Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Bosna’da “Namazla Diriliş”

Bosna’da “Namazla Diriliş”

Saraybosna havalimanına inerken içim içime sığmıyor… “Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç’i ve onun destansı mücadelesini düşünüyorum. Gözlerim havalimanının arka tarafından başlayan Hayat (Umut) Tüneli’ni arıyor. Bizi kapıda bekleyen gençlere ilk önce bu tüneli soruyorum. Tünelin öbür ucu bir Müslüman ailenin, Kolar ailesinin iki katlı evinde son buluyormuş. Bugün müze haline getirilen bu evi ziyaret listemize alıyoruz. Görmek için sabırsızlandığım özellikle iki yer var: Gazi Hüsrev Bey Camii ve Aliya’nın Yugoslavya döneminde bir grup dava arkadaşıyla birlikte kurduğu Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar) Hareketi’nin merkezi. Şehirde ilerlerken hep 1992-1995 savaşı canlanıyor zihnimde…

Cumartesi günü sevgili Ahmet Bulut’la birlikte başlıyoruz Bosna Programına. Cemil Tokpınar Pazar günü ekibe dahil oluyor. Cumartesi günü Uluslararası Saraybosna Üniversitesi kampüsü içindeki İlim Yayma öğrenci yurduna kısa bir ziyaret yapıyoruz. Zira Namaz Gönüllüleri olarak icra edeceğimiz “Namazla Diriliş” programı, Pazartesi günü U. Saraybosna Üniversitesi öğrencilerine yönelik olacak…

Aynı gün öğleye doğru Travnik yolunu tutuyoruz. Rehberlerimiz, Üniversite öğrencileri Mücahid Necmeddin ve Fatih. Öğle namazını yol üzerindeki Ahmiç Camii’nde kılıyoruz. Caminin 1992-95 Bosna Savaşında çok acı bir hatırası var. Sırp çetnikler, çoluk-çocuk tam 116 kişiyi camiye doldurup diri diri yakmışlar. Yeniden yapılan camiyi Boşnaklar sürekli ziyaret ediyor. Hunharca katledilen 116 şehidin isimlerinin yer aldığı anıt ve caminin yakılıp yıkılmış hali ile yanan cesetleri gösteren resimlerden oluşan panolar insanı dehşete düşürüyor. Bir an için o yanık kokularını duyar gibi oluyoruz. O arada iki oğlu ve bir kızı ile birlikte camiyi ziyarete gelen bir Boşnak aile ile tanışıyor, minik kızlarını seviyoruz. Namaz kılmak üzere camiye girdiğimizde, Boşnak kardeşimizin kafasına sarığı takıp iki oğlunu arkasına alarak namaza başlamakta olduğunu fark ediyor ve hemen cemaate eklemleniyoruz. Şehitler yatağı olan böylesi bir camide bir Boşnak kardeşimizin arkasında namaz kılmak tarifi zor duygular yaşatıyor bizlere… Camiden çıkarken, bir başka grubun daha camiyi ve şehidleri ziyarete geldiğini görüyoruz…

Travnik’teyiz. Çoğunluğunu “Türklerin” (Boşnaklar Osmanlı döneminde Müslüman oldukları için onlara “Türk” deniyor) oluşturduğu Travnik kenti; kalesi, medresesi, camileri, çeşmeleri ve mezarları ile tam bir Osmanlı kenti. Önce Travnik Kalesi’ne çıkıyor ve şehri kuşbakışı seyrediyoruz. Muhteşem manzara bizi yüzyıllar öncesine taşıyor birden. Kaleyi çevreleyen camilerden Alaca Camii, mimarisi ve tezyinatı ile göz kamaştırıyor. Elçi İbrahim Paşa Medresesi ise halen talebe ve sıkı hafızlar yetiştirmeye devam ediyor. Kalenin yanındaki dağdan doğan Plava Voda (Göksu) Irmağı’nın berrak kaynağından besmele ile kana kana içiyor, ardından Boşnak kahvesini yudumluyoruz, hamd ile…

Yatsı namazını Saraybosna’nın merkezinde Başçarşı içindeki Gazi Hüsrev Bey Camii’nde kılıyoruz. İmam Cevad Hoca’nın güzel kıraati kulaklarımızın ve gönüllerimizin pasını siliyor. Namaz sonrasında genç imamla tanışıyoruz. Aldığımız bilgiye göre bu camide hafız olmayan imam namaz kıldıramıyor. Ayrıca tam beş yüz yıldan beri, her öğle namazını müteakip otuz hafız bir araya gelip hatim indiriyor. Savaş yıllarında bile bu gelenek bozulmamış. Hüsrev Bey Camii ve hemen karşısındaki medrese, Aliya ve arkadaşlarının yetiştikleri, organize oldukları mekânlar. Cami yakınındaki Moriç hanında, mütevazı bir odada çalışmalarına başlayan Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar) Hareketi’nin kutlu tarihini, yıl yıl, resimler eşliğinde sunulan tablolardan izlerken, duygulanmamak elde değil. Rabbim, Aliya ve arkadaşlarının destansı mücadelelerini ve Hareketin İslâmi dinamiklerini iyi anlayıp bu mirasa sahip çıkmayı sadece Boşnaklara değil, günümüzün tüm Müslümanlarına nasip, onlara da rahmet eylesin.
Pazar günü Osmanlı’nın Batı’da ulaştığı en uç nokta olan Poçitelj (Poçiteli) kalesine tırmanıyoruz. Poçiteli, yemyeşil bol suyu ve cezbedici manzarası ile gözlerimizi alamadığımız Neretva ırmağının kıyısına bir kartal yuvası gibi kondurulmuş. Hırvatistan sınırına hayli yakın bir yerde Mostar yolunu koruyan bu Osmanlı kalesi ve sur içine biblo gibi inşa edilen serhat kasabası, insanı gerçekten hayrete düşürecek ve hayran bırakacak güzellikte. Payitaht İstanbul’dan bu kadar uzakta, stratejik bir geçidi kesen Poçiteli kalesi, Osmanlı’nın gücünü ve “i’lây-ı kelimetullah” aşkını anlatan canlı bir tanık olarak karşınızda duruyor. İkindi namazını Hacı Ali Camii’nde kılarken, ecdada Fatiha’larla rahmet diliyoruz.

Nihayet Blagaj kasabasındaki Sarı Saltuk tekkesini ve Mostar’ı ziyaret ediyoruz. Tekke, Neretva’ya katılan Buna nehrinin dağları patlatırcasına doğduğu kaynağın tam sıfır noktasında. Derviş Ahmet’in yönettiği zikir halkası, çağlayan suların sağır kulaklara haykırdığı kâinat korosunun zikrine katıyor bizi.

Mostar’ı, diğer gezi izlenimlerimizi ve “Namazla Diriliş” panelimizi haftaya paylaşalım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi