Karamsarlar, karartır dünyayı

Karamsarlar, karartır dünyayı

Kolunu kaldırmadığı halde tutunacak dalı olmadığından şikayet edenler, gerçeklerle yüzleşmekten korktukları için hep hayal kuranlar ve “Hayallerim suya düştü” diye yakınanlar, üşütürüm endişesiyle hiç dağa çıkmadığı halde “Güvendiğim dağlara kar yağdı” diye sızlananlar,

Hastalık hastası olduğu için doktor tavsiyesi olmadan hapı yutanlar, olmayan işi bitenler, tembellikten canı sıkılanlar, gündüzü gece görürler, herkesi hırsız sanırlar, baharın çiçeklerini kışın karı zannederek üşürler.

“Allah var keder yok” diyenler, önce iç dünyalarını güzelleştirenler her olayın güzel tarafını görürler. Belaların içinden devaları ararlar. Güllerin dikenlerinden önce gül yapraklarını görürler.

Gül kokusundan etkilenince dikenlerin dalamasını duymayanlar, aslında kendi iç dünyalarının güzelliğiyle olayları ve eşyayı yorumlarlar ve rahat ederler.

On beş milyonluk İstanbul şehrinde bir günde beş tane gasp olayı olsa, akşam haberlerinde abartılı ifadelerle duyurulsa hemen karamsarlar o haberi iç dünyalarındaki büyüteçle bir milyon defa büyütürler ve İstanbul’da yaşanmaz demeye başlarlar.

Halbuki aynı gün bu İstanbul’da milyonlarca insanımız bir başkasına iyilik yapmıştır.

özürlü birini karşıdan karşıya geçirmiştir. Adres sorana adresi tarif edenler, kendisi götürenler, hasta komşusunu kendi arabasıyla hastaneye götürenler, ihtiyaç sahibi birinin yardımına koşanlar, başı daralanın başını rahatlatanlar, canı sıkılanın kederini giderenler ve daha binlerce çeşit iyilik yapanlar milyonlarcadır.

İki sene yani yedi yüz otuz günlük askerliğimi yapmak için köyümden uğurlanırken babam (Allah rahmet eylesin) “Oğlum, sen nasılsan askerlik de öyledir. Bizim köyü orada bulacaksın. İyiler çoğunlukta olur” demişti. Hakikaten ben köyüm gibi gördüm orasını.

Askere gitmemek için çeşitli dalavereler üretenler, hayatlarında da kara gözlüklerle görürler her şeyi.

Tatilini İstanbul’da geçiren öğrencilerine öğretmenleri İstanbul’u sorar. Birisi, “öğretmenim, din, iman bizim buralarda. Cuma günü ezan okunduktan sonra baktım hiçbir kimse camiye gitmemiş. Hepsi sokaklarda geziyorlar.

öbür öğrenci, öğretmenim İstanbul gerçekten İslambol’muş. Cuma ezanı okunduktan sonra dışarıda hiçbir kimse kalmıyor. Camilerde namaz kılacak yer bulunamıyor ve dışarılara taşıyor.

Bir diğeri, “Eğlence merkezleri dolup taşıyor” diye rapor ederlerken aslında kendilerini rapor ettiklerinin farkına varamıyorlar.

Sevgili peygamberimiz buyurur: “Kim insanlar helak oldu” derse o helak olanların başında gelir. (veya bir rivayette) helak edenlerin arasındadır” buyurmuş. (Ebu Davud, Edeb, Hadis 4983)

Hadisi şerh eden Hattabi: “Bu sözü ayıplamak için dahi söylememek gerekir. Ayıplamak için veya kendisinin faziletini anlatmak için söylüyorsa yine helak olanlardan olur” diyor.

çözüm üretme durumunda olanlar, kendi aralarında konuşurlar ve olumlu yönde çareler üretirler.

Yoksa “Gül dalında niçin diken besleyelim? öyleyse gül neslini kurutalım” diyenlerden oluruz.

Biz, toplum doktorları gibi davranacağız. Hastalıkları bileceğiz. Mikrop korkusundan mikrop üretme istasyonları kurmayacağız. Rabbin şifa hazinesi Kur’andan çareler arayacağız. Ama hastamızın hastalığını el aleme teşhir etmeyeceğiz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi