Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İstikrar senin neyine Vesayet!.. İstikrar senin neyine?

İstikrar senin neyine Vesayet!.. İstikrar senin neyine?

Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), insanlara tavsiyede bulunurken; “Beş şey gelmeden, beş şeyin kıymetini bilin” buyururdu... Peygamber Efendimiz’in, “kıymetini bilmemizi istediği 5 şey” şuydu:

“1- Hastalık gelmeden, sağlığın,
2- İşler sıkışmadan boş vaktin,
3- Fakirlik gelmeden zenginliğin,
4- İhtiyarlık gelmeden gençliğin,
5- Ölüm gelmeden hayatın kıymetini bil.”
Bu “Hadis-i Şerif”ten hareketle, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
“Bugünkü özgürlüğün kıymetini anlayabilmek için dün yaşanan baskıları unutma?”

5 YIL ÖNCEKİ PANEL

Ne yaşandı “dün”lerde?..
“5 yıl öncesinden” bir örnek...
Nazmiye Yılmaz; Yeni Şafak’taki 23 Mart 2008 tarihli yazısında bir “panel”i yazmıştı.
Diyordu ki;
“Kameralar kayıtta...  
Konuşanlar kadın, dinleyenler de.
Yer; İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri.
Tarih; 10 Mart 2008...
Önce CHP Milletvekili Necla Arat söz alıyor, sonra Türk Üniversiteliler Derneği Genel Başkanı Birten Gökyay.
Diğer panelistler derneğin eski genel başkanları Tüten Ang, Ersan Akpir ve Dilek Sarılı.
Program tıkır tıkır işliyor.
Panelistler de öyle böyle değil!
Derneğin eski genel başkanlarından biri, konuşmasının merkezine, en elektrikli konuyu oturtuyor.
Başörtüsünü ‘Kuran’da adı geçmeyen baş sargısı’ olarak tanımlıyor.
“O kefenler bize yakışır mı artık?” diyerek tepkisini dillendiriyor.
Söz ikinci panelistte...
O da; “Ezan, hadi ezan. Ama bir de Kur’an okunuyor, her gün saat 11’de” deyip evinin hemen yanındaki camiden gelen sesin, tahammül sınırlarını nasıl zorladığını anlatıyor.
Bir diğeri;
“Parıl parıl saten başörtüleri takıp, başları dik bir şekilde yanımızdan geçmiyorlar mı? Hazmedemiyorum” diyor.
Ama hepsi bir yana...
Toplantıya, derneğin eski genel başkanlarından birinin anlattığı, gündelikçisi ile arasında geçen şu diyalog damgasını vuruyor.
“Yanımda çalışan kadın bile ertesi gün ‘AKP’ye verdim abla’ dedi. ‘Niye evladım AKP?’ dedim. ‘Köprülerde yazıyor ya şunu yaptık, bunu yaptık. İstikrar var abla’ dedi.”
Eski genel başkan öfkeyle iki elini havaya kaldırıyor, konuya tek cümleyle noktayı koyuyor;
“İstikrar senin neyine Vesayet, istikrar senin neyine?”
Bu ders veren koca cümle, salona yayılan karamsar havayı, heyecan dalgasına dönüştürüyor.
Patlayan kahkaha fırtınasına, takdir alkışları eşlik ediyor.

KLOZETİ İYİ TEMİZLE!

Eski genel başkan, gündelikçisi Vesayet ile arasında geçen diyaloğu öyle yaşayarak anlatıyor ki... o sahne, herkesin gözünde birebir canlanıyor.
Ayıptır söylemesi, benim bile.
Televizyonda izlediğim halde üstelik.
Vesayet’in tipi, eski genel başkanın evi, ev hali...
Hatta hatta... o alkışlanan konuşmanın muhtemel devamı...
Hadi Vesayet ile hanımı arasında geçen konuşmayı gözümüzde canlandırıp, devamını birlikte hayal edelim;
Eski genel başkan salonda oturuyor.
Gözünde yakın okuma gözlüğü, elinde Cumhuriyet Gazetesi var.
Vesayet’in yaptığı bol köpüklü kahvesi de yanında.
Gazeteden seçtiği, hoşuna giden üç cümleyi özenle not defterine geçiriyor.
İlhan Selçuk’u dönüp iki kez okuyor.
Manşeti üç kez turluyor.
İki gün sonra, ‘Önder Kadınlar’ konulu panelde konuşma yapacak, ciddi ciddi hazırlanıyor.
Vesayet mi?
O kolları çoktan sıvamış... iş başında...
Lavaboları temizliyor.
Hanımı; Vesayet duysun diye iki volüm yüksek sesle soruyor;
- Oyunu kime verdin Vesayet?
- AKP’ye verdim abla.
- Niye evladım AKP?
- Köprülerde yazıyor ya, şunu yaptık bunu yaptık diye...
İstikrar var abla.
- Nasıl gidip onlara oy verirsin Vesayet!..
Aklını mı kaçırdın!
- Ama abla istik...
- Tamam sus!
Sinirlerimi daha fazla germe!
Siz adam olmazsınız.
Banyoda mısın hâlâ?
- Evet abla...
- Klozeti iyi temizle Vesayet!
Kapağını kaldır, arkasına da bak... Bizim haylaz dün ishal olmuş herhalde!
- !!!
- Ama sen de insanı kabız edersin Vesayet! Susarsın şimdi tabii susarsın!
- Yok abla...
- Gidip o gericilere oy verdin ha!
İnanamıyorum Vesayet!
Klozetteki o pis şeyler, idrar lekeleri falan... çıktı mı bari Vesayet?
- Çıkmıyo abla!
- Çamaşır suyu dök, iyice cifle cifle... Etraf mikrop dolu zaten... bi de ordan şey kapmayalım!
- Olur abla.
- Olurmuş!
Olmaz Vesayet olmaz!
O partiye oy vererek bu işler olmaz.
- !!!
- Kocan kime oy verdi Vesayet, yoksa o da mı...?
- Bilmiyom abla.

ÇÖPÜ DE BOŞALT VESAYET!

- Karanlığa oy vermeyi biliyosun ama... Duşun yanındaki çöpü de boşaltıver Vesayet! Çok pis kokuyo... Zaten her yerden pis kokular yükseliyor!
- !!!
- Sus bakalım Vesayet, sus! Ama öyle susarak suçunu kapatamazsın!
- Affedersin abla...
- Affetmemmm! Git mollalara oy ver sonra afedersin abla!
Salak kızım!
Kandırıyolar hepinizi... Adam yerine koymuyo, tutsak ediyo, özgürlüğünü kısıtlıyo bunlar. Ama kime söylüyorum ben. Nato mermer, nato kafa! Kocan üzerine iki üç tane alsın da gör gününü!
- !!!
- Vesayet; türban mürban takmıyorsun sen değil mi? o baş sargısından! Evden çıktıkdan sonra, köşeyi dönünce falan!
- Yoo... yeminle abla!
- Bak, dört yıldır beraberiz falan demem, bozuşuruz. İşe başlarken konuştuklarımızı unutma! Bu kadarına da katlanamam, bilesin!
- Yeminle abla...
- Aydınlığın penceresini kapatıver Vesayet, ceryan yapıyo! Kapansın da görün gününüzü! Bu kafaya bu dava az bile... Ya siz 47 değil, 97 olsanız ne yazar! Bu ülke bizim kızım, bu ülke bizim!
- Nasıl abla?
- Nasılsa nasıl? Sen anlamazsın, yok yok... Kapansın bak! sen bile dünya kaç bucak anlarsın.
- ???
- Vesayet yarın sakın geç kalma, parti var unutma!
- Unutur muyum abla...
- O Almanya’dan getirdiğim armalı kadehleri de bi sudan geçir. Kapatma davası şerefine kadeh kaldıracağız!
- Neye... abla?
- Sana ne Vesayet! Neyeyse neye!.. Klozet temizlendi mi, sen onu söyle?
Ayrıca istikrar senin neyine Vesayet!...
İstikrar senin neyine?!?”

O ZİHNİYET YAŞIYOR!

Peki, 2008’deki bu zihniyet, bugün tamamen ortadan kalktı mı?..
Elbette hayır!..
Perşembe günkü Akit’te; “Miniklerin başörtüsü laikleri gerdi” başlıklı bir haber vardı ve özetle şöyleydi:
“28 Şubat zihniyeti bu defa da Kayseri’de hortladı... 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamak için Cumhuriyet Alanı’ndaki Atatürk anıtının önüne gelen kimi kız öğrencilerin başörtülü olması malum çevreleri korkuttu. Minik öğrencilerin başörtüsü, laiklerin gözüne batarken, kartel medyası da başörtüsü olayını Uğur Dündarvari bir haber anlayışıyla kamuoyuna aktardı.”
Gördüğünüz gibi;
Yasak, hâlâ var!..
Tahammülsüzlük devam ediyor.
Ne var ki;
Bunlar, iyice “azınlık” durumuna düştüler... “Azgınlık”ları da bundan!..
89 YIL SONRA!
Bunlara karşılık; Türkiye “normalleşme” yolunda hızla ilerliyor ve “özgürlük”ler, hızla kurumsallaşıyor.
Star’dan Mustafa Karaalioğlu, 22 Nisan tarihli yazısında Ağrı’da yaşanan bir olayı, bakın nasıl anlatıyordu;
“Ağrı’da yaşayan genç avukat Betül Aslan, Konya’daki bir başka meslektaşı Elif Feyza Petek’le birlikte 89 yıllık Cumhuriyet tarihinde bir ilki başardı. Aynı zamanda, Ağrı Barosu da Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attı.
Bir ayıp, 89 yıl sonra bitti.
Ağrı Barosu, başörtülü Betül Aslan’a avukatlık ruhsatnamesi verdi.
(.....)
Kahir ekseriyetin kendisini dindar ve Müslüman olarak tarif ettiği bir ülkede başörtülü avukatlık ruhsatı için tam 89 yıl beklememiz gerekiyordu...
Bugün, ‘referandumdan sonra’ Danıştay, kuralı değiştirdi ve barolar biraz ürkek biraz çekingen de olsa başörtülü ruhsatname vermeye başladılar.
Aslında olup-biteni çok iyi biliyoruz.
Asker-bürokrasi rejiminin sonu geldiği için, askeri vesayet geriletildiği için ve asker medyası yenildiği için Türkiye demokrasiyi tatmaya başladı.
Bu despotluk, geleneği kaçınılmaz sonun da habercisiydi.
Eski Türkiye’yi bu kibir ve despotluk bitirdi.
Yeni Türkiye de bunun için kaçınılmazdı.
Avukatlık ruhsatı vermek için, genç bir kızın başına musallat oluyorsanız, bunun adına da devlet diyorsanız o devletin tepeden tırnağa yenilenmesi kaçınılmazdır. O devleti, bugün olduğu gibi tepeden tırnağa yenilerler... Hukukta, siyasette, ekonomide, medyada, bürokraside, sanatta, sporda; her alanda.
Sadece başörtülüye, dindara karşı despotluk değil. Her türlü farklılığa; Türklere, Kürtlere, muhafazakarlara, Alevilere, solculara, azınlıklara, demokratlara karşı despotluk. Bürokrasiden siyasete, medyadan iş dünyasına kadar cümle askeri vesayet kadrosu hiç bitmeyecek sandığı ‘eski güzel Türkiye rüyası’ndan yavaş yavaş uyanıyor. Darbeden umut kesildi, parti kapatmanın devri bitti, emir-komuta zincirindeki iktidarların ömrü bitti... Başörtüsü dahil bütün düşmanlıklar üzerine kurulan rejimin nefesi tükendi.
(.....)
Avukat Betül Aslan, ‘başörtülü’ avukatlık ruhsatnamesini Ağrı Barosu Başkanı Ali Artuk’tan aldı. Ne hazin ki; Türkiye, bu sahne için Cumhuriyet’in 90. yılına yürüdüğümüz bugünleri bekledi.”

CEBERRUT DEVLET PUSUDA!

Evet, evet;
“Başörtülü avukatın ruhsatname” alabilmesi için “tam 89 yıl” bekledik...
“Barış, huzur ve istikrar” ortamının sağlanabilmesi için de “30 yıl” bekledik.
Birileri, hâlâ;
“İstikrar senin neyine Vesayet,
İstikrar senin neyine?” diye tepiniyorsa, bilin ki, onlar; “Askerî vesayet”in devamını arzulayan “ceberrut devlet” artıklarıdır!..
Ne olur; “bugün”lerin kıymetini bilelim de, “dün”lere geri dönmeyelim.
Yoksa, “bugünleri” mumla ararız... Sen neye karşı çıkıyorsun arkadaş?
Sen neye karşı çıkıyorsun arkadaş?..
Hemen her resmî bayramda “kepenk”lerin “kapalı” olduğu Şırnak ve Cizre gibi il ve ilçelerde bu 23 Nisan’da dükkanların “açık” ve üstelik önünde “Türk bayrağı” asılmış olmasına mı?..
Sen neye karşısın arkadaş?.. Hiçbir bayrama iştirak etmeyen BDP’lilerin; hiç olmazsa Sırrı Sakık’la Anıtkabir’de temsil edilmesine, Sırrı Süreyya Önder’le de “Meclis’teki resepsiyon”da yer almasına mı?..
Sen neye karşısın arkadaş?..
PKK elebaşı Apo; “Bölünme talebimiz yok” diyor ve “birlikte yaşamak”tan söz ediyorken, “Bölücülükten niye vazgeçtin?” diyerek PKK’ya mı karşı çıkıyorsun?..
Sen neye karşısın arkadaş?.. İşte PKK açıkladı...
“8 Mayıs’tan itibaren çekiliyoruz” diyor...
Sen bu “çekilme”ye mi karşı çıkıyorsun, yoksa elinden “malze-me”nin alınmasına mı?..
Evet, sen neye karşısın?..
“Barış”a mı karşısın, “rant kaynağı”nın elinden gitmesine mi?..
Galiba sen, neye karşı çıktığını da bilmiyorsun!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi