Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Bütün Varlıklar Sizin Gibi Ümmettirler”

“Bütün Varlıklar Sizin Gibi Ümmettirler”

Beyhakî, İbn Cabir tarikiyle Abdullah b. Ziyad el-Bekri’den tahric ederek dedi ki:

-“Rasûlüllah’ın (s) arkadaşlarından Bişr’in (r.a) iki oğlunun -ki her ikisi de Mazinidir- yanına girdik.
Dedi ki:
-‘Adam, mesela hayvanına biniyor ve ona kamçı vuruyor. Bu hususta (hayvana kamçı ile vurmanın hükmü hakkında) her ikiniz de Allah Rasûlü’nden (s) bir şey duydunuz mu?’
-‘Hayır’, dediler.
İçeriden bir kadın şöyle dedi:
-Allah (c.c) şöyle buyuruyor (En’am 6/38):
“Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatları ile uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettirler.”
O ikisi şöyle cevap verdiler:
-‘Bu bizim kız kardeşimizdir; bizden yaşça daha büyüktür’.”
İbn Hacer el-Askalani’nin “el-İsabe”sinden (3/360) aktardığım bu diyalog, ilk nesil Müslümanların, bineklerine kamçı vurmanın hükmüne kadar bütün canlıların hukukunu gözettiklerini gösteren çok ilginç ve anlamlı bir örnektir. Sahabeden Bişr’in (r.a) iki oğlundan daha fazla Kur’ân bilgisine sahip olan ablaları, soruya cevap olarak, tüm canlıların ve kuşların tıpkı bizim gibi ümmet olduğunu belirten âyeti okuyor. Yani ‘müminler, her canlıyı kendileri gibi birer “ümmet” (topluluk) bilmeli ve ona göre davranmalı’ demek istiyor. Elbette hiçbir insan kendisine kamçı vurularak canının acıtılmasını istemez. O halde mümin, kendine nasıl davranılmasını istiyorsa başka insan ve varlıklara da öyle davranmalıdır.
Esasen müminler, ‘karıncayı dahi incitmeyen’ hassas bir ruha sahiptirler. Nitekim Hz. Süleyman’ın (a.s) müminler ordusu, “Karınca Vadisi”nden geçerken, karınca ezmemeye özen göstermişti.
 “Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları toplandı; hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu. Nihayet Karınca Vadisine geldiklerinde bir karınca: ‘Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!’ dedi. (Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi ve dedi ki: ‘Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi kulların arasına kat’.” (Neml/17-19)
Dikkat edilirse, bir karınca; ‘Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!’ diyor; yani ‘onlar sizi fark ederlerse, asla ezmezler’ demektir bu. Öyleyse mümin insan, karıncayı bile ezmeyen insandır. Bir savaşta Kanuni, karıncaların yuva yaptığı kuru bir ağacı kestirmek ister; ancak Ebussuud Efendi:
“Yarın Hakkın divanına varınca;
Süleyman’dan hakkın alır karınca” diye fetva verir. Kanuni bunun üzerine kararından vazgeçer.
Dahası, müminler, kuşlara da taşlara da “sürekli Allah’ı tesbih eden varlıklar” olarak bakarlar:
“Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi salâtını/duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.”(Nur 25/41)
“Öyle taşlar var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Bazı taşlar da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara 2/74)
Mümin insan, kuşa da taşa da “ilahi” perspektiften bakar. Allah korkusundan dolayı yuvarlanan ve bağrından su fışkırtarak insanlara yararlı olan taş, Bakara/74’ün başında vurgulandığı üzere “kalbi taş kesilen hatta ondan daha katı hale gelen” insan türünden daha hayırlıdır. Bu mülahaza iledir ki, biz taşı severiz; tıpkı “Uhud bizi sever, biz Uhud’u severiz” buyuran Hatemü’n-Nebiyyîn Efendimiz (s) gibi. O Nebi (s) ki, Mekke’yi fethe giderken, yavrulayan bir köpek zarar görmesin diye başına nöbetçi diker.
İmdi; bütün bunları neden gündeminize taşıma gereği duydum?
Geçtiğimiz günlerde birileri, sözüm ona “çevreciliğin” arkasına sığınarak ortalığı yakıp-yıktılar ya, bu vesileyle İslâm’ın çevre anlayışını, daha doğrusu ‘her varlığı insan gibi birer ümmet’ gören ontolojik bakışını hatırlatmak istedim. Evet, Müslümanlar savaşta bile kadınlara, din adamlarına, mabetlere, ağaçlara, hayvanlara zarar veremezler, çünkü Rahmet ve Merhamet Peygamber’inin (s) talimatı böyledir. En genel manada ise, her Müslüman, tüm yeryüzünün Rahman ve Rahim olan Allah (c.c) tarafından kendisine emanet edildiğinin şuuru içinde hareket eder ve asla emanete ihanet etmez…
İhtar: Müslümanlara “çevrecilik” dersi vermeye kalkışanlar, “çevre duyarlığı” maskesine gizlenerek yapılan cinayetleri, çapulları, pervasız küfürleri, hakaretleri ve Edirne işgali sırasında Bulgar çetelerinin Selimiye’yi çizmeleriyle kirletmelerini hatırlatan o çirkin manzarayı asla kapatamazlar. Bu böyle biline!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi