indirmiş; Kevser suresi de bu şartlarda nazil olmuştur.

Efendimizin ilk oğlu Kasım ve sonra da Abdullah vefat edince Kureyş kâfirleri; “Muhammed köksüz bir ağaç gibi oldu; bir süre sonra kuruyup toprağa karışacak” dediler. Müşrik reisler As b. Vail, Ebû Cehil, Ebû Leheb ve Ukbe: “Bırakın onu, o ebter (kökü kesik) bir insandır. Yerine geçecek hiçbir erkek çocuğu yoktur. Ölümünden sonra ismi silinecek ve siz de ondan kurtulacaksınız.” dediler. Bu psikolojik baskılar karşısında Yüce Rabbimiz, Rasulüllah’a Kevser müjdesini vermek için bu sureyi inzal buyurdu:

“Rahman Rahim Allah’ın adıyla. Şüphesiz, biz sana Kevser’i verdik. Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Kuşkusuz, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.”
“Kevser”in tam karşılığı bir tek kelime ile verilemez. Bu kelime, kesretin mübalağa sigasıdır. Lügat manası, “sınırsız bolluk”tur. Ama burada kullanılış biçimi ile sadece kesret değil, aynı zamanda hayr, iyilik ve nimette de bolluk anlamı taşır. Bu kesretten, ifrat ve çokluğun en aşırısı kastedilmiştir.

Bunun anlamı şudur: “Müşrikler sanıyorlar ki, sen mahvoldun. Sana daha önce verilen nimetlerden de mahrum olduğunu sanıyorlar. Ama gerçek şu ki, biz sana sınırsız iyilik ve nimetler bağışladık.” Bu nimetler arasında Rasulüllah’ın sahip olduğu sayısız ahlâkî faziletler, nübüvvet, Kur’an, ilim ve hikmet gibi büyük nimetler de vardır. Herkesin anlayacağı, akıl ve fıtrata uygun, bütün dünyaya yayılabilecek özellikteki evrensel ilkeleri içeren ve sürekli yayılmakta olan Tevhid inancı ve İslâmi hayat nizamı da bu nimetin içindedir. Ayrıca bu nimet, Rasulüllah’a inanan evrensel ümmetin diğer ümmetlerden çok olmasını da kapsar. Nitekim Rasûlüllah’ın (s) erkek çocukları yaşamasa da, O’nun mübarek ismi, şan ve şerefi, o günden beri dünyanın her köşesinde yükselmektedir ve kıyamete kadar da yükselecektir.
Bunun dışında “kevser”: Allah’ın (c.c) kutlu Rasul’üne (s) ahirette vereceği daha büyük iki nimettir ki; birincisi, kıyamet günü haşr meydanında Rasûlüllah’a (s) verilecek olan Kevser havuzudur; ikincisi ise, Rasulüllah’a cennette verilecek olan Kevser nehridir. Rasulüllah (s) buyurdu ki: “Ümmetim o havuz başında toplanacaktır.” “Bunun içine bir cennet nehrinden su aktarılacaktır.” Yine Rasûlüllah (s) “kevser” hakkında: “Rabbimin bana Cennette bağışladığı bir nehirdir” buyurmuştur.

“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” Bazıları namazdan beş vakit namazı anlamış, bazıları da Kurban bayramı namazını anlamışlardır. “V’enhar”dan kasıt; bazılarına göre namazda elleri bağlamak, bazılarına göre namazda elleri kaldırarak tekbir getirmek, bazılarına göre de, Kurban bayramı namazı kılmak ve sonra kurban kesmektir. Ama siyak ve sibaka dikkat edildiğinde âyetin anlamı şöyle olur:

“Ey peygamber, Rabbin sana o kadar büyük iyilik yaptı ve o kadar büyük nimet verdi ki, şimdi onun için namaz kıl ve kurban kes!” Burada amaç, namaz ve kurbanı sadece Allah için ikâme ve ifa ederek müşriklerin aksine kendi yolunda sebat etmesini belirtmektir. Başka bir yerde buyurulduğu gibi:

“De ki: benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En’am 6/162-163)
“Senin düşmanın, asıl sonu kesik (ebter) olandır.” Burada “şânie-ke” kullanılmıştır. “Şâni”: “şe’n” kelimesindendir. Manası, buğz ve düşmanlıktır. Bir şahıs buna dayanarak başka şahsa kötü davranır. Dolayısıyla “şanie-ke”den kasıt, Rasulüllah’a (s) düşmanlık eden herkestir. Düşmanlıkta o kadar ileri gittiler ki, Efendimize küfrettiler, O’nu aşağıladılar ve ayıpladılar. Ona: “hüve’l ebter” (o ebterdir; kökü kesilmiştir) dediler. Oysa asıl ebter onlardı. Bir hadiste: “Herhangi önemli bir iş, Allah’ın adıyla başlanmadığı takdirde ebterdir.” denir. Yani ona başarı nasip olmaz, sonu da iyi olmaz. Başarısız insana da ebter denir. Vasıta ve imkândan mahrum olana da ebter denir. Bu şahsın iyilik ve hayırdan yana payı kalmamışsa ve onu başarmak için ümidi yoksa buna da ebter denir. Bir kimse kabile, aile ve ona yardımcı olanlardan ilişkiyi keserek yalnız kalmışsa ona da ebter denir. Bir kimsenin erkek çocuğu yoksa veya ölmüşse onun için de ebter tabiri kullanılır. Çünkü çocuğunun ölümünden sonra ismini sürdürecek kimse kalmamıştır. Kureyş kâfirleri, Efendimize tüm bu anlamları ile ebter dediler. Bunun üzerine Rabbimiz: “Ey Nebi! Sen ebter değilsin, asıl ebter düşmanlarındır.” buyurdu. (Tefhimü’l-Kur’ân)
Evet, o inkârcıların soyu ve sonu kesildi ama milyonlarca Müslüman her adını işittiğinde her an o kutlu Rasûl’ü saygıyla anarak O’na bağlılık bildirmeye devam etmektedir. Sallâllâhu aleyhi ve sellem.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi