Anayasa Mahkemesi nasıl karar verdi?

Anayasa Mahkemesi nasıl karar verdi?

"Usul, asıldan önce gelir." Bu düstur hem düşünme metodunda hem de yargılama hukukunda kuraldır. Mevzuya ne kadar hakim olursanız olun, usûl konusunda yaptığınız hata sizi yanlış bir sonuca götürür.

Eski Yargıtay Başkanı Profesör Sami Selçuk, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti davası ile ilgili verdiği kararın çok esaslı bir usul hatası ile sakatlandığını ve bu yüzden "hiç" hükmünde olduğunu, dört başı mamur bir hukuk dersi şeklinde anlatıyor.

Sami Selçuk, Anayasa Mahkemesi'nin karar oylamasına, usule dair esaslı bir itirazda bulunuyor. Anayasa Mahkemesi, AK Parti'nin kapatılması davasında usul olarak Ceza Yargılama Yasası'nı takip ediyor. Bu yasaya göre heyet halinde verilen mahkeme kararlarında uyulacak kurallar belli. Bir heyetin verdiği karar ise iki kısımdan meydana geliyor. Birinci kısım "tanı": Mahkeme eldeki delillere göre isnad edilen suç hakkında bir teşhiste bulunuyor. Esas olarak suçu işleyip işlemediğine hükmediyor. Kararın ikinci kısmında ise, belirlenen suça göre bir "yaptırım" uygulanıyor; yani ceza kesiliyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, çarşamba günü kararı açıklarken kimsenin dikkatinden kaçmamış olmalı. Mahkeme kararı tek oylamada verdi. Oyların bu dağılımında Sami Selçuk'un işaret ettiği açık bir mantık hatası var. İlk iki kanaat, yani kapatma ve Hazine yardımı "yaptırım", muhalif tek oy ise "tanı" oyu. Usule aykırı olan nokta da, yaptırım ve tanı oylamasının, elmalarla armutlar gibi tek kalemde toplanması ve 10'a 1, "Hazine yardımı kesme" cezasının çıkması. Bu durum kararı, diğer yargılama usulü kurallarına göre "hiç" hükmüne sokuyor; çünkü muhalif bir oy, yaptırım konusunda yer almamış oluyor. Usule göre, mahkeme bir üye eksik karar veremiyor. Kapatma yaptırımı gerekli nitelikli çoğunluğu sağlayamayınca, bu oyların "Hazine yardımı kesme" yaptırımına eklenmesi doğru. Ancak, ikinci bir oylama ile bu yaptırımın "dozu"nun oylanması gerekirdi.

Sami Selçuk'un bu esaslı itirazını şu şekilde somutlaştırmak mümkün. Altı üyenin oyu, kapatma için yeterli değil, ama "Hazine yardımını bütünüyle kesme" yaptırımı için yeterli. üstelik bu yaptırım oylamasına muhalif oy da dahil olsa ve müzakere konusu yapılsaydı, belki sonuç bütünüyle değişmiş olacaktı.

Ben Sami Selçuk'un matematiksel kesinlikte ortaya çıkardığı bu usul hatasının, Anayasa Mahkemesi'nin işleyişi ve kararlarının sıhhati konusunda daha vahim bir ihtimali gün yüzüne çıkardığını düşünüyorum. Bu ihtimal, Mahkeme üyelerinin 6-5 sonucuna anlaşarak ulaştıkları varsayımı. Mahkeme üyeleri kendi aralarında önce şu karara varıyorlar: Kapatmayalım. Sonra, ama kapanmasını bekleyenleri teskin etmek, AK Parti'yi de hizaya çekmek için bu kararı hem kıl payı vermiş olalım hem de odak olduğunu tespit edelim ve Hazine yardımını keselim. Böylece yasama ve yürütme üzerindeki ipoteği de sürdürmüş olalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın kararı açıkladığı basın toplantısında söylediği sözler birbirine eklenince, Mahkeme'nin üzerinde uzlaşarak ve rol dağılımı yaparak bir karara vardığı sonucu çıkmıyor mu?

Sami Selçuk'un yakaladığı sakatlıktan üreteceğimiz "uzlaşma kararı" varsayımı doğru ise, Mahkeme üyelerinin tamamı bir ekonomik krize yol açmamak için hep birlikte "kapatmama"ya karar vermiş, ama AK Parti'yi de diken üstünde oturmaya zorlamış oluyor. O zaman 6-5 kıl payı alınmış bir karar yok ortada. 11 üyenin birlikte verdiği ve "6-5"ine kadar anlaştığı bir karar var. Böyle bir anlaşma, ülke şartları için makul olabilir, ama hukuk açısından vahim bir durum. Şayet böyle ise, ortada işleyen bir anayasal hukukun olmadığını söylemek zorundayız.Bu karar Anayasa'nın emri olan gerekçeyle birlikte açıklanmış olsaydı, bu usul hataları da baştan engellenmiş olacaktı.

Osman Yağmurdereli'ye Yüce Mevlâ'dan gani gani rahmet diliyorum. Türkiye'yi zenginleştiren renklerden biri soldu.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi