Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Türk Hava Yolları’na “Demirağ” ve “Devrim” tuzağı mı?

Türk Hava Yolları’na “Demirağ” ve “Devrim” tuzağı mı?

Bakalım “saldırı”lar nereye kadar gidecek ve “ağzındaki bakla”yı kim çıkaracak diye, bir süre bekledim... Baktım ki; hiçbirinin “ağzındaki bakla”yı çıkarmaya ve dolayısıyla, “beyinlerindeki irinleri” kusup da “gerçek niyet”lerini söylemeye niyetleri yok, dedim ki, bir “parmak” atıp da kusturayım şunları...

Efendim;
Konumuz Türk Hava Yolları...
Biliyorsunuz;
THY’nin bazı seferlerine konulan “içki yasağı” ve “hosteslerin muhayyel kıyafetleri” üzerine verilmedik haber, yazılmadık yazı, çizilmedik karikatür kalmadı...
Herkes gibi, ben de merak ettim;
“THY’ye bu saldırılar niye?”
Öyle ya;
“İçki yasağı” uygulayan tek havayolu şirketi Türk Hava Yolları değil... Dünyanın birçok ülkesinde, birçok havayolu şirketi “içki yasağı” uyguluyor.
Buna “Batılı ülkeler” de dahil!..
O halde;
“THY’ye bu saldırı niye?”

SERDENGEÇTİ OLSAYDI!
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti eğer “sağ” olsaydı, herhalde şöyle derdi;
“Osmanlı hanedanı da Türk... Ama Şark’tan geldikleri için memleketten kovuldular!”
Gerçekten de;
“Milyonlarca metrekare” toprağı “700 yıl” boyunca idare etmiş Osmanlı’ya tahammül edemeyip onu yıkanlar, “Batılı kafa” değil midir?..
Dün, “Şark’tan geldi” diye Osmanlı’yı yıkan Batılı kafa, bugün de “yerli” olan her şeyi yıkmanın peşinde!..
Hem de;
“Başarı”larına rağmen...

THY’NİN BAŞARILARI!
Buyrun, Türk Hava Yolları’nın nerelerden nerelere geldiğine bir bakalım... Ama önce, THY’nin “yolcu”larına bir bakalım...
l Daha “dün” denecek yakın zamana kadar, THY uçaklarına “zengin”ler, “kalantor”lar, “ensesi kalın”lar, “göbeği ve cüzdanı şişkin”ler, kısacası “Beyaz Türkler” binebilirlerdi!.. Bugün ise, “zenci”ler, yani “öteki”ler, yani “gariban insanlar” da binebiliyor!..
Çünkü THY, artık “otobüs fiyatına yolcu” taşımaya başladı... Dolayısıyla, “fakir”ler ile “zengin”ler bir arada!..
Bu tablo, elbette birilerini rahatsız ediyor, elbette birilerini çılgına çeviriyor!..
Öyle ya;
“Hiç profesör ile dağdaki çobanın oyu bir olur mu?” kafasındaki insanlar, şimdi “dağdaki çoban” ile aynı uçakta!..
O halde;
Fırsat buldukça vur THY’ye!..
Bugün yaptıkları gibi!..
.........
Biliyorsunuz;
THY’ye yönelik saldırılar yeni başlamış değil... Bugün “içki yasağı” ve “hostes kıyafeti” olan saldırı konusu; dün “Apron’da deve kurban etmek” ve “THY’yi en güvensiz havayolu şirketi” ilân etmekti!..

Bilmem hatırlar mısınız;
Bir-iki yıl öncesinde de, şöyle haberler çıkmıştı sol tandanslı gazetelerde;
“Yaşanan kaza sayılarının havayolunun uçuş kilometresiyle karşılaştırılması sonucu elde edilen listede ilk 5 sırayı Finnair, Air New Zealand, Cathay Pacific, Emirates ve Etihad Airways aldı... Son yıllarda aldığı sponsorluklar, yeni destinasyonlar ve yeni jet siparişleriyle küresel havacılık sektörünün en çok konuşulan şirketleri arasında yer alan Türk Hava Yolları ise listede ancak 54’üncü sıraya yerleşebildi. Araştırmada THY ‘en az güvenilir’ 10 havayolu arasında gösterildi.”
Bu haberleri verenlerin “gerçek amaçları” acaba neydi?..
THY’yi “uyarmak” mı,
Yoksa “kösteklemek” mi?..

Oysa, Hamdi Topçu ve Temel Kotil yönetimindeki THY; “Gidemediğin yer senin değildir” düsturundan hareketle, “dünyanın en ücra köşeleri”ne bile sefer koyup, “bayrak” gösteriyorlar...

Buyrun, tabloya bir bakalım...
Türk Hava Yolları (THY) 98 ayrı ülkeye uçarak en çok sayıda ülkeye gitme rekorunu elinde bulunduruyor... Geçen yıl 39 milyon yolcuyu 220 ayrı noktaya taşıdı... Bu yılın hedefi 46 milyon yolcu; belli ki 50 milyonu zorlayacak... Bir yılın cirosu 9 milyar dolar... Avrupa’nın üçüncü büyük havayolu şirketi THY’nin bu yılın sonunda ikinci sıraya yükselmesi bekleniyor...

Türkiye içinde “44 ayrı nokta”ya uçan THY’nin, birçok yabancı kente de “birden fazla” seferi var... Mesela Londra... Günde “8 sefer”le, sanki komşu kapısı gibi...
7 uçak daha kiralayan THY’nin yıl sonundaki uçak sayısı 226’ya çıkacak... Halen, 207 uçakları var.

THY’nin şu anda 2 bin 360 pilotu bulunuyor... Bunların 260’a yakını yabancı... Bunların da çoğu Yunan... Bu yıl 300-400 pilot daha almayı plânlıyorlar.
Siz olsanız sormaz mısınız;
Ortada böyle bir “başarı öyküsü” varken, THY’ye bu saldırının sebebi nedir acaba?..

DEMİRAĞ’I KİM ENGELLEDİ?
Gelin, “geçmişe bir yolculuk” yapalım.
Nuri Demirağ adını duymuş olmalısınız... Soyadı gibi; Türkiye’nin “demir ağ”larla örülmesinde büyük rol oynamış adamlardan biridir... Ama, her ne hikmetse, “10. Yıl Marşı” söyleyip, “demir ağlarla ördük yurdu, her baştan” diye nutuk atanlar, Nuri Demirağ’ı pek hatırlamak istemezler!..
Çünkü, eğer hatırlarlar ise;
Nuri Demirağ’ın elinin-kolunun “kim” tarafından bağlandığı ve Türkiye’yi kimin “yerinde saydırdığı” çıkar ortaya!..
Oysa, Nuri Demirağ, sadece “demiryolu”nda değil, “havayolu”nda da atılım yapmak isteyen ve bunun için de, Kayseri’de “uçak fabrikası” kuran bir “idealist” adamdır!..
Sadece “üretmekle” de kalmaz... Yurtdışı ile bağlantılar kurup, “uçak ihracı”na da başlamak ister!..
Ve hatta;
Yanılmıyorsam İtalya ile “14 uçaklık bir bağlantı” kurar!..

Düşünebiliyor musunuz;
Nuri Demirağ gibi bir idealist adam sayesinde, Türkiye uçak “imal” ediyor, üstelik de İtalya’dan “sipariş” alıyor!..
Uzatmayalım... Uçaklar “imal” ediliyor ve “ihraç”a hazır hale getiriliyor!..
Nuri Demirağ, kabına sığmamaktadır!.. İmal ettiği uçaklar değil; sevinçten adeta kendisi uçmaktadır!..

Bu sevincini de, “Millî Şef”le paylaşmak ve ona “eser”ini göstermek ister!..
Görüşmeler yapılır ve Yeşilköy’de “gösteri uçuşu” yapılmasında mutabık kalınır!..
Protokol yerini alır, “gösteri uçuşu” başlar...
Herkes mutludur!..
Türkiye, başarmıştır!..
Herkes tebrik eder Nuri Demirağ’ı!..
Elbette, “Millî Şef” İnönü de!..
Ne var ki;
İnönü’nün kafasında, “başka bir düşünce” vardır!.. Onun derdi, bu başarıdan “ticarî pay” almaktır!..
Der ki, Nuri Demirağ’a;
“Gel, bu işi büyütelim... Benim oğlanlar Ömer ve Erdal’ı da ortak et şirkete!.. Biz onlara dıştan destek verelim... Gençler yürütsün bu işleri!”

Nuri Demirağ, niyeti anlamıştır!.. Nazikçe reddeder İnönü’nün teklifini!..
“Paşam” der;
“Ben, henüz sağlıklıyım... Bu işi yürütecek kadar da enerjim ve birikimim var... Hem, bu iş, gençlerin heyecanına terk edilmeyecek kadar büyük bir iş!.. Benim, gerçekleştirmek istediğim çok daha büyük hayallerim var!.. Siz, bana manevî destek verin yeter!”
Bu mealde sözler söyler!..
Söyler, söylemesine de, bu sözlerin “başına neler getireceğini” bilmez!..
Çünkü;
“Gösteri uçuşu”ndan kısa bir süre sonra, İtalya’dan “kara haber” gelir;
“Siparişleri iptal ettik... İmal ettiğiniz uçakları istemiyoruz!”
Nuri Demirağ’ın başından aşağı bir kazan kaynar su dökülür sanki!..
Yanmış, bitmiş, mahvolmuştur!..
Anlar ki;
Kulağına gelen; ancak o ana kadar ihtimal vermediği “söylenti”ler doğrudur!..
Söylentilere göre;
“Ömer ve Erdal’ın ortaklığını” reddettiği için; Paşa, çok kızmıştır Nuri Demirağ’a!.. Bu kızgınlıkla da, İtalya ile görüşüp, “uçak siparişlerinin iptalini” sağlamıştır!..
Uzun lâfın kısası;
65-70 yıl önce doğan “millî heyecan” daha o yıllarda boğulmuş ve Türkiye, “uçak ihracına aday” bir ülke iken, “uçak ithal eden” bir ülke haline düşmüştür!..
Bu gelişmede;
Demirağ’ın, İnönü tarafından yapılan “ortaklık teklifi”ni reddetmesinin payı var mıdır?..
Yoksa;
ABD’nin, “Siz ne yapacaksınız uçak yapıp da?.. Biz size ucuz fiyata veririz!” demesinin ve dolayısıyla “Millî Şef”in de, “hızlı bir ABD mandacısı” olmasının rolü mü olmuştur, orası henüz meçhul!..

Ve fakat;
Nuri Demirağ’ın, o “gösteri uçu-şu”ndan sonra, “proje”leriyle birlikte, “hayal”lerinin de yıkıldığı bir gerçek!..
Eğer Nuri Demirağ engellenmemiş olsaydı, Türkiye acaba nerelerde olurdu?..
Sadece karayolları “demir ağlar”la örülmekle kalmaz, herhalde havayollarında da, kendi ürettiği “çelik kanat”lar uçardı!..

DEVRİM’E KARŞI ÇIKANLAR
“Yerli uçak”ta böyle olmuştur da, “yerli otomobil”de farklı mı olmuştur?..
Olayı biliyor olmalısınız...
Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim’in mimarlarından Yük.Müh. Şükrü Er, o günü şöyle anlatıyor:

“29 Ekim 1961 sabahı, standartlara uygun yol tecrübelerine bile yeterli zaman bulamadan, iki Devrim, gardan TBMM’ne devlet başkanını almaya gitmişti.
Rahmetli Gürsel’i alan Devrim’in 200 metre kadar gittikten sonra durması üzerine arkadan gelen ikinci Devrim’e binilmiş ve devlet başkanı Anıtkabir’e, oradan da Hipodrom’a Ankara sokaklarında halkın alkışları ve sevinç gözyaşları arasında Devrim’le gitmişti. Benzini biten öteki Devrim, benzin ikmali yapılarak korteji takip etmişti...”
Bu, o tarihî günde ne olduğunun proje sahibi mühendis tarafından doğru anlatımı... Ancak, Türkiye, şu günlere kadar, bu ‘doğru’yu değil, gazetelerin günümüze kadar yazıp durduğu “Devrim otomobili yolda kaldığı için projeden vazgeçildi” yalanını okudu hep.

Şükrü Er, “Ne yazık ki” diyor,
“Olayı açıklamak üzere birçok defalar basın toplantıları yapmama rağmen, basının ‘yerli araba yolda kaldı’, ‘Devrim 200 metre gidebildi’ gibi sloganlarla ve karikatürlerle verdiği idam fermanının imajını silmek mümkün olmadı.”
Denemenin yapıldığı o gün kim bilir hangi hâin niyetlerle deposuna az benzin konulan ilk yerli üretim otomobilin durması, Gürsel arkadan gelen ikinci Devrim’e geçip turunu eksiksiz tamamlamış olsa bile, basın tarafından projenin öldürülmesi için yeterli bir görüntü oluşturmuş sizin anlayacağınız...

ABDULLAH CEVDET’İN VELETLERİ!
İnanın merak ediyorum...
Önce Nuri Demirağ’ın “yerli uçak” projesine, sonra “Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim”e, daha sonra “Boğaz Köprüsü”ne, ardından “Hızlı Tren”e ve şimdi de Türk Hava Yolları’na saldıranlar ve “başarı”ların önüne “engel” koyanlar kimlerdir ve amaçları nedir?..

Bu kafa;
O kadar “yerli düşmanı” ki; merak ediyorum, bunlar “Abdullah Cevdet’in veletleri” midir?..
Çünkü bu topraklar;
“Dünyada tek bir medeniyet var, o da Avrupa medeniyetidir!.. Lale Devri’nden beri bu medeniyet dairesine dahil olmak arzusundayız. Şayet adam olmak istiyorsak, bu medeniyeti; gülü ve dikeniyle birlikte bütün olarak almalıyız. Bu medeniyete ulaşmanın yolu; Kur’an’ı kapatıp kadını açmaktan geçer!!!”
Diyen...

Bununla da yetinmeyip;
“Türkiye, ancak halkı melezleştirilerek medenileştirilebilir!.. Yapılması gereken şey, Avrupa’dan, tercihen de İtalya’dan damızlık erkek getirmektir!”
Diyecek kadar, “zihni Batı’ya tapulu Abdullah Cevdet”ler görmüştür!..
Avrupa’dan “damızlık erkek” getirildi mi, getirildiyse hangi kadınlarla gerdeğe girdiler bilmiyorum ama, şu “Türkiye düşmanları”nı gördükçe; “Bunlar, hangi damızlığın dölleridir?” diye sormaktan kendimi alamıyorum!..
Yeter yahu!..

Bu kadar “düşmanlık” yeter!..
Sizin gibi, “ithal damızlık mahsulü” adam ve madamlar yüzünden bu ülke her şeyini “ithal” edip de, “gâvura köle” olarak yaşamak zorunda mı?..
Hani, düşünüyorum da;
“Yerli” olan her şeye düşman, “ithal” olan her şeye dost olan sizleri “ithal” edecek bir ülke yok mu acaba?.. Mal “ihraç” edeceklerine sizleri “ithal” etseler de kurtulsak!..
Yoksa;
Siz, onların “Truva Atı” mısınız?!?..
Kabahat “ben”de mi,
Sizin “gen”lerinizde mi?..
Dün Osmanlı’yı yıkanlar, bugün “yerli” olan her şeye düşmanca karşı çıkıyor!..
İstedim ki, onları tanıyın!..

Cuntacı askere şükran, Menderes’e idam!
Gençler, “Darbeci Baro, Taksim’e hoş geldiniz” diye pankart açmışlardı da, fena halde kızmışlardı... Hatta, kendilerine “Darbeci” diyenler hakkında dâvâ açmışlardı ama Yargıtay’dan şamarı yemişlerdi.

Yargıtay’ın kararı, “darbeciliklerinin tescili” anlamına gelse de, son gelen bir haber; İstanbul Barosu’nun “gen”lerinde de “darbecilik” olduğunun delili niteliğinde...
Bunlar var ya; 31 Mayıs 1960’ta karar almışlar: “İstanbul Barosu’na mensup avukatlar, sabık iktidar mensuplarını savunmayacaklar!”

Bununla da yetinmeyip; bir “temenni”lerini de dile getirmişler: “Türkiye Barolar Birliği de bizim gibi davransın!”

Anlayacağınız; “Menderes ve arkadaşları”nı savunmamışlar... Buna karşılık; “27 Mayıs’ın İhtilalci askerleri” için ne demişler biliyor musunuz?.. Aynı kararda demişler ki; “Şanlı ordumuza şükranlarımızı takdim için üniversite bahçesinde cüppelerimizle toplanalım!”

Genlerinde “cuntacılık” olan bir Baro’nun ne kadar “hukukçu” olabileceğini kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum... Bugün farklılar mı sanki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi